Kaleye doğru ağır adımlarla ilerleyen Thor halen Gwen’in başına gelenlerin etkisinden kendini
kurtaramamıştı. Çevresinde olan biteni umursamıyor, kızı kafasından atamıyordu; Gwen’in yüzü sürekli gözlerinin önündeydi. Gwen ona göre kusursuz biriydi. Hayatında tanıştığı en güzel, nazik, tatlı, hoş, sevgi dolu ve
eğlenceli insandı. Onu bir şekilde tekrar görmesi gerekiyordu. Onun yokluğunu şimdiden hissediyordu. Ona karşı hissettikleri, Thor’u ürkütüyordu. Çünkü kızı henüz tanımış olmasına rağmen, o olmadan yaşayamayacağını
düşünüyordu. Ancak kızın annesini, Kraliçeyi
düşününce, ikisini birbirinden ayıranın ne büyük bir güç olduğunu görebiliyordu. Nedenini bilmese bile, onları ayırmak için uğraşan bir güç.
Bunun sebeplerini anlamak için kafa patlatırken güçlü bir el onun önünü kesti. Onu durduran kişi kendisinden belki birkaç yaş daha büyük, uzun ve zayıf biriydi. Thor’un şimdiye kadar gördüğü en pahalı kıyafetleri giyen bu kişi kafasına ucundan bir kuş tüyünün sarktığı epey gösterişli bir şapka
takmıştı. Hayatı boyunca lüks içinde yaşamış gibi görünen bu nazik tipli çocuk Thor’a doğru küçümseyen gözlerle bakıyordu.
“Bana Alton derler. Kral’ın en büyük kuzeni Lord Alton’ın oğluyum. Yedi asırdır bu topraklarda efendilik yaparız ve bu da beni bir Dük yapar.
Benim yanımda ise sen, halksın.” dedi tükürürcesine. Kraliyet Sarayı, kraliyet ailesi içindir. Ve bir de rütbe sahipleri için. Senin gibilerin burada işi yoktur.” Thor’un bu oğlanın kim olduğu veya onu sinirlendirecek ne yaptığıyla ilgili hiçbir fikri yoktu.
“Benden ne istiyorsun?” diye sordu. Alton kıkırdadı.
“Tabii, bunubilmene olanak yok. Zaten pek de bir şey bilmiyorsun, değil mi? Ne cüretle buraya gelir ve bizden biriymiş gibi davranabilirsin?” Thor ne diyeceğini bilemedi.
“Bir şey gibi davrandığım yok.”
“Seni buraya hangi rüzgarın attığı umurumda bile değil. Fakat seni uyarmak istiyorum; kafanda başka hayaller kurmadan önce şunu çok iyi bil,
Gwendolyn benim.” Şaşıran Thor ona baktı. Onun mu?
“Birlikte olacağımıza, doğduğumuz an karar verildi.” dedi Alton.
“Aynı yaş ve statüdeyiz. Hazırlıklar çoktan başladı bile. Bir an bile şansın olduğunu düşüneyim deme.” Hayalleri yıkılan Thor’un cevap vermeye gücü yoktu. Alton ona doğru
yaklaştı.
“Anlıyorsun ya.” dedi nazik bir sesle.
“Gwen’in bu tür flörtlerini göz yumuyorum. Sen ilk değilsin. Arada bir tıpkı sana yaptığı gibi halktan birilerine acıyacağı tutar. Hem böylece biraz eğlenmiş de oluyor. Belki senden hoşlandığını düşünmüşündür falan diye söylüyorum. Ancak Gwen için bu eğlenceden ibaret bir şey. Küçük bir kızın oyuncak bebekleriyle oynadığı gibi, o da senin gibilerle oynuyor. Zaten bir iki gün eğlendikten sonra, sıkılmaya başlar. Onun için hiçbir şey ifade etmiyorsun. Ciddiyim. Zaten bu yılın sonuna doğru evleneceğiz. Sonsuza dek.” Thor çocuğun suratındaki kararlılığı görebiliyordu. Acaba dedikleri doğru muydu? Gerçekten Gwen için bir anlamı yok muydu? İşte şimdi kafası karışmıştı;
neye inanacağını bilmiyordu. Kız içten gibi görünüyordu. Ancak belki bir sonuca varmak için Thor fazla aceleci davranmıştı.
“Yalan söylüyorsun.” dedi
Alton’a. Alayla gülümseyen Alton parmağını
kaldırarak, Thor’un göğsüne bastırdı.
“Eğer seni tekrar onun yanında görürsem, yetkime başvurarak kraliyet muhafızlarını çağırırım ve onlar da seni hapse atarlar!”
“Neye dayanarak?” dedi Thor.
“Dayanağa lüzum yok. Burada yetkili olan benim. Bir tane uydururum ve onlarda buna seve seve inanırlar. Tüm krallığı senin suçluluğuna rahatlıkla ikna edebileceğimden emin ol.” diyen Alton,neşeyle gülümsedi. Thor kendini iyi hissetmiyordu.
“Sende onur namına hiçbir şey yok.” dedi. Bir insanın bu kadar aşağılıkça davranabileceğini görmek onu şaşırtmıştı. Alton tiz bir sesle güldü. “Hiçbir zaman yoktu ki.” dedi.
“Onur, salaklar içindir. Ben istediğimi almaya bakarım. Onurun sana kalsın. Gwendoly’in ise
bana.” Kraliyet Sarayı’nın kemerli kapısından, Lejyon kışlasına uzanan toprak yola çıkan Thor ve Reece’in yanından geçtikleri bir muhafız hazır ola
geçerek, onları selamladı. Thor artık buraya ait olduğunu hissediyordu. Dışardan gelmiş biri olduğunu düşüncesini kafasından atmayı
başarmıştı. Bir muhafızın onu uzaklaştırmak için peşine takıldığı birkaç gün önceki olayları çoktan unutmuş gibiydi bile. Kısa sürede o kadar çok şey değişmişti ki. Çığlık atan bir kuşun sesini duyan
Thor, kafasını yukarı kaldırdığı zaman Estopheles’i gördü. Kafasının üzerinde çemberler çizen hayvan aniden dalışa geçerek, Thor’un kolundaki zırhlı eldivene kondu. Ancak vakit
kaybetmeden tekrar havalandı. Thor, bu gizemli kuşla aralarında olan bağı açıklamakta zorlanıyordu. Sessizlik içindeki Thor ve Reece
hızlı adımlarla kışlaya ilerliyorlardı. Thor diğerlerinin onu içerde bekliyor olduğunu biliyor, onlardan ne tür bir tepki göreceğini merakla bekliyordu. Kıskanacaklar mıydı? Hikayeyi
anlatmasını isteyecekler miydi? Kanyon’dan buraya baygın halde taşındığı için dalga mı geçeceklerdi? Ya da en sonunda Thor’u içlerinden biri gibi mi göreceklerdi? Bunların arasından Thor, en sonuncusunu istiyordu. Lejyon’un geri
kalanıyla mücadele etmekten sıkılmıştı ve artık kabul görmeyi istiyordu. Kışlanın görüntüsü belirince Thor başka şeyler düşünmeye başladı; Gwendolyn. Gwen’in onun kızkardeşi olduğu
düşünülürse, bu konuda hakkında Reece
ile konuşup konuşamayacağından şüpheliydi. Ancak kızı bir türlü unutamıyordu. Şu tehditkar asil Alton ile olan karşılaşması da halen aklındaydı. Acaba söylediklerinin ne kadarı doğruydu. Reece’i sinirlendirmek istemese bile
bir yanı da işin içyüzünü öğrenmek istiyordu.
“Alton kim?” diye sordu çekinerek.
“Alton mı?” dedi Reece.
“Niye soruyorsun?” Ne diyeceğini bilmeyen Thor
omuzlarını silkti. Şansına Reece konuşmasına devam etti.
“Düşük seviyeden, tehditkar bir asilden başkası değil. Kral’ın üçüncü kuzeni. Neden ki? Bir şey yüzünden sana mı bulaştı?” bunu dedikten sonra
gözlerini kısarak,
“Gwen, değil mi? Seni uyarmalıydım.” dedi.
Daha fazlasını öğrenmek isteyen Thor bakışlarını Reece’e çevirdi.
“Ne demek istiyorsun?”
“Hödüğün tekidir. Yürümeyi öğrendiği günden beri kız kardeşimin peşinde. İkisinin evleneceğinden çok emin. Annem de öyle düşünüyor.”
“Evlenecekler mi peki?” diye sordu Thor. Sesindeki panik onu bile şaşırttı. Reece ona bakıp gülümsedi.
“Vay, vay, vay. Bu kadar çabuk, ha? Hiç vakit
kaybetmemişin.”
Thor durumu fazla belli ettiği için utandı.
“Evlenip evlenmeyeceği tamamen kız kardeşimin hislerine kalmış durumda.” dedi Reece.
“Tabii onu evlenmesi için zorlarlarsa başka. Fakat babamın böyle bir şey yapacağından
şüpheliyim.”
“Peki Gwen ona karşı ne hissediyor?” diye bastırdı Thor. Şansını fazla zorluyor olabileceğini düşündü. Ancak bilmek istiyordu. Reece omuz silkti.
“Sanırım bunu ona sorman gerekecek. Gwen ile bu konuyu hiç konuşmadık.”
“Fakat baban onu zorlar mı dersin?” dedi Thor. “Böyle bir şeyi gerçekten yapabilir mi?”
“Babam istediği her şeyi yapabilir. Fakat bu onunla, Gwen arasında.” diyen Reece, Thor’a baktı.
“Bu soruların sebebi nedir? Onunla ne hakkında
konuştunuz?” Ne diyeceğini bilemeyen Thor,
“Hiç.” dedi.
“Hiçmiş!” diye güldü Reece.
“Bir hiç için fazla konuşmuşsunuz.” Reece kahkahalar atarken Thor utanmıştı. Acaba Gwen ondan gerçekten de hoşlanmıyor olabilir miydi? Reece elini nazikçe Thor’un omzuna koydu ve,
“Dinle beni eski dostum. Gwen hakkında emin olabileceğin tek bir şey varsa, o da ne istediğini bilmesidir. O her zaman böyleydi. Tıpkı babam gibi güçlü bir iradeye sahiptir. Kimse ona istemediği bir şeyi yaptıramaz. O yüzden
endişelenme. Eğer seni seçmişse, bunu zaten belli edecektir. Anlaştık mı?” dedi. Ne zaman Reece ile dertleşse kendini daha iyi hisseden Thor’un neşesi tekrar yerine geldi. Lejyon’un devasa kapılarına gelmişlerdi. Kapının önünde bekleyen birkaç kişiyi görünce şaşırdı, onlarına kendisine gülümseyip, neşe içinde haykırdıklarını duyunca ise hepten şaşkına döndü. Thor’a doğru koşarak, onu omuzları alıp, içeriye taşıdılar. Thor hayretler içinde kalmıştı.
“Bize Kanyon’u anlat. Diğer tarafta olmak nasıl bir şey?” diye sordu içlerinden birisi.
Başka bir tanesi,
“Yaratık nasıl bir şeydi? Hani şu öldürdüğün.” dedi.
“Ben öldürmedim.” diye karşı çıktı Thor. “Öldüren Erec’ti.”
“Elden’ın hayatını kurtardığını duydum.” dedi birisi.
“Yaratığın doğrudan üzerine saldırdığın söyleniyor. Hem de silahın olmadan.” Kalabalıktan biri,
“Artık bizden birisin!” diye bağırınca, diğerleri
coşkuyla bağırmaya başladı. Sanki uzun süredir kayıp olan kardeşlerini bulmuş gibi heyecanlıydılar. Thor inanmakta zorlanıyordu.
Diğerlerini dinledikçe, sözlerindeki haklılığı daha iyi görmeye başlamıştı. Belki gerçekten de cesur biriydi. Daha önce bunu hiç düşünmemişti. Uzun bir sürenin ardından kendisi iyi hissediyordu. Onu en çok mutlu eden ise, artık bu çocuklardan biri olmasıydı. Omuzlarından büyük bir yük kalkmıştı. Kalabalık Thor’u çalışma sahasına
doğru götürdü. Burada Lejyon ve Gümüşler’den birçok asker onu bekliyordu. Onlarda Thor’u görür görmez haykırışlarına başladılar. Yanına
yaklaşıp, tebrik etmeye başladılar. Kolk’un öne çıkmasıyla beraber diğerleri sustu. Thor adamı görünce kendini en kötüsü için hazırladı. Çünkü
şimdiye kadar adamın kendisine iyi davrandığı görülmemiş bir şeydi. Ancak bu sefer suratında daha farklı bir ifade vardı. Belki gülümseyemiyordu, ama en azından kaşları çatık değildi. Ve Thor adamın gözlerinde kendisini takdir eden bir şeyler olduğuna dair yemin bile
edebilirdi. Kolk elindeki siyah ve küçük
şahin armasını Thor’un yakasına iğneledi.
Bunun Lejyon’un arması olduğunu anlayan Thor şaşırdı. En sonunda kabul edilmişti. Artık onlardan biriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜZÜK KRALLIĞI - Ejderhaların Kaderi (ARA VERİLDİ)
Science FictionAsla 14 yaşında ki bir çocuğun hayalleriyle oynama! Yoksa gün gelir ölümü onun ellerinde bulursun Yüzük Krallığı'nın eteklerinde küçük bir kasabada yaşayan, 14 yaşındaki çok özel bir çocuğun etrafında dönen destansı bir yaklaşan çağ hikâyesi. Dört...