En büyük korkularınızla karşılaştığınız an önce olayı idrak etmeye çalışır daha sonra şans seviyenizi sorgulamaya başlarsınız ya, şu an tam olarak bu durumu yaşıyordum. Hayır, gerçekten her seferinde bu kadar şanssız olamam dedikten sonra en azından hayatımda olumlu şeyler olur diye bekliyordum ama bu elbette benim başıma gelmezdi.Baş patron beni odasına çağırdığı zaman zangır zangır titriyorken birde karşımda etrafa yaydığı rahatlığı iyice tedirgin etmişti beni. Hoseok ablasına uğrayıp her şey yolunda mı diye bakmaya gittiği için şu anki çağrılmamdan da haberi yoktu. Ben o adama çok fazla şey borçluyken birde bunları yaşayıp onu hayal kırıklığına uğratacak olmanın vicdan azabıyla kıvranıyordum. Hayatımı bu 5 dakikalık bekleyişte son buldurabilmiştim.
"Öncelikle, dün bütün asistanlar dosya teslimi yaparken senin ne yaptığını sorabilir miyim?" Konuşmaya başladığı an gözlerimi baş patronun gözlerine çıkarttığımda bittiğimi anında anlamıştım. Yüzündeki rahatlığıydı en büyük endişem çünkü her zaman rahat ya da sakin olan insanlardan korkardım.
"Ben..." Parmaklarımla oynamaya başladım ve adamın suratına bakacak yüzüm olmadığı için başını ayakkabılarıma indirdim. "Başıma çok kötü bir şey geldi ve sizin yüzünüze bakacak durumda değildim."
İç çekti ve ben daha çok gerildim.
"Çıkan dedikodular şirketi, şirketin itibarını ve çalışanların performansını zaten etkiliyorken senin sorumsuzluğun yüzünden neler olacağını biliyor musun? Teslim etmediğin dosyalar yüzünden yatırımlarımızı kanıtlayamıyoruz bu yüzden söyle bana, 150 bin doları karşılayabilecek misin çünkü senin dosyaların bu giderleri gösteriyordu." Yüreğime su serpileceği yerde tam tersi olmuş ve kızgın yağlar dökülmüştü. "Koca bir şirketteki bütün emekleri atmak mı yoksa dedikoduyu kökünden kesmek mi? Seçim senin."
"Seçim?" Korkuyla gözlerine bakmıştım. Bu benim başıma gelemezdi, bu kadar acınası bir insan olamazdım. Beni kovarsa ben bittim demektir, böyle güzel bir işi nereden bulabilirdim ki? Hoseok'un bana olan ilgisi olmasaydı belki de buraya en başından giremezdim. Ağlayacaktım, şimdi dizlerimin üstüne çekip zırlayacaktım.
"Burada kalacaksan yaptığın sorumsuzluğun karşılığını ödeyeceksin, ödeyemiyorsan kapı orada." Elini kapıya doğru savurdu ve bir işaret yaparak işine geri dönerken ben dolu gözlerimle ona baktım. Hayat böyleydi işte, bazıları için birisini işten çıkarmak çok kolaydı ama düşünmüyorlardı ki karşısındaki insanın buna ihtiyacı var mı, bu olayı düzeltebilir mi? Her şey paraya bakıyordu elbette. Hayat buydu: Para.
"Efendim, benim o kadar param yok." Hayal kırıklığımın ince kırıntısı sesime yansırken güçsüz durmamak için kendimi sıktım, gözlerimde beklettiğim yaşlar bir bir aktı gözlerimden. "Bana bir şans daha verseniz?"
"Bak, bu dedikoduları çıkartıp Hoseok'un itibarını etkilediğin için seni uzun zaman önce kovacaktım fakat onun ricası beni durdurdu. O yüzden, daha fazla şans tanıyamıyorum. Hoseok'un iyi bir çevresi vardır ve işinde çok iyidir ama sen geldikten sonra performası düştü, gitmen çok iyi olacaktır. Muhasebeden bu ay çalıştığın günlerin parasını alabilirsin."
Hayatım o cümlelerden sonra yok olmuştu, patronum elleri arasında hayatımın boğazını sıkarak katilim olmuştu. Artık ne kardeşime yollayacağım para, ne sevgilimle geleceğim işim ne de arkadaşımı her gün göreceğim günlerim olacaktı.
Peşimi bırakmayan hayal kırıklıklarım ayak bileğime dolanıp beni mahkumlar gibi sarmalamış gidememem için zorlamıştı. Bu şirketten ayrılmak istemiyordum, bu şirket benim hayatımın kurtuluşu olacaktı. Hoseok'u bana veren, nasıl yaşamam gerektiğini öğreten ve doğruyla yanlışı ayırmamı sağlayan tek yerdi burası buna rağmen ben bir saatlik kahvaltımız yüzünden bunu mahvetmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flame Of Love |Vhope|
Fanfiction"Sana ondan daha iyi davranabilirim Taehyung. Lütfen bana bir işaret ver, elimi tut. Söz veriyorum seni hayal kırıklığına uğratmayacağım."