22

20 3 0
                                    

Gözlerini aralayan Thor nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Samanların üzerinde yatıyor olduğunu görünce bir an için kışlaya geri dönmüş olabileceğini düşündü. Dirseğinin yardımıyla biraz doğrulup, etrafını inceledi. Başka bir yerdeydi. Görünüşe göre burası özenle hazırlanmış taştan biro daydı. Belki de bir kaleydi. Kraliyete ait bir kale. Daha nerede olduğunu tamanlayamamıştı ki odanın kapısı aralandı ve Reece içeri girdi. Thor dışardan
gelen kalabalığın sesini duyabildi. “Sonunda aramıza dönmüşsün.” dedi Reece gülümseyerek. Thor’u elinden yakalayıp, kalkmasına yardım etti. Thor birden başlayan baş ağrısını engellemesi
umuduyla elini kafasına götürdü. Thor’u çekiştiren Reece, “Hadi gidelim. Herkes seni bekliyor.” dedi sabırsızca.
“Lütfen biraz dur.” dedi Thor. Halen kendini toparlamaya çalışıyordu.
“Neredeyim ben? Neler oldu?”
“Kraliyet Sarayı’ndayız ve sen günün kahramanı olarak kutlanmak üzeresin!” dedi neşeyle Reece.
“Kahraman mı? Ne demek istiyorsun? Hem ben buraya nasıl geldim?” diye sordu. Hatırlamak için
uğraşıyordu.
“O yaratık seni yere yıktı. Bir süredir bu şekilde baygındın.Kanyon’daki köprüden seni sırtımızda taşıyarak geçirdik. Epey heyecanlıydı.
Diğer tarafa bu şekilde döneceğin aklıma bile gelmezdi!” diyen Reece güldü. Kalenin koridorlarında ilerlemeye başladılar. Kadın, erkek, silahtar, muhafız veya şövalye, herkes Thor’a bakıyordu. Hepsinin gözlerinde sanki bir
saygı ifadesi vardı. Thor ilk defa böylebir şeye rastlıyordu. Şu ana kadar herkes ona farklı bir gözle bakmıştı; sanki bir fazlalık mış gibi. Ancak artık onlardan biriymiş gibi bakıyorlardı.
“Tam olarak ne oldu?” diye sordu Thor. Kendini zorluyor, hatırlamaya çalışıyordu.
“Hiç mi hatırlamıyorsun?” dedi Reece.
Thor kendini zorladı.
“Ormanın içine koşuşumu hatırlıyorum. Sonra o yaratıkla olan dövüşümü. Fakat ardından...” Thor
çok uğraşsa bile gerisini hatırlayamıyordu.
“Elden’ın hayatını kurtardın.” dedi Reece.
“Tek başına, cesurca ormanın içine koştun. Onun hayatını kurtarmak için neden uğraştın bilmiyorum ya, neyse. Ancak hayatını sana borçlu. Kral bu davranışından aşırı derecede memnun kaldı. Elden’ı umursadığından değil,
cesareti umursadığından. Bu tür şeyleri kutlamayı çok sever. Diğerlerine ilham vermesi için bu tür kutlamaları asla kaçırmaz. Hem ayrıca bu tür şeyler Kral’ın ve Lejyon’un itibarını da
arttırıyor. Buradasın, çünkü babam seni
ödüllendirecek.”
“Ödül mü?” dedi şaşıran Thor.
“Fakat ben bir şey yapmadım ki!”
“Elden’ın hayatını kurtardın.”
“Sadece müdahale ettim. İçimden geldiği gibi davrandım. ”Thor utandığını hissediyordu.
Eylemlerinin bir ödülü hak ettiğinden emin değildi. Ne de olsa Erec yardımına gelmese şu an ölmüş olacaktı. Thor bunu hatırlayınca, Erec’e karşı bir kere daha minnet duydu. Bir gün ona borcunu ödeyebilmek istiyordu.
“Peki ya devriye görevine ne oldu?”diye sordu Thor.
“Henüz tamamlamamıştık. ”Reece onu rahatlatmak için elini omuzuna koydu.
“Dostum, sen birinin hayatını kurtardın. Lejyon’dan birinin hem de. Bu devriyemizden çok daha önemli.” dedi Reece ve güldü.
“Olaysız ilk devriye buraya kadarmış!”
İki muhafızın onlar için açtığı bir kapıdan girdiler. Thor kendini geniş bir mekanda buldu. Odada en az yüz kadar şövalye vardı. Yüksek tavanlı odanın
duvarlarında vitraylar yer alıyor, heryerde zırhlar ve silahlar asılı duruyordu. Silahlar Salonu. Burası bütün büyük savaşçıların ve Gümüş’ün üyelerinin buluşma yeriydi. Duvarlardaki ünlü
silahları, efsanevi şövalyelere ait zırhları inceleyen Thor heyecanlandı. Burayı bir gün görebilmek en büyük hayallerinden biriydi. Burada olduğuna inanmıyordu. Normal şartlarda buraya bir silahtarın girmesine asla izin
verilmediğini biliyordu.Onu daha çok şaşırtan şey ise, odaya girmesiyle beraber tüm şövalyelerin bakışlarını ona çevirmesi olmuştu. Bu bakışların hepsi takdirle bezenmişti.
Thor kendini bir rüyada gibi hissediyordu. Biraz önce uyanmış olduğu için, belki de öyledir, diye düşündü.Reece, Thor’un suratındaki aptal
ifadeyi fark etmiş olmalıydı ki
“Gümüş’ün ileri gelenleri seni onurlandırmak için burada toplandı.”dedi. Kendiyle gururlanan Thor, bir yandan bu duruma inanamıyordu da.
“Onurlandırmak mı? Ama ben bir şey yapmadım ki.”
“Yanlış düşünüyorsun.” dedi birisi. Sese dönen Thor omuzunda güçlü bir elhissetti. Bu, gülümseyen yüzüyle Erec’ti.
“Cesur, onurlu ve yiğitçe, kimsenin senden talep etmeyeceği bir şeyi yaptın. Kendi ekibinden birini kurtartmak için neredeyse hayatını kaybediyordun. Bizim Lejyon’da aradığımız da budur. Ve tabii Gümüşler’de aradığımız da.”
“Siz de benim hayatımı kurtardınız.”dedi Thor. “Eğer siz olmasaydınız, o yaratık beni öldürmüştü. Borcumu nasıl ödeyeceğim bilmiyorum.” Sırıtan Erec,
“Çoktan ettin bile. Mızrak müsabakasını hatırlamıyor musun yoksa? Artık ödeştik.” dedi.
Thor bir yanında Erec, diğer yanında Reece ile birlikte MacGil’in salonun diğer tarafında yer alan tahtına doğru ilerlemeye devam etti. Yüzlerce göz onun üzerindeydi. Kral’ın yanında danışmanları ve en büyük oğlu Kendrick duruyordu. Thor, Macgil’e yaklaştıkça, kendiyle hepten gurur duyuyordu. Kral’ın bu kadar kısa
bir süre içinde kendisini ikinci kere kabul ediyor olmasına inanamıyordu.Hem de bu kadar önemli bir izleyici kitlesi varken. Tahta yaklaştıkları zaman MacGil ayağa kalktı ve salondaki diğer tüm sesler kesildi. MacGil’in ifadesiz suratın da yavaşça bir gülümseme
belirmeye başladı ve Thor’a doğru yaklaşarak, çocuğu da şaşırtacak bir şekilde, onu kucakladı.
Odanın içinden neşeli bağırışlar yükseldi.
Thor’u omuzlarından nazikçe tutup geriye itti ve ona gülümsedi.
“Lejyon’a iyi hizmet ettin.” dedi. Hizmetçilerden biri Kral’a bir kadeh uzattı. Kadehi kaldıran Kral şöyle bir etrafına baktıktan sonra yüksek bir sesle,
“YİĞİTLİĞE!” diye bağırdı.
“YİĞİTLİĞE!” diye cevap verdi odadaki yüzlerce adam. Ardından aralarında heyecanlı bir şeyler mırıldandıktan sonra tekrar sessizliğe büründüler.
“Başarılarının şerefine, sana büyük bir ödül sunuyorum.” dedi Kral. Eliyle bir hareket yaptı ve kolunun üzerindeki zırhlı eldivende olağanüstü bir şahini taşıyan görevli belirdi. Pençelerini
eldivenin üzerine yaymış olan şahin,bakışlarını Thor’a çevirip, sanki onu tanıyormuş gibi gözlerinin içine baktı. Şahin, Thor’un nefesini kesmişti. Bunun rüyasındaki şahinin tıpatıp aynısı oluşuna inanamıyordu. Rengi gene
gümüştü ve alnındaki siyah çizgi de oradaydı.
“Şahin, krallığımızın ve hanedanın sembolüdür.” diye gürledi MacGil.
“O bir avcıdır ve şeref ile onuru temsil eder. Fakat aynı zamanda beceriklidirde. Sadık ama acımasız olan bu kuş, diğer hayvanlara hep üstten bakar. Aynı zamanda kutsal bir yaratıktır da. Derlerki, kişi bir şahine sahip olduğu zaman, şahin de o kişiye sahip olur. Belki bazen seni terk edebilir, fakat her zaman geri döner. Artık onun sahibi sensin.”Şahinci Thor’a yaklaşarak, çocuğun kolunu ve bileğini saran ağır zırhlı bir
eldiveni taktı ve kuşu kaldırarak, Thor’un koluna yerleştirdi. Thor’un tüyleri diken diken oldu. Hayvanın ağırlığı karşısında şaşıran Thor, kolunu
bu şekilde havada tutmakta epey zorlandığını fark etti. Hayvanın pençelerini batırıyordu, ama zırh sayesinde Thor’un hissettiği tek şey sadece kolunda oluşan baskıydı. Kuş ona bakıp bir bağırış attı. Thor hayvan ile aralarında sanki mistik bir bağ varmış gibi hissediyordu. Artık hiçbir zamanayrılmayacaklarını anlamıştı.
“Adını ne koyacaksın?” diye sordu Kral. Konuşması sessiz odada yankılandı. Thor şaşkınlıktan durmuş olan kafasını çalıştırmayı denedi. Hızla birşeyler düşünmeye çalışıyordu.
Kraliyetin tüm meşhur savaşçılarının adını aklına getirmeye çalıştı. Gözlerini duvarlarda gezdirdi ve tüm savaşların yazılı olduğu plaketlere baktı. Gözü birtanesine takıldı. Daha önce hiç gitmediği bu yerle ilgili duyduğu şeyler, oranın
mistik güçlerle dolu olduğunu yönündeydi. Bu isim aklına yattı.
“Onu Estopheles diye çağıracağım.” dedi.
“Estopheles!” diye bağırdı kalabalık. Thor’un seçiminden memnun gibiydiler. Şahin de kendisine verilen ismi onaylıyormuş gibi bir çığlık attı ve birden yüksek tavana doğru havalanıp,
açık pencerelerin birinden dışarı uçtu.
“Endişelenme.” dedi şahinci.
“Her zaman sana geri dönecektir.” Thor bakışlarını Kral’a çevirdi. Thor hayatı boyunca ilk defa bir hediye almıştı. Ne diyeceğini bilemiyor, Kral’a nasıl teşekkür edebileceğini düşünüyordu. Aklı başından gitmişti.
“Efendim.” dedi başını öne eğerek.
“Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.”
“Çoktan ettin bile.” dedi MacGil. Kalabalık coşkuyla bağırdı ve adamların arasında neşeli bir muhabbet başladı. Thor’a doğru o kadar çok
şövalye yaklaşıyordu ki, önce hangisiyle
konuşacağını bilemedi.
“Bu Doğu Eyaleti’nden Algod.” dedi Reece.
“Ve bu da Aşağı Bataklıklar’dan Kamera. Bu ise Kuzey Kaleleri’nden Basikold.”
Bir süre sonra Thor isimleri söylendiği gibi unutmaya başladı. Bu şövalyelerin onunla tanışmak istemesine inanamıyordu. Hayatında bu kadar çok kabul gördüğü başka bir gün daha
olmamıştı ve böylesinin bir daha yaşanamayacağını düşünüyordu. Hayatında ilk defa kendini değerli hissediyordu. Ve Estopheles aklından çıkmıyordu. Thor anlamadığı isimler eşliğinde diğer şövalyelerle tanışmaya devam
ederken, kalabalığın arasından sıyrılan birisi Thor’un avucuna bir parşömen bıraktı. Kağıdı açıp, içindeki kusursuz el yazısını okudu. Kimden olabileceğini anlamamıştı. Hayatında ilk defa biri ona mesaj yolluyordu: Benimle kapının arkasındaki avluda buluş. Pembe parşömenden hoş bir koku yükseliyordu. Thor bunun kim
olabileceğini çözmeye çalışırken kafası epey karışmıştı. Parşömende imza bile yoktu. Thor’un omzunun üzerinden parşömeni okuyan Reece, güldü.
“Görünen o ki kız kardeşim seninle ilgileniyor.” dedi gülerek.
“Yerinde olsam giderdim. Bekletilmekten nefret
eder.” Thor’un yanakları kızardı.
“Yan avlı şu kapıların hemen arkasında. Çabuk ol. Fikrini çabuk değiştirmesiyle ünlüdür.” dedi Reece ve güldü,
“Ayrıca ailemden biri olmanı çok isterim.”

Hatam varsa kusura bakmayın.

YÜZÜK KRALLIĞI - Ejderhaların Kaderi (ARA VERİLDİ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin