5. Bölüm..
2004, Eylül..
Zaman; bazen bir karıncanın sırtında ağır ağır bazen de bir kuşun kanadında dokunamayacağın bir hızla akıp gitse de değişmeyen tek şey hiçbir zaman durmadığı oluyordu.Hani bazı anlar sanki hiç geçmeyecek gibi, beklenilen sanki hiç gelmeyecek gibi düşünüp umutsuzluğa kapılsa da insan, eninde sonunda tükeniyordu avuçlarda biriken zaman..Saatler geçiyordu eninde sonunda..Günler..Haftalar..Hatta yıllar..Bir ömür geçiyordu ardında gölgesiyle..İnsanlar umut ediyordu, an gelip pes ediyordu, sonra zümrüdü anka kuşu misali küllerinden doğup yeniden umuda tutunuyordu ve tüm bu zaman boyunca değişmeyen tek şey hiç durmadan akıp gitmeye devam eden zaman oluyordu..
Zaman..Dokunulamayan, kokusu olmayan, tadı belki o an hissettiğin duygularla bir tutulsa da aslında hiç olmayan, tarifsiz, garip bir bilinmezdi..Kimine göre yaralara şifa dertlere deva, kimine göre de çekilen acıya katık edilen bir azaptı..
Peki Feride için neydi zaman? Bu sorunun cevabını düşünüyordu epeyce zamandır..Ne de olsa şu tarifsiz kavram onun da hayatına yön veriyordu yıllardır..Mesela eskiden omuzlarına kadar ancak gelen saçlarına yaramıştı geçen zaman, şimdi neredeyse beline kadar geliyordu başak tarlalarını kıskandıran ipeksi tutamları..Sonra salıncağa tek başına binmesine, binse de tek başına sallanmasına engel olan boyuna yaramıştı geçen zaman..Salıncağa zıplayarak binme dönemleri bitmişti epeydir..Koltuktan aşağı kayarak inme, pencereden dışarıyı izlemek için zıplamak zorunda olma dönemleri bitmişti..Kısa saçlarına yaramıştı geçen zaman..Kısa boyuna, çelimsiz bedenine, bazı kelimelere dönmeyen diline yaramıştı..
Peki ya kalbinde biriktirdiklerine?
Onlara bir faydası olmuş muydu geçen bunca zamanın?
Düşünüyordu kendiyle baş başa kaldıkça..Altı sene olmuştu bu eve, bu mahalleye, bu insanlara geleli..Onlara karışıp, onlardan biri olalı..Koskoca altı sene..Beş yaşına bastığı vakitten günler sonra ayak bastığı mahallede on bir yaşına girmek üzereydi Feride..Bebeksi masumiyeti yerini genç kızlığın ilk anılarına bırakırken büyüdüğünün farkındaydı..Yaşadığı ömrün ancak yarısı kadar yaşayabildiği babasını doyamadan kaybetmişti, sonrasında da kendisine aile olan bu mahalle de sanki yepyeni bir hayata başlamıştı..Kalabalıklaşmıştı dünyası..Anne babasından ibaret hayatı bir anda rengarenk insanlarla dolup taşmıştı..Dostu olmuştu burada..Annesiyle babası kimsesiz olsa da bir sürü amcası, teyzesi, ninesi, dedesi olmuştu..Kardeşi olmuştu canından öte bildiği..Asya'sı, Eyşan ablası olmuştu dosttan öte kardeşliğin kıyısında bir yerlerde..
Bir de Mehmet'i olmuştu..Kardeş dediği, kardeş bilemediği..
Her ne kadar hayatı adım atacak yer bile kalmayana dek insanlarla dolup taşsa da, öyle bir an geliyordu ki yine kanadı kırk bir serçe gibi mahsun, çaresiz, kimsesiz kalıyordu Feride..Sanki her sene aynı gün güneş tepeye çıkarken yeniden ve yeniden babasız kalıyordu..O bahçede kedisiyle oynarken heyecanla babasını bekleyen üstü başı toprak içindeki kız oluyordu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
El Gibi
RomanceBir kahramanını kaybettiği an da diğerini bulan yaralı bir kuştu Feride..İlk acıyı çok erken tadan çocuk kalbi hep eksik hep burukken bir tek gülümsemesi eksik kalmazdı gözlerinde..Kalbinde akıttığı tüm gözyaşlarını gözlerindeki gülüşe saklarken kim...