Bu hikaye karanlığın içinde doğmak için bekleyen ama asla doğmayacak olan bir gökkuşağının hikayesiydi. Ne bir çıkış yolu vardı ne de beklenilenin aksine belli bir sonu. Ölümle doğmak kadar gerçek ve doğumla ölmek kadar da yalancıydı bu hikaye. Çıkışı olmayan bir labirentin içinde bataklığa bata bata dibi bulmaktı. Ölüm kadar soguk hayat kadar acımasızdı bu hikaye. Öyle ki bu hikeyeye bakan hiç kimse masum kalamazdı.
Siyah bir noktadan ibaretti hayat. Göz bebeğimizin ortasında, varla yok arası bir yerlerde sıkışıp kalmış bir hareydi. Cennet ve cehennem arasıda bir yerlerde kök salmaktı belkide hayat. Bazen o siyah harenin içinde, cenmet ile cehennemin ortasındaki o kayıp noktada, kendi hükümdarlığını kurmaya yeltenecek kadar gözü kara olan bir nefes alır ve sadece siyahın hüküm sürdüğü o kücük noktayı kendi renklerine boyardı.
Yüzüme düşen yağmur taneleriyle başımı gökyüzüne kaldırdım, belki de olması gereken buydu, böyle yaşanılmalıydı. Bana ait olmayan düşünceler şuan zihnimi ele geçirmiş gibiydi, iki saat mezarlıkta durmamın yettiğini gitmemin alarmını veriyordu.
Yavaş adımlarla arabaya ilerlerken yağmur şiddetini arttırıyordu. Dünya üzerinde sevdiğim tek şey bazen yagmur gibiymiş gibi hissediyordum.
Silecekleri tekrar hareket ettirip gaza bastım, hızda sevdigimdi, zevk veriyordu. Benim için birisiyle sevişmekten daha zevk vericiydi.
Mırıldanarak söylediğim şarkıya eve gelince son verdim.
Asansörden inip kapıyı açınca eve girdim. Üzerimde olan montun fazlalığından bunalıp çıkarıp attım. Burnuma çarpan sigara kokusuyla kaşlarım çatıldı. Evin içi sigara kokmazdı, balkon dışında bir yerde sigara içmezdim. Vücudumda olan kan akımı hızlanırken birisinin varlığını hissediyordum. Yavaşça mutfağa doğru ilerlerken kimin eve gireceği hakkında en ufak fikrim bile olmazken nereden geldiğini bilmediğim cesaretle mutfağa girdim.
"Sen kimsin?"
Yutkunup olduğum yerde soruma cevap beklerken sigarasından bir duman aldı. Yüzüme bile bakmadan sigarasını içiyordu. Bu ne rahatlıktı ne yapmam gerekiyordu, polisimi aramalıydım, evime bu rahatlıkla gelen birisini polisi aramam mı korkutacaktı? Hayır.
" Ne istiyorsun?" Yüksek çıkan sesimle sakince başını çevirip umursamaz bir bakışla tekrar önüne döndü.
"Söylenilen kadar varmışşın, tepki veremiyorsun, hislerin gitmiş." Deyip tekrar sigarasından derin bir nefes alıp masanın üzerinde olan bardağın içerisine attı. Beynimin içinde tekrar çalan alarm sigara iç alarmını veriyordu. Yüzüme düşen saçlarımı elimle geri atıp, hızla masada olan paketinden sigara alıp yaktım. Çektiğim dumanla boğazında olan acıyla öksürme hissini zorla bastırdım, bir saat sigara icmeyip içtıgimde acı hissediyordum.
Tekrar evimin icinde olan yabancı varlıkla göz göze gelince içimde olan heyecanla şaşırdım. Neden böyle hissetmistim. Neden tepki vermiyordum. Söyledikleri gibiydi doğru duymuştu, hissizleşmistim.
Beynimde olanları birleştirdim." Ne istiyorsun?" deyip elimde olan sigaradan bir duman aldım.
"Anlatman gereken birşey var, sence yokmu."
Duyduğum soruyla kalp atışım artarken ellerimden akan kanı hissettim. Ellerimden kan akıyordu. Tekrar yaralanmıstım, katil olmuştum. Bana bakan kahverengi gözler gözümün önüne gelmişti, yalvarırcasına bana bakıyordu.
"Yapma, dur çocuklarım evlatlarım var lütfen."
"Bende evlattım. Bende onların çocuklarıydım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZ
Teen FictionBu hikaye karanlığın içinde doğmak için bekleyen ama asla doğmayacak olan bir gökkuşağının hikayesiydi. Ne bir çıkış yolu vardı ne de beklenilenin aksine belli bir sonu.