Gecenin zifiri karanlığıyla yarış ederdi ruhlarımız. Adım adım sona doğru ilerlerken, kulaklarımızı dolduran notalar, benliginizi saran kin ve nefrete eşlik edip sizi siz olmaktan çıkarır.
Uzun süredir baktığım tavana şuan bakınca gözlerimde karıncalanma olmaya başlamıştı. Saatlerdir ayağımda ki topuklu ayakkabı, yüzümdeki makyaj ve üzerimdeki elbiseyle geldiğim dakikadan bu zamana kadar sadece tavanı izlemiştim. Yataktan kalkacak aynaya bakacak yada Algan ve Deniz'le karşılaşmamak için günlerce hiç bu odadan çıkmaya bilirdim. Yatakta doğrulup komidinin üzerinde olan sinir ilacından bir tane elime aldıktan sonra suyada uzanıp önüme aldım. Küçücük bir ilacın bu kadar büyük bir etki yapması oldukça tuhaf değil mi?
İçtigim ilaçla boşalan su bardağını tekrar komidinin üzerine koyup tekrar yattım. Deniz benim abimse, akşam davette Algan'ın dediği, saçmaydı. Anlayamıyordum. Taşlar bir türlü oturmuyordu. Beni böyle bilinmezlik içinde bırakınca ellerine ne geçecekti. Gerçekten anlam veremiyordum.
"Samira müsait misin girebilir miyim?"
Deniz'in sesiyle yattığım yatakta doğruldum. Denz'in odama gelişi beni her ne kadar şasırtsada tepki verecek durumda hissetmiyordum.
"Konuşmamız gerekiyor."
Deniz tekrar seslenince artık konuşmamız gerektiğinin farkına varılmasına sevinmiştim. Birisinin bunu farketmesi sevindiriciydi.
"Gel."
Soğuk çıkan sesime nazaran içimde şuan ne kızgınlık nede öfke vardı.
İçeri giren Deniz, yatağın diğer ucuna oturup beni inceleyip camdan dışarıya baktı."Konuşmayacak mısın?"
İçim ağlamaklıyken, sesimin ruh halime nazaren soğuk ve ifadesiz çıkması gerçekten tuhafıma gitmişti, şuan dokunsalar aglarım cümlesinin beden bulmuş haliydim.
"Bak Samira niyetim seni kırıp, incitmek olsaydı, şuan zaten burada olmazdın."
Deniz tekrar susunca ellerimi göğsümde birleştirip derin bir nefes aldım. Farketmiş olacak ki bana bakıp başına eğdi.
"Sinirlen, bağır, çağır, vur istersen kır bunların hiçbiri senin benim kardeşim olduğunu değiştirmiyor Samira. İnanmaya bilirsin son yaşadıkların sana fazla gelebilir biliyorum ama inan bana kardeşimsin, hem annemin fotografını görsen sorgulamadan inanırsın."
Dolan gözlerimle ve çattığım kaşlarımla Denize baktım.
"Neden inanırım?"
"Kopyası gibisin, saçların, gözlerin, konuşman, sinirlenmen, terslemen, bağırman herşeyinle aynısısın. Sen doğarken Allah onu alıp seni vermiş gibi."
Duyduğum kelimeler gözlerimin daha fazla dolmasını sağlarken, onun beni doğururken ölmesi aldığım nefeslerin derinleşmesini sağladı. Anne kelimesini şuan zor düşünürken Annem mi diye sormaya gücüm yetmezdi, o sözcük dudaklarımdan dökülemezdi.
"Ama benim asıl bilmeni istediğim başka bir şey var."
"Neymiş o?"
Sordugum soru havada asılı kalınca tekrar sordum.
"Neymiş o dedim."
Deniz yatağa sabitlendiği gözlerini bana getirince derin bir nefes aldı.
"Babalarımız bir değil."
"Nasıl yani?" diyip yataktan kalktım.
"O zaman biz öz kardeş değiliz." deyip tekrar kalktıgım yere oturdum. Hem bu nasıl bir saçmalıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZ
Teen FictionBu hikaye karanlığın içinde doğmak için bekleyen ama asla doğmayacak olan bir gökkuşağının hikayesiydi. Ne bir çıkış yolu vardı ne de beklenilenin aksine belli bir sonu.