Bölüm 23

30 2 0
                                    

Hikayem 239 olmuşş :))). Çoğu hikayeye göre az gibi gelebilir ama benim için sadece bir okuyucu bile çok fazla değerli. Çoook teşekkürler :*... Bu sevincimden dolayı tam olarak emin olamasamda Selim için bir multimedia düşündüm. İyi okumalar :)..

Gözlerimi açtığımda bir hastane odasındaydım. Yan tarafımdada başka hastalar vardı. Derin bir nefes vererek tavana baktım. Annemin yanımdaki koltukta oturduğunu farketmemiştim. Gözlerimi açtığımı görmüş olacakki yerinden fırladı.

"Selimmm, oğlumm! Hemşire hanım uyandı!"

Koridordaki hemşire anneme sakin olmasını söyleyerek yanıma geldi. Bir kaç ilgilenmediğim sorular sordu. Klasik şeyler işte. Nasıl hissediyorsun? Ne hatırlıyorsun? Bu soruları bile sorması şaşırtıcıydı. Devlet hastanesine gelmiştim. Bunu odadan ve hemşirenin hızlı tavrından anlayabiliyordum. Birde babamı hastaneye götürüp getirmekten artık buralar ikinci evim gibiydi. Tabii Çağrı'yla tanışana kadar. O sırada biraz utandığımı hissettim. Çağrı her ne kadar hayatıma bir yenilik katmış, biraz olsun beni umutsuzluğumdan soyutlamış olsada bu aralar aileme hiç vakit ayırmıyordum. Çağrı aklıma gelince istemsizce ayaklandım. Annem sorar gözlerle beni geri yatırdı.

"Oğlum ne oluyor baban gibi uyanır uyanmaz kalkmaya yelteniyorsun?"

"Anne benim Çağrı'yı bulmam lazım"

Annemin kaşları çatıldı.

"Selim bunu sana ilk ve son kez söylüyorum. Çağrı'yı unut artık. Ah benim saf oğlum! Sen ortalarda Çağrı diye sarhoş gibi gez, sonra araba çarpsın hala Çağrı. Ben oğlumu bir heves için nefes versin diye büyütmedim. Bunuda böyle bil!"

Tam ağzımı açacakken annem tekrar lafa girdi. Klasik anne hareketleri. Konuşur ve devamlı konuşur sonra susar. Oh dersin sonunda bir nefes aldı, tekrardan başlar.

"Hem Çağrı diye ölüyorsun hani nerede? Hadi o yok teyzesi gelemezmiydi? Seni ayağının altında köpek gibi çalıştırsın ama hastane masrafları karşılamak, durumu nasılmış diye merak etmek yok."

O sırada Pervin Hanım sesiyle irkildim.

"Annen galiba haklı Selim. Biraz geçiktim kusura bakma."

Hayatımda hiç bu kadar utanmamıştım. Utansam bile bir anne tarafından utandırılmak ne berbat şeydir öyle.

"Ben, çok özür dilerim Pervin Ha-"

"Saçmalama Selim ne özürü bu? Kim getirmiş seni buraya? Senin özel bir hastaneye sağlık sigortan var. Burada ne arıyorsun?"

Bakışları bana değil anneme çevrilmişti.

"Hemen işlemleri hallettirip seni başka hastaneye almalarını isteyeceğim. Bu arada buranın masraflarıda çoktan ödendi. Sağlık her şeyden önemlidir.

Son bir kez ikimizi süzüp dışarı çıktı. Kızgınca anneme baktım.

"Lütfen bir daha patronum hakkında her hangi bir düşünceni açığa vurma anne. Ayrıca Çağrı benim hevesim değil! Bunu unutmasan çok iyi olur."

Kafamı cama yaslamış, keder içimi kaplamış halde ağaçları izliyordum. Burak arada bir dikiz aynasından beni kontrol ediyordu. Şu kısacık bir kaç günde gücümün tükendiğine inanamıyordum. Bedenim zaten dün geceden beri ölmüş, ruhum ise kendini kedere boğmakla meşguldü. Kollarımı kaldıracak dermanım yoktu. Savaşmayı bırakmıştım. Şimdi daha çok kendimle savaşıyor gibiydim. Nereye gidiyorduk? Nerden geliyorduk? Her şey anlamını yitirmiş gibiydi. Arada bir ağaçların arasından Selim'i görüyor gibi oluyordum. Ama buda sadece bir hayalden ibaretti. Onu hep son haliyle hatırlıyordum. Partideki haliyle. Burak'ın mide bulandıran sesi yine kulaklarımda çınladı. Arabanın durduğunu o zaman farkettim.

"Güzellik, hadi in bakalım."

Burak bu gün sakin olduğumu düşünmüştüki hiç bir yerim bağlı değildi. Arabadan inerek kalacağımızı anladığım eve doğru yöneldim. Arkamı döndüğümde Burak şaşkın şaşkın bakıyordu. Elindeki valizleri verandaya bıraktı. Arabayıp kilitledi ve kapıyı açtı. Ev aslında hiç fena değildi. Tabi Selim olsaydı. Ormanın ortasında olması onu biraz ürkütücü göstersede dış süslemeleri çok güzeldi. İçeri girdiğimde biraz şaşırdım. Evin eski görünüşlü olmasına rağmen içi çok lüks döşenmişti. LCD televizyon evimdekindende büyüktü. Koltuklar tertemiz ve yeniydi. Pencere kenarlarında bile tek toz yoktu. Bu eve bir hizmetci eli değmiş gibiydi. Hayran hayran bağtığımı gören Burak sessizliği bozdu.

"Beğenmiş gibisin güzellik."

İfadesizce yüzüne baktım.

"Peki tamam konuşmama hakkına sahipsin. Gel odanı göstereyim."

Bu söyledikleri ve bu ev karşısında şaşırmak çok yetersiz kalırdı. Depoda suratıma tokat çarpan ve beni yerden yere çalan çocuk şimdi bir otel görevlisi gibi hizmet ediyordu. Usluca onu takip ederek yukarı çıktım. Yukarıda üç kapı vardı. En sondakini açarak içeri girdi. Oda çok sadeydi. Ama huzurluydu bile diyebilirim. Camın dibinde tek kişilik bir yatak, hemen bitişiğinde bir şifonyer vardı. Köşedeki şömine yeni dikkatimi çekiyordu. Ayak ucumda büyük bir gardırop vardı. Gözlerimi devirdim. Sanki yanımda bir sürü kıyafet varda. Burak adeta sesimi duymuş gibi konuştu.

"Bu valizde bir sürü kıyafet var. Bunları dolaba yerleştirebilirsin. Eve 2 günde bir temizlikci gelecek. Sen elini bir şeye sürme. Buzdolabında hazır pişmiş yemekler var. Banyo hemen yandaki kapı."

O böyle evi anlatırken birden sanki beni burada yalnız bırakıp gidecek sandım. İçimi ferahlık kaplamadı değil.

"Ben hep evde olacağım, yani aklına kaçmaya çalışmak gibi saçma sapan fikirler gelmesin."

Ve pufff! Kafamdaki hayaller yerle bir olmuştu. Bir kaç şey daha mızırdanıp odadan çıktı. Gardırobu açtım. İçinde hiç bir şey yoktu. Tam kapatacaktımki gözüme bir sandık ilişti. Eğilerek kilitli olup olmadığını kontrol ettim. Kilitli değildi! Hemen yere oturdum ve sandığı biraz önüme çektim. Küçüklüğümden beri bir şeyler karıştırmaya bayılırdım. İçgüdüsel olarak heycanlanmıştım. Sandığı açtığımda burnumu tuhaf ama huzurlu bir koku doldurdu. Bir şal, eski olduğu belli olan bir kravat, ıvır zıvır. Sandığın dibine elimi soktum. Kitap tarzında bir şeye dokunmuştum. Güçlükle kendime çektim. Bu bir fotoğraf albümüydü. İçini açtığımda vücudum alev alev yanmaya başlamıştı. Bu albüm annem ve babamın albümüydü...

Şarkılar Seni HatırlatırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin