14

35 5 0
                                    

Öğlen güneşinin altında kalabalık pazaryerinde pelerininin başlığı kafasına çekilmiş halde duran Gareth tanınmamak için uğraşıyordu. Kraliyet Sarayı’nın halk kokan bu kalabalık sokaklarından
her zaman uzak durmaya çalışırdı. Etrafı bağıran, alışveriş yapan, birbirini kazıklamaya çalışan insanlarla doluydu. Köşede bir tezgahın önünde, sanki satıcının meyveleriyle ilgileniyormuş
gibi yapıyordu. Hemen birkaç adım ötesindeki Firth, karanlık bir sokağın girişinde duruyor, buraya gelme amaçlarını yerine getiriyordu.
Gareth arkası dönük halde konuşmalara kulak kabartıyordu. Firth ona zehir satabilecek bir paralı askerden bahsetmişti. Gareth zehrin güçlü ve işini görecek bir şey olmasını istiyordu. İşi
şansa bırakmaya niyeti yoktu. Ne de olsa
kendi hayatını tehlikeye atıyor olacaktı. Yerel eczanelerden isteyebileceği bir şey değildi bu. Bu görevi Firth’e vermiş, Firth de karaborsayı
araştırmıştı. Başkalarının yönlendirmesi sonucu Firth, sinsice konuşan bu tekinsiz tipe ulaşmıştı. Alışverişin yapılacağı bu son görüşme için Gareth gelmekte ısrar etmiş, kendisine işine yaramayacak bir iksir verilmemesinden ve her şeyin pürüzsüz gittiğinden emin olmak istemişti. Ayrıca Firth’ün bu işin altından kalkıp kalkamayacağından de emin olamamıştı. Konu bu tür önemli şeyler oldu mu, kendisinden başka
kimseye güvenmezdi. Adamın neredeyse yarım saat beklemişlerdi. Bekleyiş sırasında
pazaryerinde bol bol itilip kakılan Gareth, tanınmamak için dua etmişti. Gerçi sırtı karanlık sokağa dönük olduğu sürece tanınsa bile hemen oradan uzaklaşarak, olayla olan bağlantısını
koparabilirdi. Hemen birkaç metre ötesindeki Firth şapşal görünümlü adama, “İksir
nerede?” diye sordu. Hafifçe kafasını çeviren Gareth, pelerin başlığının ucundan baktı. Adi
görünümlü adam fazla zayıftı ve büyük siyah gözleri ile yanakları içine çökmüş bir tipti. İnsandan çok bir fareye benziyordu. Gözlerini kırpmadan dimdik Firth’e baktı. “Para nerede?” dedi. Gareth, Firth’ün bu işin altından kalkacağını umuyordu; çünkü genelde işleri eline yüzüne bulaştırırdı. Firth,
“Sen iksiri verdiğin zaman, ben de parayı vereceğim.” dedi.
Güzel, diye düşündü Gareth, etkilenmişti.
Kısa bir sessizliğin ardından, “Paranın yarısını şimdi verirsen sana iksirin yerini söylerim.” dedi adam. “İksir nerede dedim.” diyen Firth’ün
sesi şaşırtıcı derece yüksek çıkmıştı.
“Vereceğini söylemiştin.”
“Evet, öyle demiştim. Ama getireceğim dememiştim. Sen beni salak mı sandın? Her taraf casus kaynıyor. O iksirle ne yapmak niyetindesin
bilmiyorum ama iş olsun diye istemediğin ortada. Yoksa niye zehir almak isteyesin ki?”
Gareth sesi çıkmayan Firt’ün savunmasız yakalandığını anlamıştı. Gareth sikkelerin hemen kendini belli eden o sesini duydu. Hafifçe o
tarafa doğru baktığında kraliyet amblemli altınların Firth’ün kesesinden, adamın avucuna aktığını gördü. Gareth huzursuzlanmaya başlamıştı. Geçen her  bir saniye, sanki dolandırılacaklarmış hissini kuvvetlendiriyordu.
“Uğursuz Orman’a gideceksiniz.” dedi adam en sonunda. “İçeri doğru beş kilometre girdikten sonra tepeye çıkan yola sapacaksınız. Tepeye ulaşınca bu sefer de sola döneceksiniz. Gördüğünüz en karanlık ağaçlık alandan geçtikten sonra küçük bir açıklığa ulaşacaksınız.
Cadı’nın kulübesi. İçerde seni bu kadar çok arzuladığın iksirle bekliyor olacak.”
Firth tam oradan ayrılmaya hazırlanıyordu ki adam birden onun kıyafetine yapıştı. Hırıldayarak, “Para” dedi. “Çok az.”
Gareth, Firth’ün suratına yayılan korkuyu görebiliyordu. Bu işle onun ilgilenmesini istediği için o an pişman oldu. Bu tipsiz herif Firth’ün korktuğunu görmüş olmalı ki onun bu durumundan faydalanmaya niyetindeydi. Böyle işler Firth’ün doğasında yoktu.
“Ne istediysen verdim ya işte.” diye itiraz etti Firth. Fazla yükselttiği sesi kulağa efemine geliyordu. Bu, diğer adamı hepten cesaretlendirdi. Herif artık pis bir şekilde sırıtıyordu.
“Fakat şimdi daha fazlasını istiyorum.”
Firth’ün gözleri dehşetle açıldı ve panik içinde kafasını Gareth’a çevirdi. Gareth hemen kafasını çevirdi. Tespit edilmediğini umuyordu. Firth
nasıl bu kadar salak olabilirdi? Umarım beni ele verecek bir şey söylemez, diye düşündü. Gareth iyice heyecanlanmıştı. Tedirginlikle önündeki meyvelerle oynamaya başladı. Sırtını çevirdiği
sessizlik sanki sonsuza dek sürecekmiş gibiydi. Aklından bin bir tane kötü şey geçiyordu.
Lütfen bu tarafa doğru gelmesin, diye dua ediyordu Gareth. Lütfen. Her şeyi yaparım. Bu suikast fikrinden bile vazgeçmeye hazırım.
Sırtına hızla bir el indi. Arkasına döndü. Adi herif iri siyah ve ruhsuz gözleriyle doğrudan Gareth’ınkilerin için bakıyordu. “Ortağınla geldiğini söylememiştin.” dedi. “Yoksa sen bir
casus musun?” Gareth bir şey yapamadan, adam
onun başlığını indirdi. Gareth’ın suratını� görür görmez şaşkına döndü. “Asil Prens”, adam kekeliyordu. “Fakat burada işiniz ne?”
Fakat gözlerini kısarak sırıtan adamın suratına bir saniye içinde tüm olan biteni anladığını gösteren bir ifade yerleşti. Gareth’ın umduğundan daha
zeki çıkmıştı.
“Anlıyorum.” dedi adam. “İksir sizin için, değil mi? Birilerini zehirleyeceksiniz ama kimi? Evet, asıl soru bu...”
Gareth paniğe kapıldı. Bu adam fazla çabuk kavrıyordu. Tüm planları alt üst olmak üzereydi. Firth her şeyi mahvetmişti. Eğer bu adam Gareth’ı şikayet ederse, kendisine idam cezası
vereceklerini biliyordu. “Babanız belki de?” diyen adamın gözlerinin içi parlıyordu. “Evet, öyle
olmalı, değil mi? Taht sırasında es geçildiniz. Niyetiniz babanızı öldürmek.”
Gareth için bu kadarı fazlaydı. Bir an daha düşünmeden ileriye doğru bir adım attı ve çıkardığı küçük bir hançeri adamın göğsüne sapladı. Adamın nefesi kesildi. Gareth yoldan geçen birinin bu olayını tanıklık etmesini istemiyordu. O yüzden adamı kıyafetinden tutarak, adamı iğrenç nefesini alabileceği bir
mesafeye kadar çekti. Boştaki elini adamın ağzına koydu. Adamın sıcak kanı Gareth’ın avucuna akıyor, parmaklarının arasından kayıyordu. Arkadan yaklaşan Firth görüntü
karşısında dehşetle inledi. Gareth adamın ölmesini beklerken onu en az altı saniye bu şekilde tuttu. Ardından hareketsiz bedeni yere doğru bıraktı. Endişeyle gören birileri var mı diye
etrafı kontrol etti; şansına pazaryerinden bu karanlık sokağa çevrilmiş hiçbir kafa yoktu. Pelerinini çıkararak artık ölmüş
olan adamın üzerine örttü.
“Çok, çok ama çok üzgünüm” diyordu Firth sürekli. Tıpkı küçük bir kız gibi kendini kaybetmişçesine ağlıyor ve Gareth’a yaklaşırken titriyordu. “Sen, sen iyi misin?” dedi.
Gareth elinin tersiyle adama vurdu.
“Kes sesini ve defol git.”
Firth hızla oradan uzaklaştı. Gareth oradan ayrılmak üzereydi ki,
durup geri döndü. Yapacak son bir şeyi kalmıştı; eğilip, ölü adamın avucundaki paraları aldı ve kendi kesesine koydu. Ne de olsa artık bunlara ihtiyacı olmayacaktı.

YÜZÜK KRALLIĞI - Ejderhaların Kaderi (ARA VERİLDİ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin