20

29 3 0
                                    

Thor, Reece, O’Connor, Elden ve Erec hep beraber kamp ateşinde etrafında oturuyorlardı. Thor havanın bir yaz gecesi bu kadar soğuk olabileceğine ilk kez tanıklık ediyordu. Bu kanyonda garip bir şeyler vardı. Soğuk ve mistik
rüzgarlar bir an dahi kesilmeden esiyor, hiç bitmeyen sis ile birleşerek, her yeri nem içinde bırakıyordu. Thor ateşin üzerinde eğilip, ateşin üzerinde ellerini ovuşturdu ama bunun hiçbir faydası yoktu. Diğerlerinin istemediği bir parça
kurutulmuş eti çiğnemeye başladı; sert ve tuzlu et yine de Thor’un hoşuna gitti. Erec, Thor’a doğru şarap tulumunu uzattı. Büyük bir yudum alan Thor, uzun sürenin ardından ilk defa içinin biraz ısındığını hissetti. Herkes sesine çıkarmadan ateşi izliyordu. Thor halen gergindi.
Kanyon’un halen diğer tarafında olduğu için sanki tedbiri elden bırakmaması gerektiğini düşünüyordu. Sanki evinin arka bahçesinde oturuyormuş gibi görünen Erec’e şaşıyordu. Tabii Thor gene de birazcık rahatlamıştı. Ne de olsa
ormanın içinden çıkmışlar ve burada, ateşin başında Erec ile oturuyordu. Ormandan yükselen en küçük çıtırtıya bile dikkat kesilen Erec, buna rağmen gayet rahat ve kendinden emine
görünüyordu. Thor, eğer kötü bir şey olursa Erec’in onları koruyacağını biliyordu. Diğerlerine de şöyle bir bakan Thor, suratsız Elden hariç hepsinin keyfinin yerinde olduğunu gördü. Sabahki tavırlarından eser kalmamıştı ve şimdi
kılıcı bile olmadan öylece oturuyordu.
Thor komutanların böyle bir hatayı asla affetmeyeceğini biliyor ve Elden’ın Lejyon’dan atılacağını düşünüyordu. Böyle bir durumda Elden’ın tepkisinin ne olacağını merak ediyordu. Bu kadar kolay pes etmeyeceğini, muhakkak bir numaralar çevireceği kanaatindeydi. Bu her neyse, kesin kötü bir şeydir, diye düşündü Thor.
Thor, Erec’in güney ufkuna doğru bakan gözlerini takip etti. Uzaktaki silik bir parlaklık tüm ufuk boyunca yayılmış, geceyi aydınlatıyordu. Thor meraklandı. En sonunda dayanamayıp Erec’e sordu,
“Devamlı baktığınız o parlaklık nedir?”
Erec bir süre cevap vermedi. En sonunda kafasını Thor’a çevirmeden,
“Dağ İnsanları.” dedi. Thor ve diğerleri arasında korku dolu bakışmalar yaşandı. Thor ürperdiğini hissetti. Dağ İnsanları. Hem de bu kadar yakınlarında. Bir orman ve ardından gelen bir açıklık haricinde bu insanlarla arasında hiçbir engel yoktu. Onları güvende tutan devasa Kanyon’da arkalarında kalmıştı. Vahşi Topraklar’da yaşayan bu cani barbarlarla ilgili
hikayeleri tüm hayatı boyunca dinlemişti. Bunlara göre Dağ İnsanları’nın tek amacı bir gün Halka’ya saldırabilmekti. Bu kadar fazla
olmalarına inanamıyordu. Devasa ve her an saldırıya hazır bir ordu.
“Korkmuyor musunuz?” diye sordu Erec’e. “Aramızda hiçbir engel yok.”
Erec kafasını salladı. “Dağ İnsanları hep beraber hareket ederler. Orduları her gece o noktada kamp yapar. Eğer saldıracak olsalar, tüm bir ordu halinde yaparlar bunu. Fakat bunu deneyecek
cesarete sahip değiller. Kılıç’ın sağladığı kalkan etkisini aşamayacaklarını çok iyi biliyorlar.”
“O zaman niçin kamp kuruyorlar?” dedi Thor.
“Bize göz dağı vermek için. Ve tabii hazırlık da yapıyorlar. Tarih boyunca saldırdıkları çok olmuştur. Ama her zaman başarısızlığa uğradılar. Fakat son saldırıları üzerinden epey bir vakit
geçti.” Thor, sarı, mavi ve turuncu yıldızların asıl olduğu gökyüzüne baktı. Kanyon’un bu tarafında olduğuna halen inanamıyordu. Burası, o doğduğundan beri kabuslarının kaynağıydı. Kafasına gelen korkunç düşünceleri uzaklaştırmaya çalışıyordu. Ne de olsa artık Lejyon’un bir üyesiydi ve buna uygun davranması gerekiyordu.
“Endişelenme.” dedi Erec. Sanki Thor’un düşüncelerini okumuş gibiydi.
“Hanedan Kılıcı bizde olduğu sürece saldıramazlar.”
“Onu hiç tuttunuz mu?” diye sordu merakla. “Kılıcı?”
“Tabii ki hayır.” diye cevapladı Erec kesin bir şekilde.
“Kral’ın soyundan gelenler haricinde kimsenin ona el sürmesine izin verilmez.” Kafası karışan Thor adama baktı.
“Niçin?”
Boğazını temizleyen Reece,
“İzninizle ben cevaplayabilir miyim?” Erec başıyla onayladı.
“Kılıç’la ilgili bir efsane vardır. Şimdiye kadar kimse onu kaldıramadı. Ancak efsaneye göre seçilmiş kişi bir gün gelecek ve onu yerinden kaldıracak. Sadece Kral veya onun soyundan gelerek Kral seçilen birinin denemeye izni
vardır. Bu şekilde yüzlerce yıldır, kimse tarafından yerinden kaldırılamadan duruyor.
“Peki ya şu anki Kral? Yani baban?” diye sordu Thor.
“Onu kaldırmayı deneyemez mi?”
“Bunu bir kere denemiş. Tacı ilk taktığı zamanlar. Dediğine göre kılıç yerinden bile oynamamış. Kılıç’ın sanki onunla alay ettiğini düşünür. Bu yüzden de ondan nefret eder. Seçilmiş olan
geldiği zaman Halka’yı tüm düşmanlarından arındıracak ve hepimizi çok daha büyük bir yazgının parçası haline getirecek. Böylece tüm savaşlar sona ermiş olacak.”
“Peri masalları ve saçmalıklar.” diye söze karıştı Elden.
“O kılıcı kimse kaldıramayacak. Bunun için fazla ağır. Kıpırdatmanın imkanı yok. Hem ayrıca
‘seçilmiş olan’ diye biri de yok. Boş inanışlar. Halkı hizada tutmak, hepimizin bu ‘seçilmiş olan’ kişiyi beklememizi sağlamak için uydurulmuş efsaneler. MacGil sülalesine olan bağlılığımızı
sağlamak için uydurulmuşlar. Onların epey işine yarayan bir efsane aslına bakarsan.”
Öfkelenen Erec,
“Kes sesini evlat.” diye bağırdı.
“Kral’dan bahsederken asla saygısızlık yapmayacaksın.” Elden başını öne eğdi. Thor söylenenleri düşünmeye başladı. Tüm hayatı boyunca Hanedan Kılıcı’nı görmek istemişti. Onun kusursuz şekliyle ilgili anlatılan
hikayeleri dinlemişti. Kimsenin bilmediği bir maddeden yapıldığına ve büyülü olduğuna inanılırdı. Bu devasa Kanyon’u tek başına koruyor olduğuna inanamıyordu. Thor, acaba ona sahip olmasaydık ne yapardık, diye içinden
geçirdi. Barbar imparatorluğu Kral’ın ordularını ezer geçer miydi? Thor tekrar ufka, upuzun yayılmış parlaklığa baktı. Thor, Erec’e, “Hiç oralarda bulundunuz mu?” diye sordu. “O kadar uzaklarda. Ormanın ötesinde, Vahşi Topraklar’da?” Diğerleri de bakışlarını Erec’e
çevirdi. Thor cevabı sabırsızlıkla bekliyordu. Fakat Erec hiçbir şey yapmadan önündeki ateşe o kadar uzun süre baktı ki, Thor onun bir cevap
vermeyeceğini düşünmeye başladı. Thor,
acaba fazla mı şey sordum, diye endişelendi. Erec’e karşı o kadar minnettar ve kendini borçlu hissediyordu ki, şövalyeyi sinirlendirecek bir şey
yapmaktan çekiniyordu. Hem zaten Thor da cevabı gerçekten öğrenmek istediğinden emin değildi. Thor tam soruyu sorduğundan pişman olmak üzereydi ki Erec cevapladı:
“Evet.” dedi sakince.  Ağzından çıkan bu tek kelime havada uzun süre asılı kaldı ve ondaki ağırlığı gören Thor, duymak istediği her şeyi
öğrendi.
“Nasıldı peki?” diye sordu O’Connor. Tek soru soranın kendisi olmadığını gören Thor rahatladı.
“Oralar acımasız bir imparatorluğun boyunduruğu altında.” dedi Erec.
“Fakat toprakları çok geniş ve içinde yaşayanlar da bir o kadar çeşitli. Vahşilerin ülkesi, kölelerin ülkesi ve canavarların ülkesi var. Akla hayale
gelmeyecek canavarlar ve gözün alabildiğine uzanan çöller ile dağlar var. Bataklıkları ve büyük bir okyanusu var. Druidler’in de kendilerine ait toprakları var. Ve tabii bir de Ejderhaların.”
Bunu duyan Thor’un gözleri kocaman açıldı. “Ejderhalar mı?” dedi şaşkınlıkla.
“Onların var olmadığı sanırdım.”
Erec ona ciddi bir bakış attı.
“Şüphen olmasın ki varlar. Orası asla gitmek istemeyeceğin bir yer. Dağ İnsanları bile oradan korkar.”
Thor yutkundu. İmparatorluğun o kadar derinlerine inmenin nasıl olacağını merak ediyordu. Erec’in nasıl canlı dönmeyi başardığını öğrenmek isterdi. Bunu ona başka bir zaman
sormak için kafasının bir köşesine not etti. Bu kötü imparatorluğun neye benzediği hakkında sormak istediği o kadar çok soru vardı ki; mesela
imparatorun kim olduğunu, neden saldırmak istediklerini, Erec’in ne zaman gittiğini ve nasıl döndüğünü öğrenmek için sabırsızlanıyordu. Ancak kamp ateşi gittikçe sönüyor ve soğuyordu. Kafasında tüm bu sorular gezinirken göz kapakları ağırlaşmaya başladı. Bu soruları başka bir zaman saklaması gerekecekti. Kendini uykuya bıraktı. Gözlerini kapatmadan önce son düşündüğü şey, bu yabancı topraklardan evine ne zaman dönebileceğiydi.

YÜZÜK KRALLIĞI - Ejderhaların Kaderi (ARA VERİLDİ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin