Bölüm 17

38 2 0
                                    

Gecenin zifiri karanlığı çökmüş, bir başıma sokakta geziniyordum. Ne yapacaktım şimdi? Kıt beyinli Burak'ta telefonlarımı açmıyordu. Onun yüzünden bu hallere düşmüştüm, beyfendinin haberi yoktu. Gerçi haberi olsada umrunda olacağını sanmıyordum. Zenginlik böyle bir şey galiba, insanın bütün duygularını alıp götürüyor..

Kapının çalmasıyla sevinçle yerimden zıpladım. Koşarak açtım.

-Selimmm!

Boynuna öyle bir atladımki, yere düşüyorduk. Güldü.

-Dur, dur seni küçük maymun.

Salona geçtik. Hemen büyük deri koltuğuma yayıldık.

-Ee nasılsın hayatım?, dedim hala sırıtarak.

-Seni gördüm çok iyi oldum, dedi.

Ama aslında iyi olmadığını biliyordum. Babasının hastalığı günden güne artıyordu. Buda şu anlama geliyordu Selim çok daha fazla çalışacaktı. Ona manevi yardımda zaten bulunuyordum, maddi yardım teklif ettiğimdeyse bir daha ağzımdan böyle bir şey çıkarsa yollarımızı ayırırız diyerek kesip atmıştı. En zarif kadehlerime kırmızı şarap doldurdum.

-Acılar paylaşınca güzel..

-Hayır o söz yanlış oldu hayatım. Acılar Çağrıyla paylaşınca güzel.

Kahkahalarımız her zaman sessiz ve ıssız olan evimi birer birer dolduruyordu. O an düşündüm Selim iyiki vardı..

Yerleştiğim küçücük, köhne otelde sadece bir tane boş oda vardı. Şaka gibi! İstanbulda ne kadarda sokakta kalan insan varmış öyle. Şimdide boğazın tam kenarında şık bir kafede oturuyordum. Umarım Burak denen beni bu sefer ekmezdi. Çünkü karnım çok acıkmış iki tane tost, bir bardakda portakal suyunu mideye indirmiştim. Eğer gelmezse burdan bulaşık yıkamak bile beni kurtarmazdı. Pervin geldi gözümün önüne. Saate baktım, çoktan evden çıkmış olmalıydı. Gözlerim doldu. Bana yaptığı eziyetler yetmemiş, vicdan azabını geçirmek için beni işe almıştı. Anladığım kadarıyla vicdan azabı çoktan geçmişti. Yada hiç vicdanı yoktu..

Yıl 2008

Pervin Hanım'ın evi tüm ihtişamıyla karşımdaydı. Bu evdemi çalışacaktım. Bu inanılmazdı. Heyecandan ölebilirdim. Eminim kocamda görse çok sevinirdi. Ama onu bir kazada kaybetmiştim. Pervin Hanım bana çok nazik davranmıştı. İlk iş günüm böyle hayran hayran bakınarak geçti. Önümdeki 2 yılda aynı şekilde. Bu evde çalışmamın üzerinden tam 2 yıl geçti. Ocak ayındaydık. Ben mutfakta yemek pişiriyordum. Pervin Hanım ise kapıda kürkünü giyiyordu. Yanındada şöförü aynı zamanda baş yalakası duruyordu. Birbirimizden hiç bir zaman hoşlanmamıştık. Şöför kısık sesle bir şeyler mırıldanıyordu. Çok merak etmiştim, ve merakıma yenik düşerek kapının arkasından dinlemeye başladım.

-Efendim, ben ciddiyim. O kadının size bakışları hiç hoş değil. Gizliden gizliye size planlar yapıyor olabilir. O planlarına başlamadan bu evden gitmesi gerek.

Pervin Hanımı görmüyordum ama sesi duyuluyordu.

-Öyle bir şey olduğunu sanmıyorum Bülent. Kuruntu yapıyorsun. Ama eğer ailesini ve kocasını kaybetmesini sağlayanın biz olduğunu minik bir kuş anlatmadıysa gerçekten haklı olabilirsin.

İşte o günden beri o eve hayranlıkla bakmayı kestim. Ve gerçektende Bülent'in söylediği gibi bakışlarım hep kin, nefret ve Pervin'e karşı planlarla doldu. Bana bunları minik bir kuş değil, sen kendi ağzınla söyledin Pervin Kocadağ!

Arkadaşlar okuyan herkese çok teşekkürler. Umarım hoşunuza gidiyordur. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin. Selimle, Çağrıya multimedia koymayı düşünüyorum. Uygun gördüğünüz fotoğrafları bana gönderin. Tekrar teşekkürler.. :))

Şarkılar Seni HatırlatırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin