Kimse benim kadar sevmezdi karanlığı, kimse benim kadar hayranlık duymazdı karanlığın içinde sakladığı gizemlere. Kimse sabırlanmazdı benim kadar karanlıgın icinde sakladığı gizemleri bulmaya. Belkide kimse benim gibi değildi. Kimse benim gibi hem ruhsuz hem cürretkar olamazdı.
Soguk, tüm hücrelerime kadar işlemişti. Oturduğum kanepe beton etkisinden başka birşey yaratmıyordu. Morarmaya başlayan dudaklarımsa, ben donuyorum isyanını ediyordu. Montuma daha fazla sarılırken, etrafı incelemeye başlayınca şömine ilgi odağım oldu, daha önce şömineyle ısınan bir evde kalmamıştım. Ahşap olan duvarların geçişi olarak sütlü kahve tonunda kanepeler kullanılmıştı ortada duran eskitme tarzında olan sehpada ahşap duvarlar bütün halindeydi. Televizyon yoktu. Aslında böylesine yüksek dağda böyle kaliteli bir evin olması bile tuhaf olduğu için televizyon olmaması pek dikkat çeken bir unsur değildi. Gelen ayak seslerinin beraberinde içeri kolları odun dolu geldi. Kollarında olan odunları biranda yere bırakınca ev sesle yankılandı. Geldiğimiz zamandan şuana kadar tek kelime etmemiştik, o konuşsa ben bağırıp isyan ediceğim, ben konuşsam onun ne yapabileceğini kestiremiyorum.
Şöminenin yan tarafında olan roşa yakıtını alıp zeminine döküp getirmiş olduğu odunları hızlıca dizip tekrar roşa dökünce şömineyi yaktı.
"Ee Malefiz ne düşünüyorsun?"
"Düşünmemeyi."
Kanepede sırtımı yaslayıp dizlerimi kendime çektim. Rahatsız edecek şekilde beni inceleyen gözleri rahatsız hissetmeme sebepti. Yavaş yavaş rahat bir şekilde cebinden sigara çıkartıp dudaklarına getirdi, yaktığı sigaradan derin bir duman alırken gözlerini bir saniye bile üzerimden çekmemişti.
"Ne yapacaksın ah pardon asıl soru bu olmamalıydı, ne yapacağız?"
Söylediklerimle birlikte delici gözleri konuşmamı istememiş, sesimin tahammülü yokmuşcasına bana bakıyordu. Yavaş adımlarla bana dogru yaklasınca kanepenin önünde olan orta sehpanın üzerine oturup bana döndü. Parmaklarının arasında olan sigarayı dudaklarının arasına getirip tekrar derin duman alınca cigerlerinde dolaşıp dudaklarının arasından dökülen duman soğuktan morardıgını düşündüğüm yüzüme ve dağılan saçlarıma dökülünce içimde olan ürpermeyle titredim.
"Seninle ilgili olan düşüncelerimde haklı olduğumu her geçen dakika daha iyi anlıyorum Malefiz."
"Bana neden Malefiz diyorsun?"
Malefiz çok güzel bir kadındı. Fazla mükemmeldi. Herkes tarafından kötü acımasız olarak bilinse de içinde iyi bir kişilik vardı.
"Çünkü Malefizsin."
Buna itiraz etmeyecektim. İstediğini söyleyebilirdi. Böyle şeylere takılan birisi hiçbir zaman olmamıştım. Herkes benimle ilgili istediğini düşünebilirdi. Bu umurumda olmazdı. Önemli olan benim nasıl olduğumdu gerçi son zamanlarda bunun bile bir önemi kalmamıştı. Ailemi kaybetmiştim. Annem, babam, kardeşim gözümün önünde patlayan araba da parçalara ayrılmışlardı. Toparlanamamıştım. Halâ ilk günki acıyı hissede biliyordum. Sadece alışmışlık vardı. Alışmıştım, bu acıya alışmıstım, yoksa günden güne geçtiği felan yoktu. Geçmeyecekti de, hiçbir zaman hafızamdan silinmeyecek, acısı geçmeyecek, nefreti bitmeyecekti.
"Senin öldürmeni istedikleri kişiyi öldürdün ve sende intikamını aldığını zanledip olayın peşini bıraktın."
Beynimde kurulmuş alarm gibi bir anda kendini hatırlatan sözlerle ellerimde olan gözlerimi karşımda ki yabancıya sabitledim. Açıklamaya ihtiyacım vardı. Şuanda küle çevirdiğim nefretim ben istediğimde alev olabilecek güçdeydi, her an yanıp yakabilirdim. Yanıp yakardım. Çünkü cehennem bile herşeyden önce kendini yakardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZ
Novela JuvenilBu hikaye karanlığın içinde doğmak için bekleyen ama asla doğmayacak olan bir gökkuşağının hikayesiydi. Ne bir çıkış yolu vardı ne de beklenilenin aksine belli bir sonu.