23

26 4 0
                                    

Thor kalabalık kalenin içinde Reece’in tarif ettiği yeri bulmaya çalıştı ama bu hiç kolay değildi. Kalenin yolları bunun için fazla karmaşıktı.
Atladığı koridorlar, görmediği kapılar ve çıkmaz sonlarla doluydu içerisi. Bir koridoru daha dönüp karşısına çıkan basamakları çıktığında,  karşısında nihayet kırmızı kolu olan küçük bir kapı buldu. Bu Reece’in bahsettiği kapı olmalı, diye düşünerek onu açtı. Thor dışarı çıkınca yaz güneşi gözlerini aldı. Kalabalık kaleden kurtulup, tekrar temiz havaya kavuştuğu için sevindi.  Güneşe alışana kadar gözlerini kıstı ve etrafına bakındı; gözün alabildiğine uzanan iyi kesilmiş çimlerin arasında istiridye kabuklarıyla döşenmiş yollar vardı. Taze mevsim meyveleriyle
dolu bostanlar, fıskiyeler ve Thor’un cinsini bilmediği her renkten birçok bitkinin olduğu bu avluda yürümenin, bir tablonun içine girmekten hiçbir fark olmadığını, düşündü Thor. Kalbi heyecandan hızla atan Thor etrafta Gwendolyn’i aramaya başladı. Etrafta kimseler yoktu. Thor burayı halkın gözlerinden uzak tutan yüksek
duvarları sebebiyle, bu avlunun sadece kraliyet ailesine ayrılmış olduğunu tahmin ediyordu. Ancak gene de kız ortalarda değil gibiydi.
Acaba bu bir kandırmaca mıydı, diye düşündü. Büyük ihtimalle öyleydi. Kız onunla, yani köylü şapşalla dalga geçerek, kendini eğlendiriyordu. Ne de olsa kralın kızı kendisi gibi biriyle
neden ilgilensindi ki? Thor parşömeni tekrar okuduktan sonra onu utançla katladı. Kendisiyle
dalga geçilmişti. Umutlanarak ne kadar büyük bir aptallık yaptım, diye içinden geçirdi. Kalbi kırılmıştı. Tam kaleye geri dönmeye karar vermişti ki birisi ona seslendi.
“Nereye gidiyorsun?” diyordu bu neşe dolu ses. Sanki şarkı söyleyen bir kuşa aitti. Hayal gördüğünü sanan Thor arkasını dönüp etrafını inceledi. Ve işte kız orada, en güzel kıyafetlerinin içinde duvar dibindeki bir gölgenin içinde
oturuyordu. Ona gülümseyen kız, şimdi Thor’a daha önce gördüğünden daha bile güzel görünüyordu. Evet, bu oydu. Gwendolyn. Tanıştıkları andan beri aklından çıkartamadığı mavi gözlü, alev rengi saçları olan kız attığı bir gülümsemeyle Thor’un içini ısıttı. Kızı güneşten
koruyan pembe renkli şapkasının altındaki gözler parlıyordu. Bu gözlerinin kendisine bakıyor olduğuna inanamayan Thor, kızın arkasındaki birine bakıyor olabileceğini düşünüp, geriye bakmaya niyetlendi bir an için.
“Ee...” dedi Thor.
“Şey...yani...işte...bilmem ki. İçeri... giriyordum.”
Kızın yanında bir kez daha bocalıyordu. O karşısındayken düşüncelerini toparlayabilmek zordu. Kız ona güldü. Bu Thor’un hayatında
duyduğu en güzel sesti.
“Niye gidiyorsun ki?” diye sordu oyuncu bir havayla.
“Daha yeni geldin.” Thor ağzını açamıyordu.
“Seni...göremedim de.” dedi utanarak. Kız tekrar güldü.
“Buradayım ya işte. Yanıma gelmeyecek misin?” dedi ve Thor’a doğru elini uzattı. Yerinden fırlayan Thor, kızı elinden tutuğu an tüm ücuduna bir titreme yayıldı. Gwen’in pürüzsüz ve yumuşaktı eli, kendi elinin içine tam oturuyordu. Kız ayağa kalkmadan bir süre elini Thor’un
avucunda tuttu ve sonra yavaşça kalktı. Kızın, kendi avucuna değen parmak uçlarından inanılmaz hoşlanan Thor, onları hiç çekmemesi için dua etti. Kız elini çekti, ama kolunu Thor’un
koluna geçirdi ve beraberce çimlerin arasındaki dolambaçlı yollarda yürümeye başladılar. Biraz ilerledikten sonra uzun çimlerin etrafını kapattığı bir labirente girdiler. Thor biraz gergindi. Kral’ın kızıyla beraber yürümenin, halktan gelen biri
için tehlike oluşturabileceğini düşünüyordu. Alnından hafifçe terler dökülmeye başladı. Sıcaktan mı yoksa kızın dokunuşundan mı, bilmiyordu. Kızla ne konuşacağına dair hiçbir fikri yoktu.
“Epey bir tartışmaya yol açtın, değil mi?” diye sordu gülümseyerek. Kızın aralarındaki rahatsız edici sessizliği bozmasına sevinmişti.
Omuzlarını silken Thor,
“Üzgünüm.” dedi.
“Öyle bir niyetim yoktu.” Kız güldü.
“Niye öyle bir niyetin olmasın ki? Tartışılan biri olmak güzel değil mi?” Buna nasıl cevap vermesi gerektiğini bilmeyen Thor şaşırmıştı. Sanki hep
yanlış şeyleri söylüyordu.
“Hem burası çok kalabalık ve sıkıcı.” dedi Gwen. “Yeni gelen birini görmek güzel. Babam seni epey sevmişe benziyor. Tıpkı erkek kardeşim gibi.”
“Ee...teşekkürler.” dedi Thor. Thor içten içe kendini yiyip bitiriyordu. Bir şeyler söylemesi
gerektiğini biliyor ve bunu da yapabilmeyi istiyordu. Ancak yine de kelimeler ağzından çıkmıyordu.
“Burayı...” dedikten sonra doğru kelimeleri bulmak için kendini olanca gücüyle zorladı ve nihayet,
“Seviyor musun?” diyebildi. Kız bir kahkaha attıktan sonra,
“Burayı seviyor muyum?” dedi.
“Umarım seviyorumdur, çünkü burada yaşıyorum!” Kız tekrar gülünce, Thor suratının
kızardığını hissetti. Her şeyi eline yüzüne bulaştırıyordu. Fakat hayatı boyunca kızlarla konuşmadığı için ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Ona ne sorabilirdi ki? Nereli olduğunu mu? Bunu zaten biliyordu. Kızın onunla ne diye ilgilendiğini merak etmeye başladı;
acaba sırf kendini eğlendirmek için miydi bu ilgisi?
“Neden benden hoşlanıyorsun?” diye sordu.
Kız ona bakıp, kıkırdadı.
“Ne kadar küstahsın sen.” dedi.
“Senden hoşlandığı mı kim söyledi ki?” diye gülerek sordu. Görünüşe göre Thor’un ağzından çıkan her kelime onu eğlendiriyor gibiydi.
Thor başına daha büyük bir bela açmış olabileceğini düşündü.
“Üzgünüm. Öyle demek istemedim. Sadece merak etmiştim. Yani...ee...şey...tabii, benden
hoşlanmadığını biliyordum.” Kız bu sefer daha fazla güldü.
“Epey komiksin. Hakkını vermek gerek. Sanırım daha önce hiç kız arkadaşın olmadı?” Kendini aşağılanmış hisseden Thor başını öne eğdi ve kafasını salladı. Gwen ısrarla devam etti,
“Kız kardeşin de mi yoktu?” Thor tekrar kafasını sağladı.
“Ama üç kardeşim var.” deyiverdi birden. En
azından normal bir şeyler söylemeyi başarmıştı sonunda.
“Öyle mi?” diye sordu kız.
“Şimdi neredeler? Köyünüzde mi?”
“Hayır, buradalar. Benimle beraber Lejyon’dalar.”
“Bunu bilmek seni epey rahatlatıyordur.”
Thor gene kafasını salladı.
“Hayır. Beni sevmezler. Burada olmamamı
tercih ederlerdi.” Kız ilk defa gülümsemesini kesti.
“Seni neden sevmesinler ki?” diye sordu
şaşkına bir sesle.
“Öz ağabeylerin hem de?” Omuz silken Thor,
“Keşke nedenini bilseydim.” dedi. Bir süre konuşmadan yürüdüler. Kızını neşesini bozduğu için Thor kendini suçlu hissetti.
“Fakat merak etme. Beni sevmemelerini umursamıyorum. İlişkimiz hep böyle olmuştur. Hem burada kendime iyi arkadaşlar kazandım.
Şimdiye kadar sahip olduklarımdan çok daha iyiler.”
“Kardeşim Reece gibi mi?” Thor onayladı.
“Reece iyi biridir.” dedi.
“Hatta bazı özelliklerine hayranım. Dört erkek
kardeşim var bildiğin gibi. Üçü öz, biri değil. En büyük ağabeyim, babamın başka bir kadından olan oğlu. Kendrick’i tanıyorsun, değil mi?”
“Evet, tanıyorum. Ona karşı borcum büyük. Sayesinde kendime Lejyon’da bir yer bulabildim. O iyi bir insan.”
“Evet, bu doğru. Tüm krallıktaki en kaliteli insanlardan biridir. Öz ağabeyim gibi severim onu. Reece’i de en az onun kadar severim. Fakat diğer ikisi... Aileler nasıldır bilirsin. Herkes
birbiriyle anlaşacak diye bir kural yok. Bazen dördümüzün aynı insandan geliyor olmasına şaşıyorum.” Thor işte şimdi meraklanmıştı.
Onlarla ilgili daha çok şey öğrenmek istiyor ve kızın onlarla olan ilişkilerini, neden anlaşamadıklarını bilmek için can atıyordu. Kıza sormaya niyetlendi ama burnunu sokuyormuş gibi görünmek de istemiyordu. Hem zaten kız da bu konu konuşmaya pek hevesli değil gibiydi.
Kız kötü şeylerden bahsetmeyi sevmeyen, mutlu bir insan gibi görünüyordu. Labirentin içinden çıkarak, başka bir avluya ulaştılar. Düzgün kesilmiş çimlerin arasına yerleştirilen tahta parçalara hayran kalan Thor, bunun bir çeşit devasa oyun tahtası olduğunu fark etti. Thor’dan daha uzun olan tahta parçaların üzerinde olduğu yer, her yöne doğru beşer metre uzuyordu.
Gwen neşeyle bağırdı.
“Oynar mısın?” dedi.
“Nedir bu oyun?” Şaşıran Gwen, ona baktı, “Kareler oyununu hiç duymadın mı?”
Utanan Thor kafasını salladı. Kendini hiç olmadığı kadar cahil hissetti.
“Gelmiş geçmiş en zevkli oyundur.” diye açıkladı Gwen. Thor’u iki eliyle tutarak, oyun alanının içine çekti. Kızı neşeli hareketleri Thor’u gülümsetti. Her şeyden çok, bu kaleden, bu oyun
sahasından daha fazla onu heyecanlandıran bir şey varsa, o da kızın tenine değen elleriydi. Onun tarafından isteniyor olmak... Kız onu yanında
istemişti. Onunla zaman geçirmek istiyordu. Thor buna inanamıyordu. Niye birisi ona böyle ilgi göstersindi ki? Hala bütün bunların bir rüyadan ibaret olabileceğini düşünüyordu.
“Orada kal.” dedi.
“Tam oyun pulunun arkasında dur. Onu hareket
ettirmen gerekiyor. Hem de sadece on saniye içinde!”
“Hareket ettirmek mi?” diye sordu Thor. “Kendine bir yön belirle. Çabuk ol!” diye heyecanla bağırdı Gwen. Tahtadan yapılma büyük pulu rahatlıkla kaldırabildiğini gören Thor
şaşırdı. Onu birkaç adım ileriye götürüp, başka bir karenin içine bıraktı. Hemen karşılık veren Gwen, kendi pulunu iterek, onu Thor’unkinin üzerine düşürdü ve neşeyle bağırdı, “Kötü bir
tercih. Onu direk karşıma koyarak kaybettin!”
Oyun pullarına bakan Thor hiçbir şey anlamamıştı. BU oyun hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Kız bu duruma güldü ve tekrar Thor’un koluna girerek, başka bir yöne doğru onları götürmeye başladı.
“Merak etme, bir ara sana öğretirim.” dedi.
Bunu duyan Thor bayılacak gibi oldu. Bana öğretecekmiş. Buna inanamıyordu. Yani onu tekrar görmek ve zaman geçirmek istiyordu.
“Bana burası hakkında ne düşündüğünü söylesene.” dedi kız. Tekrar bir labirente girmişlerdi. Bu seferki çiçeklerle süslüydü ve çimlerin boyu en az dört metre kadar vardı.
Renkli çiçeklerin üzerinde tuhaf böcekler dolaşıyordu.
“Hayatımda gördüğüm en güzel yer.” dedi Thor içtenlikle.
“Neden Lejyon’a katılmak istiyorsun?”
“Hayalini kurduğum tek şey oydu.”
“Fakat neden?” diye sordu kız.
“Babama mı hizmet istiyorsun?” Thor neden olabileceğini düşündü. Daha önce sebebini merak etmemiş, sadece öyle istemişti.
“Hem babana,” dedi.
“Hem de Halka’ya.”
“Fakat hayatın kendisi ne olacak?” dedi kız.
“Bir ailen ve toprakların olsun istemez misin? Veya bir karın?” Kız ona öyle bir baktı ki, Thor allak bullak oldu. Daha önce böyle şeyleri hiç
düşünmediği için, nasıl cevap vereceğini bilemiyordu. Kızın üzerinde gezdirdiği gözleri parıldıyordu.
“Şey... bilmiyorum. Bunlar hakkında hiç düşünmedim.”
“Annen bunu duymuş olsa ne düşünürdü?” diye sordu kız şakayla. Thor’un gülüşü silindi,
“Annem yok.” diye cevap verdi. Kız da hüzünlendi.
“Başına bir şey mi geldi?” diye sordu.
Thor ona cevap vermeye, her şeyi anlatmaya hazırlanıyordu. Hayatında ilk defa birine annesinden bahsedecekti. İşin ilginç yanı ise bunu isteyerek yapacak olmasıydı. Bu yabancıya
içinden geçen her şeyi dökmek için sabırsızlanıyordu. Tam ağzını açmış konuşmaya
hazırlanıyordu ki, onlara seslenen hınç dolu bir ses duyuldu,
“Gwendolyn!”. Kraliçe yanında hizmetçileriyle beraber onlara doğru yaklaşıyordu. Kadın epey  öfkeliydi. Doğrudan kızının kolundan sertçe tutarak, onu çekti.
“Derhal içeri gir. Sana ne demiştim? Onunla tekrar konuştuğunu görmek istemiyorum. Beni anlıyor musun?” İlk önce utanan Gwen, gururundan öfkelenerek, “Çek ellerini!” diye
annesine bağırdı. Ancak annesi onu bırakmıyor, kadının hizmetçileri ise etrafını sarıyordu.
“Sana ellerini çek dedim!” diye tekrar bağırdı. Suratını umutsuzlukla Thor’a çeviren Gwen, bir şeyler yapması için ona yalvarıyordu. Thor bu
hissi çok iyi bilirdi. Kendisi de bu duruma defalarca düşmüştü. Kız gözlerinin önünden sürüklenirken, ona bir şeyler diyebilmek istiyordu. Sanki  tüm bir geleceği gözlerinin önünden zorla alınıyordu. Thor kızın ardından bir süre daha orada kaldı. Ayrılmak veya bu
yaşananları unutmak istemiyordu. Daha da kötüsü ise, onu bir daha göremeyecek olma ihtimalini düşünmek istemiyordu.

YÜZÜK KRALLIĞI - Ejderhaların Kaderi (ARA VERİLDİ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin