Ağzımda acı bir tatla yatakta döndüm. Güçlükle uzanarak başucumdaki saate baktım , 11:05!. Yerimden bir hışımla fırladım.
-Anneeee?
Ses yoktu. Nerdeydi bu kadın. Tekrar seslendim, ama cevap veren olmadı. Aceleyle hazırlandım. Holde bulunan aynanın önünde dikilip el yordamıyla saçlarıma şekil verdim. O sırada aynanın kenarına iliştirilmiş bir not buldum.
"Babanı hastaneye götürdüm, uyanınca beni ara. ANNEN"
Derin bir çektim. Babamın amansız hastalığı bütün aileyi yerle bir etmişti. Gerçi evlenip çoktan hayatını kurmuş kız kardeşimin bu pek umrunda değildi. Babamın hastane masraflarınıda karşılamaya yanaşmıyor, bütün yük annemin ve benim üstüme kalıyordu.
Binadan hızlıca çıktım. Şimdi bunları düşünmenin zamanı değildi. İşe geç kalmıştım. Evet! Çalışıyordum. Hem okuyor hem çalışıyorum. Pekde ilginç bir şey değil aslında. Ama şımartılarak geçirilmiş bir çocukluktan sonra bu yokluk dönemi ve ailenin bütün yükünü üzerimde hissetmek korkunçtu. Bedenen çok güçlü hissediyordum ama ruhen çok yorgundum.
İşim ise daha ilginçti. Liseyi dereceyle bitirip, mükemmel bir üniversiteyi tam bursla kazandığım için klasik işlerde çalışmıyordum. Buda bana moral vermiyor değildi. Büyük bir şirkette staj yapıyordum. Hemde maaşlı. Aslında stajyer değildim ama patronum olan otoriter kadın bir nevi staj yaptığımı ama maaş aldığımı düşünmemi istemişti.Şirkete geldiğimde içerisi her zamanki gibi arı kovanı gibiydi. Elinde dosyalarla koşuşturan hoş kahkahalı, güzel kokan kadınlar, ellerinde kahve fincanları, kravat takmaktan bezmiş ama yorgun gülüşlü adamlar. Her zaman böyleydi burası. Pervin Hanım'ın her toplantının sonunda sürekli tekrar ettiği söz aklıma geldi. "Gönlünüz gülmesede, burada herkes gülecek". Bu gülücük işine fazla takıntılıydı herhalde. Belkide bu gülen insanların yarıdan fazlasının gönlü gülmüyordu bile. Asansör sıkıcı ve boğucuydu. Offlayıp, pufflayan insanlar. Sabahın bu saati olsa bile Pervin Hanım'a dayanamayıp bir sigara tüttürenlerin çekilmez kokusu.
Üff bee! Dedim içimden. Bu ne sıkıcı asansör böyle. Daralıp kalmıştım. Neyseki kadın olmanın verdiği bazı ayrıcalıklarla bir kaç centilmen yer veriyordu da nefes alıyorduk. Her geldiğimde böyle olur burası. Tek asansör değil. Bu şirket karartır içimi. Annemi, babamı hatırlarım. Gözlerim dolar, sonra o hırçın kız gelir gözlerimin önüne, dağılır görmemi engelleyen gri bulutlar. Asansör '19' diye bağırınca bir oh çektim, hızlıca tam karşıdaki büyük kapılı odaya yöneldim. Kapıda koskocaman harflerle 'Pervin Kocadağ' yazıyordu. Kocadağ... Her zaman bu soyadı kullanmam söylendi. Emredildi. Kullandımda, zorunda bırakıldım daha doğrusu. Kapıyı tıklattım. İçeriden boğuk bir ses;
-Girr! Nerde kaldın Selim bende tam se-.
-Merhaba Teyze.
Teyzem kızgın görünüyordu.
-Bu aralar ne kadar çok kişi bekletiyor beni. Nerdesin sen küçük hanım ?
Derin bir iç çektim. Al bakalım! Şimdi açıkla açıklayabilirsen.
-Özür dilerim teyze, ben şöförün geldiğinde henüz hazır değildim. Bekletmek istemedim.
-Ne demek bekletmek istemedin? Geç kalacağını bilmiyormuyum, onun işi beklemek.
-Özür diledim ya teyze. Lütfen uzatma.
-Özür diledin öylemi? Bu aralar ne kadar çok özür diler oldun. Özür dilemek güzel bir şeydir Çağrı. Ama insan her özür dilediğinde utanmalı ve o hatayı bir daha yapmamalı. Ben senin gözlerinde hiç bir utanma, pişmanlık görmüyorum. Artık benim gözümde özürlerinin pekde bir değeri yok.
-Üzgünümm.
Derin bir nefes verdim. Yine gözlerim doluyordu. Aksi gibi hırçın kızda ortalarda yoktu. Teyzem tam ağzını açmış beni taşlamaya devam edecektiki kurtarıcım geldi.
-Özür dilerim efendim. Ben uyuya kalmışım.
-Neyseki birilerinin özürünü hala gerçekçi buluyorum. Gel Selim yiğenimle tanış.
Kafamı ilgisizce çevirdim. Ve o anda donakaldım. Olmaz, olamaz. Bu imkansız. Tramvaydaki o yeşil gözlü çocuk. Meğer teyzemin dilinden düşürmediği sağ kolu, omuymuş. Gözlerimi kırpıştırdım. Yutkundum, ve sonunda konuştum;
-Merhaba, ben Çağrı.
Oda şaşırmıştı. Ama benim kadar değil sanırım. Dönüp teyzeme baktı. O önündeki bir kaç kağıtla ilgileniyor biz yokmuşuz gibi davranıyordu. Komik bir sırıtışla;
-Bende Selim. Tanıştığımıza çok memnun oldum efendim.
Efendimmi ? Olamaz! Hayallerimi süsleyen (yani süslemeye başlayan) çocuk bana efendimmi diyecekti. Bu kesinlikle hayallerimde yoktu. Teyzem ikimizin öyle şaşkın şaşkın birbirimize baktığını gördü.
-Ne duruyorsunuz öyle? Ayy bu gün herkes tuhaf. Selim koş bana bir kahve daha getir. Şu hizmetli hiç iyi yapamamış bunu.
-Hemen efendim.
Kapıyı yumuşakça kapatarak odadan çıktı. Ben hala ayakta kalmıştım. Teyzem yine tuhaf bir bakış attı.
-Otursana Çağrıı!
Oturdum.
-Hoş çocuk değilmi? dedi. O yapmacık gülümsemesiyle.
-Efendim?
-Sen beni dinliyormusun?
-Evet teyze.
-Ha evet ne diyorduk? A evet hoş çocuk değilmi herkesin gözü hep onda.
Hoş çocuk... Evet belkide onu gördüğüm andan itibaren aradığım cümle buydu. Hoş çocuk..!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şarkılar Seni Hatırlatır
RomanceSevgiden yoksun bir kız.. Sevgisini kime vereceğini bilmeyen bir oğlan... Kesişen yollar onların sonumu olacak ?