Thor elinde av için ona teslim edilen mızrakla, diğerlerinin peşinden av alanına doğru ormanın içinde koşuyordu. Reece, O’Connor ve Elden hemen arkasındaydılar. Önlerinde ise atlarının
üzerinde zırhlarıyla ilerleyen yüze yakın gümüş vardı. Kimisinin elinde kısa mızraklar olsa da, çoğu sırtında ok ve yay taşıyordu. Atların arasında ise yardımcıları ve silahtarları koşturuyordu. En önde ise iri cüssesi ve kendinden emin duruşuyla Kral MacGil vardı. Suratında heyecanlı bir sırıtış
vardı. Kral’ın yanında oğulları Kendrick, Gareth ve Thor’u şaşırtacak şekilde Godfrey bile vardı. Yanlarındaki yaverlerden bazıları arada bir duruyor ve boruları üflüyorlardı; geri kalanlar
ise atlara yetişmek için hızla koşan köpekleri kontrol ediyorlardı. Tam bir curcuna vardı. Grup ormanın içine dalınca, herkes başka bir yöne gitmeye başladı. Thor nereye gideceğini veya
hangi grubu takip edeceğini bilemedi. Yanlarından Erec’in geçmesiyle, Thor ve diğerleri onun peşine takıldılar.
“Nereye gidiyoruz?” diye sordu Reece’e. Nefesi kesilmek üzereydi.
“Ormanın derinliklerine.” diye yanıtladı Reece. “Kral’ın adamları birkaç gün yetecek kadar yiyecek getirmeyi planlıyor.”
“Neden Gümüşler’den bazıları at üzerindeyken, diğerleri yayan?” diye sordu O’Connor.
“At üzerindekiler geyik veya hindi gibi daha kolay avların peşindeler. Bunun için oklarını kullanıyorlar. Yayan olanlar ise yaban domuzu gibi daha tehlikeli hayvanları avlamaya niyetliler.” Bu hayvanın adı geçince Thor hem
heyecanlandı, hem de endişelendi. Bu hayvanlardan bir tanesi görmüştü; kötü niyetli ve tehlikeli bir yaratıktı ve en ufak tahrikte bile karşısındaki adamı ortadan ikiye yarmaktan çekinmezdi.
“Yaşça daha büyük olan savaşçılar geride kalıp, kuş ve geyik gibi hayvanları avlarlar.” dedi Erec. “Genç olanlar ise avlarının peşine yayın olarak
takılırlar ve daha zorlu mücadeleleri tercih ederler. Tabii bunu yapabilmek için fiziksel olarak güçlü olmalısın.”
“İşte bu yüzden siz çocukları bu avlara getiriyoruz.” diye bağırdı Kolk uzaktan.
“Hem pratik yapmış olursunuz. Atlarla aranızı açmamaya çalışın. Biz ilerledikçe siz daha küçük gruplara ayrılıp, farklı yönlere sapacak ve
önünüze çıkanları avlayacaksınız. Bulabileceğiniz en vahşi hayvanı bulacak ve ölümüne dövüşeceksiniz. Sizi gerçek bir savaşçı yapacak olan niteliklerin hepsini böyle bir avda bulmak mümkün; güç, cesaret ve düşmanınız ne kadar büyük veya vahşi olursa olsun, ondan kaçmamak.” Thor ve arkadaşları atların peşinden ormanın içine doğru tüm güçleriyle koşuyorlardı. Nereye gideceğini zar zor kestirebilen Thor, en iyisinin Reece ve O’Connor ile beraber kalmak olacağına karar verdi.
“Ok ver! Çabuk!” diye seslendi Erec. Derhal harekete geçen Thor Erec’in atına koştu ve semerin yanındaki sadaktan bir ok çıkararak şövalyeye uzattı. Oku yayına yerleştiren Erec
ormanın içindeki bir noktaya doğru nişan aldı.
“Köpekler!” diye bağırdı. Kral’ın yaverlerinden biri havlayan köpeklerin arasından birini çözdü.
Hayvan doğrudan çalıların arasına atladı ve koca bir kuşu yerinden havalandırdı. Erec hemen oku fırlattı. Kusursuz bir atıştı. Boğazına ok
saplanan kuş yere düştü. Erec’in gözlerinin keskinliği karşısında Thor etkilenmişti.
Erec, “Kuş!” diye bağırdı. Yerinden fırlayan Thor ölü kuşu yerinden kaldırdı. Vücudu sıcak olan
kuşun boğazından halen kanlar geliyordu. Ölü hayvanı atın semerine astı. Etraftaki şövalyelerin çoğu Erec gibi oklarını fırlatıyorlar, ardından
silahtarlarını leşlerin ardından yolluyorlardı. Çoğu ok, bir kısmı ise mızraklarını kullanıyordu. Kendrick’i izleyen Thor, adamın mızrağını bir
geyiğe fırlatışını izledi. Hedefini tam on
ikiden vuran mızrak, hayvanın boğazına
saplanarak onu yere devirdi. Etrafındaki mücadeleyi izleyen Thor epey etkilenmişti. Yanlarında geri götürecekleri ganimetleri düşününce, bunların bir gün boyunca saraydaki
herkesi doyurabileceğini anladı.
“Daha önce hiç ava çıkmış mıydın?” diye sordu Reece’e. Kral’ın adamları tarafından ezilmemek için adımlarını dikkatle atıyorlardı. Havlayan
köpeklerin, öten boruların ve avlandıkça haykırışlar ile kahkahalar atan adamların gürültüsünün arasında sesini duyurabilmek zordu. Bir kütüğün üzerinden atlayarak
yoluna devam eden Reece sırıttı.
“Hem de defalarca kez. Belli bir yaşa kadar
katılmamıza izin vermiyorlar. Heyecan verici olsalar bile kimse yaralanmadan buradan dönebilmeyi ummaz. Şimdiye kadar yaban domuzlarının peşinde birçoğu öldü, nicesi ise yaralandı.”
Reece soluklandı,
“Ancak şimdiye kadar hep at üstündeydim. Lejyon ile beraber yürüme şansım hiç olmamıştı.
Zaten boğa avlamam da istenmiyordu. Benim için bir ilk!” Ormanın bir sürü farklı yola ayrılan
bir noktasına ulaştılar. Başka bir boru daha öttü ve koca grup daha küçük parçalara ayrılmaya başladı. Yeni gruplar oluşurken, Thor, Reece,
O’Connor ve Erec ile beraber kaldı. Hep beraber aşağı doğru kıvrımlı bir şekil alan dar yola girdiler. Kendrick’de onlara katılınca altı kişi oldular.
Arkasından yaklaşan ayak seslerine dönen Thor, Lejyon’un iki üyesinin daha onlara katılmak için geldiklerini gördü. Bu gelenlerin ikisi de iri yapılı tiplerdi. Gözlerinin üstüne düşen dalgalı kumral
saçları ve kocaman gülümsemeleri vardı. Thor’dan birkaç yaş daha büyük olan bu ikili, ikizdi.
“Ben Conval’ım.” dedi bir tanesi.
“Ve ben de Conven.”
“Kardeşiz.” dedi Conval.
“İkiziz!” diye müdahale etti Conven. Conval, “Umarım size katılmamızda bir sakınca yoktur.” dedi Thor’a. Thor onları daha önce fark etmiş
ama tanışmamıştı. Diğer üyelerle tanışmak onu mutlu ediyordu. Özellikle böyle dost canlısı olanlarla.
“Bundan memnuniyet duyarız.” dedi Thor.
“Ne kadar kalabalık olursak o kadar iyi olur.” diye ekledi Reece.
“Ormandaki yaban domuzlarının dev gibi olduklarını duydum.” dedi Conval.
“Ve tabii ölümcül.” diye devam ettirdi Conven.
Thor ikizlerin taşıdığı uzun mızraklara baktı. Bunlar neredeyse kendi taşıdığından üç kat daha büyüklerdi. Onlarda Thor’un kısa mızrağına
bakıyorlardı.
“Onun boyu yetmezmiş gibi görünüyor.” dedi Conval.
“Yaban domuzlarının uzun sivri dişleri olur. Onları avlamak için daha uzun bir şeye ihtiyacın olacak.” dedi Conven.
“Benimkini al.” dedi Elden. Thor’un yanına koşup mızrağını uzattı.
“Seninkini alamam.” dedi Thor ona.
“Sen ne kullanacaksın?”
Omuzlarını silken Elden,
“İdare ederim.” dedi. Thor, Elden’ın cömertliğinden etkilenmişti. İlişkilerinin ne kadar değiştiğini düşündü. Emreden bir ses, “Benimkilerden birini al.” dedi. Sesin sahibi Erec’di. Atın semerini gösteriyor, orada asılı duran iki uzun mızraktan birini almasını söylüyordu. Thor bunu memnuniyetle kabul etti.
Böyle uzun ve ağır bir şeyle koşmak daha zor olacaktı belki, ama en azından şimdi kendini daha güvende hissediyordu. Çünkü bu kadar uzak bir mesafe için mızrağa ihtiyaç duyabilirdi.
O kadar uzun bir süre koştular ki, Thor artık devam edip edemeyeceğinden emin değildi. Her an önlerine çıkabilecek olan bir hayvana karşı
tetikteydi. Diğerlerinin varlığı Thor’a kendini güvende hissettiriyor, uzun mızrağı ise yenilmez olduğunu düşündürtüyordu. Ancak yine de gergindi. Çünkü ilk kez yaban domuzu avlayacağı için, onu nelerin beklediğini bilmiyordu.
Grup bir süre daha ilerledikten sonra bir açıklığa ulaştı ve Erec ile Kendrick atlarını durdular. Buna şükreden Thor, kendilerinin de durabileceğini farz etti. Oğlanların hepsi nefes nefeseyken Erec
ve Kendrick atlarından inmeye başladı. Hızla soluyan atların dışındaki tek ses ağaçların arasında esen rüzgarınkiydi. Ormanın içinde koşturan diğer yüzlercesinin sesi artık kaybolmuştu. Thor onların epey uzaklaşmış olduğunu anladı. Soluklanırken etrafını
incelemeye koyuldu. Reece’e,
“Hayvanlara ait hiçbir iz yok.” dedi Thor.
“Sen görebildin mi?” Reece kafasını salladı.
“Yaban domuzları sinsi hayvanlardır.” dedi Erec. “Kendilerini her zaman göstermezler. Bazen izleyen, onlardır. Gardını düşürene kadar bekler
ve o an saldırıya geçerler. Siz sakın bu hataya düşmeyin.”
“Bakın!” diye bağırdı O’Connor. Thor o yöne döndü ve ağaçların içinden çıkan koca bir hayvanın hızla üzerlerine koştuğunu gördü. O’Connor bağırmaya başladı ve Reece mızrağını
fırlattı. Birden havalanan hayvan mızraktan kurtulmayı başardı. O an hayvanın bir yaban domuzu değil, sadece bir hindi olduğunu anladılar. Hepsi gülmeye başlayınca gerilimli
hava kayboldu. Utanan O’Connor’ın omzuna Reece onu rahatlatmak için elini koydu.
“Takma kafana, dostum.” dedi. Halen utanmış gibi görünen O’Connor kafasını başka yöne çevirdi.
“Burada yaban domuzu yok.” dedi Elden.
“Kötü bir yol seçtik. Burada sadece hindiler var. Elimiz boş döneceğiz.”
“Belki bu çok da kötü bir şey değildir.” dedi Conval.
“Yaban domuzlarıyla yapılan dövüşlerin
ölümcül olabileceğini duymuştum.” Soğukkanlılıklarını yitirmeyen Kendrick ve Erec ormanın içini tarıyorlardı. Adamların suratlarındaki ifadeyi inceleyen Thor, onların ormanın içinde bir şeyi tespit etmiş olduklarını
anladı. Thor adamların halen tetikte olduğunu görebiliyordu.
“Yolumuz burada bitiyormuş gibi görünüyor.” dedi Reece.
“Eğer devam edersek bilinmeyen bölgelere giriş
yapacağız. Geri dönüş yolunu bulamayabiliriz.”
“Fakat şimdi geri dönersek, av bizim için biter.” dedi O’Connor.
“Ellerimiz boş dönersek ne olur?” diye sordu Thor.
“Diğerleri için uzun bir süre kahkaha malzemesi oluruz.” dedi Elden.
“Hayır, olmayız.” dedi Reece.
“Herkes her zaman yaban domuzu avlayamaz. Hatta bu hayvanlardan birini avlayabilmek, onlarla karşılaşmaktan daha nadir rastlanan bir durumdur.” Çok fazla su içmiş olduğunu düşünen Thor’un tuvaleti vardı. Avın başından beri tuttuğu için artık dayanılmaz bir haldeydi. “Müsaadenizle.” dedi ve ormanın içine doğru yürümeye başladı. İhtiyatı elden bırakmayan Erec,
“Nereye gidiyorsun?” diye sordu.
“Biraz rahatlamam lazım. Hemen dönerim.”
“Fazla uzaklaşma.” dedi Erec. Tuvaletinden başka bir şey düşünemeyen Thor diğerlerinin görüş
alanından çıkana kadar ormanın içinde ilerledi.
Tam işini bitirmişti ki kırılan bir dalın sesini işitti. Thor bir şekilde bunu yapanın insan olamayacağını anladı. Tüyleri ürperdi ve yavaşça kafasını geriye çevirdi. Yaklaşık on adım
ilerisinde başka bir açıklık ve bu açıklığın ortasında koca bir kaya parçası vardı. Kayanın üstünde ise küçük bir hayvan duruyordu.
Thor diğerlerinin yanına dönmek veya bu hayvanın ne olduğunu öğrenmek konusunda kararsızdı. İleri doğru temkinli bir adım attı. Bu hayvan her ne idiyse, onu kaybetmek istemiyordu. Eğer diğerlerinin yanına dönerse, geri geldiğinde onu yerinde bulamayabilirdi.
Hayvana yaklaştıkça iyice gerilen Thor’un artık kaçabileceği bir alan da kalmamıştı. Görebildiği tek şey yoğun ağaçlar ve keskin bir açıyla inen güneş ışınlarıydı. Mızrağı tutan elini hafifçe
gevşetip, silahı belinin hizasına indirdi. Açıklıkta gördüğü hayvan onu şaşkına çevirdi.
Kayanın hemen dibindeki çimenlerde kısılmış gözleriyle yuvarlanan bu hayvan, bir leopar yavrusuydu. Henüz yeni doğmuşa benzeyen bu hayvan on beş santimetre kadardı ve rahatlıkla
Thor’un kıyafetinin içine sığabilirdi. Thor hayran olmuştu. Yavru baştan aşağı beyazdı. Bu onun hayvanların en nadiri olan Beyaz Leoparın yavrusu olduğunu gösteriyordu. Arkasından gelen hışırtılara dönen Thor, en önde Reece olmak üzere, tüm grubun endişeyle ona geldiğini gördü.
“Nereye kayboldun?” diye hafif öfkeyle sordu Reece.
“Öldüğünü sandık.” Yavruyu gören diğerlerinin de solukları kesildi.
“Bu çok ciddi bir işaret.” dedi Erec.
“İnsanın hayatı boyunca bir kere karşılaşabileceği bir şeye rasgelmişsin. Tüm hayvanların en nadiri. Tek başına bırakılmış. Ona bakan kimse yok. Bunun anlamı yeni sahibi sensin demek. Onu büyütmek artık senin görevin.”
“Benim mi?” diye sordu Thor şaşkınlıkla.
“Evet senin görevin.” diye ekledi Kendrick.
“Onu sen buldun. Belki de, o seni buldu, demek daha doğru olur.” Thor hayretler içindeydi. Koyunları gütmüştü, ama daha önce hiç hayvan
yetiştirmemişti ve bunun nasıl yapıldığına dair hiçbir fikri yoktu. Ancak bir yandan da, bu hayvana karşı çoktan bir yakınlık hissetmeye
başlamıştı. Küçük ve açık mavi renkteki gözleri sadece Thor’a bakıyor gibiydi. Hayvanın üzerine eğilip, onu kolları arasına aldı.
“Bir leopar yavrusu nasıl yetiştirilir ki?” diye sordu.
“Herhangi bir canlıdan daha farklı olduğunu sanmıyorum.” dedi Erec.
“Acıktığı zaman karnını doyuracaksın.”
“Önce bir isim ver ama.” dedi Kendrick. Adını ne koyacağını düşünmeye başlayan Thor, bunun birkaç gün içinde isim bulmak zorunda kaldığı ikinci hayvan oluşuna şaşırıyordu. Aklına
çocukken dinlediği, bir köye dehşet salan aslanla ilgili hikaye geldi.
“Krohn.” dedi. Diğerleri bu kararını onaylamış gibi görünüyorlardı.
“Tıpkı efsanedeki gibi.” dedi Reece.
“Hoşuma gitti.” dedi O’Connor.
“O zaman adı artık Krohn.” dedi Erec. Krohn kafasını Thor’un göğsüne yasladığı zaman, çocuk hayvanla arasındaki bağın iyice güçlendiğini
hissetti. Sanki Krohn’u hayatı boyunca tanıyor gibiydi. Birden göklerden tüylerini diken diken eden bir ses duydu. Bu Estopheles’di. Çığlıklar atarak Thor’un üstüne doğru dalış geçen hayvan, son anda tekrar yükseldi. Krohn’u kıskanmış olabileceğini düşünen Thor, aslında şahininin onu yaklaşan tehlikeye karşı uyarmak için
böyle bir şey yaptığını anladı. Aniden ağaçların arasında bir hışırtı duyuldu ve onu hızla fırlayan bir hayvan takip etti. Onu uyaran şahin sayesinde avantaj Thor’un elindeydi: üzerine gelen devasa
domuzun yolundan kaçmayı başardı. Bulundukları açıklıkta tam bir kaos hakimdi. Dev hayvan çılgıncasına diğerlerine de saldırıyor, sivri dişlerini bir o yana bir bu yana savuruyordu. Dişlerden biri O’Connor’u kolundan yakaladı ve oğlanın kolundan kanlar fışkırmaya başladı.
Bu Thor’un gördüğü en büyük ve en amansız hayvandı. Şu an yaptıklarının gereken silahlar olmadan bir boğanın karşına çıkmaktan hiçbir farkı olmadığını düşünüyordu. Elden uzun
mızrağını sağlamaya çalıştı. Fakat tek bir hareketiyle mızrağı yakalayan hayvan, onu rahatça ortadan ikiye ayırdı. Elden’a doğru saldırıya geçen hayvan, oğlanın kaburgalarına bir darbe indirdi. Ancak Elden’ın şansına dişlerini
saplayamamıştı. Domuzu durdurabilmenin imkanı yoktu. Kan peşindeydi ve onu elde edene
kadar durmaya niyeti yoktu. Erec ve Kendrick kılıçlarını çekince, diğerleri de aynısını yaptı. Hayvanın etrafını sarmışlardı, ancak neredeyse
doksan santimlik olan dişler, ona vurabilmeyi zorlaştırıyordu. Hayvan ortalarında çılgın gibi koşturup, saldırmak için fırsat kolluyordu.
Aralarından sadece Erec başarılı bir vuruş yaparak, hayvanı yan tarafından kesti; ancak bu domuz sanki demirden yapılmış olmalıydı. Çünkü aldığı darbe üzerine istifini bile bozmadı.
İşte tam o an, her şey değişti. Ormanın içinde bir şeyler Thor’un dikkati çekti. Ağaçların arkasında
saklanan, kafasının üzerine cübbesinin başlığını geçirmiş bir adam gördüğüne yemin edebilirdi; bu karanlık figür yayını kaldırdı. Domuza değil, onlara nişan alıyordu. Thor hayal gördüğünü düşündü. Buna inanması mümkün değildi.
Saldırıya mı uğrayacaklardı? Hem de burada? Peki kimin tarafından? Thor içgüdülerine kulak verdi. Diğerlerinin tehlikede olduğunu
anlamıştı ve onları uyarmak için harekete geçti. Ormanın içindeki adam okunu Kendrick’e doğrultmuştu. Thor Kendrick’in üzerine atlayarak, onu yere devirdi. Devirir devirmez ise
ok üzerlerinden geçerek, bir ağaca saplandı. Thor derhal kafasını kaldırarak ormanın içine baktı. Fakat adam çoktan kaybolmuştu. Ancak bunu düşünecek vakit yoktu; yaban domuzu halen etrafa saldırıyordu ve onlardan sadece otuz santim kadar ilerdeydi. Onlara doğru yönelmişti ve Thor’un bir şey yapmaya vakti yoktu.
Ona doğru yaklaşan koca dişlerin darbesi için kendini hazırladı. Birden kulakları tırmalayan bir
homurtu duyuldu; Erec hayvan sırtına atlamıştı ve iki eliyle kaldırdığı kılıcını, boğanın boynundan içeri sokuyordu. Yaban domuzu kükredi, ağzından kanlar saçıldı ve dizlerinin üzerine devrildikten sonra, Thor’un hemen yanına devrildi. Şaşkınlık içindeki grup birbirlerine bakıyor ve az önce neler olduğunu
anlamaya çalışıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜZÜK KRALLIĞI - Ejderhaların Kaderi (ARA VERİLDİ)
Science FictionAsla 14 yaşında ki bir çocuğun hayalleriyle oynama! Yoksa gün gelir ölümü onun ellerinde bulursun Yüzük Krallığı'nın eteklerinde küçük bir kasabada yaşayan, 14 yaşındaki çok özel bir çocuğun etrafında dönen destansı bir yaklaşan çağ hikâyesi. Dört...