Bölüm 28

15 2 0
                                    

Sıcak çikolatasından bir yudum alıp, Selim'e döndü.

"Bunu her seferinde yapacakmısın? Hayır yani bitirmen zaman alacak."

Gülümsedi.

"Şeyy, bilmem. Seni uzun zamandır görmedim."

Kızın yüzüne uzunca baktı. Sonra kendine geldi. Ne yapıyordu? Birden her şeyi unutmuş gibiydi. Unutmak onun için ihanet demekti. O unutmazdı.

"Ne düşünüyorsun?"

Kafasının üstünde bir düş bulutu varmış gibi, kafasını salladı.

"Bir şey düşündüğüm yok, hadi içte kalkalım artık!"

"Yüzün öyle demiyor ama."

Selim gözlerini kıstı. Bu kıza sinir olmuştu.

"Bak kıvırcık! Çok konuşuyorsun. Nasıl olduğum, neler düşündüğüm seni ilgilendirmez."

Yüzü yine banktaki haline döndü. Dudaklarını yaladı. Çatlamış dudakları kıpkırmızı bir hal almıştı. Bir hışımla yerinden kalktı. Selim içinden engel olması gerektiği biliyordu ama bunu yapmayacaktı. Bu kız fazla olmaya başlamıştı artık. Kafenin kapısı gürültüyle çarpıldı. Kafedeki bütün yüzler ilk önce kapıya ardından Selim'e döndü. Hesabı ödedikten sonra kalktı. Tam kapıdan çıkıyorduki ayağının altında bir şeyin ezildiğini hissetti. Eğildiğinde üzerinde mavi boncuklar ve deniz kabuklarının bulunduğu bir kolye gördü. Bu kolyeyi bir yerden hatırlıyordu. Hiç düşünmeden kolyeyi cebine atıp çıktı. Yağmur çoktan durmuş, hatta her yer neredeyse kurumuştu. Eve doğru yürümeye başladı. O anda aklına kolyeyi nereden hatırladığı geldi. Çiğdem'in boynunda görmüştü. Çıkarıp tekrar baktı. Deniz kabukları çok güzel gözüküyordu. Normalde böyle şeylere pek ilgi duymazdı. Gerçi geçen zaman onu oldukça değiştirmişti. Tam ortada bulunan ve diğerlerine göre en büyük olan deniz kabuğunu biraz inceledi. Elini yavaşca gezdirirken, çukur tarafında kazınmış bir şeyler hissetti. Baktığında bunu bir harf olduğunu anladı. "S"....

Eve dönüşümüzün üzerinden tam 2 gün geçmişti. Ne ben ailemle ilgili bir şey bulabilmiş, ne de Burak bize saldıranlar hakkında bir şeyler öğrenebilmişti. Sıkıntı ve umutsuzluk artık sadece bana hakim olan duygular değildi. Burak sonunda benden elini eteğini biraz çekmişti. Bende bu sayede evi biraz keşfetme zamanı bulmuştum. Arkada kocaman bir havuz, mini bar ve bir kaç tanede şezlong vardı. Ayrıca en çok dikkatimi çeken şey çok küçük ve neredeyse çürümekte olan bir barakaydı. Evin çit ile sınırlandırılmış alanının içine küçük bir ormanda dahildi. Buna bakılırsa evin alanı baya büyüktü. Barakayıda küçük ormanın en sonunda bulmuştum. İçerisinin depo olarak kullanıldığı belliydi. Çok kirli bir kaç tenis topu, yine baraka gibi çürümeye yüz tutmuş bir kaç sandık, eski bir soba, iki gümüş şamdan ve bol miktarda toz vardı. Bunlar sadece ilk bakışta görebildiğim şeyler olmuştu. Arkadada başka şeyler olduğu belliydi. Burayı daha sonra araştırmaya karar vererek oradan ayrılmıştım. Burak'ın adamları sürekli tetikteydi. Bense adete evin içindeki bir hayalet gibi geziniyordum. Geceleri uyumuyordum. Uyuyamıyordum. Garip olan şey ise sanki kaçırılmış biri gibi hissetmememdi. Sanki birileri beni sonunda ailemin yanına getirmişti. Bunu hissetmemin nedeni sadece o fotoğraflar olamazdı. Başka bir şey vardı. Çok başka bir şey. Hayalet gibi gezmenin dışında birde defter tutuyordum. Hissettiklerimi, bu ev hakkında düşüncelerimi bir deftere yazıyordum. Aslında anlatıyordumda denebilir. Bir gece defter kucağımda açık uyuya kalmışım. Sabah Burak beni uyandırmaya gelirken defteri okumuş olacakki ben uyanır uyanmaz yüzüme baktı ve şöyle dedi, "Bunları düşünmeyi bıraksan iyi edersin, öğreneceğin şeyler hoşuna gitmeyebilir." Bu söz beni kendime getirdi. Belkide ilk defa....

Şarkılar Seni HatırlatırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin