İyi okumalar 🧡
Aslı Türk - İnan ki
19. BÖLÜM:
Hissetmek güzeldir.
Bazen dayanamayacak kadar acı çektiğimizde hissizleşmek isteriz ama acı da olsa hissetmek lazım. Yaşadığını ancak o zaman fark edebiliyorsun çünkü.
Çok mutlu hissettiğim zamanlar da oldu çok üzüldüğüm zamanlar da. Hissizleştiğim zamanlar da...
Hissetmek güzel.
İnanın bana en kötü his hissetmemekten çok daha iyidir. Hissizlik genelde acının zirvesini yaşadıktan sonra gelir. Canınız artık acımıyordur. İstemiştiniz ya hissizleşmek.
Hissizleşiyordunuz acı sonrası. İlk başta rahat bir nefes gibi geliyor insana ama soluduğunuzun oksijen değil zehir olduğunu kısa bir zaman sonra anlıyorsunuz. Öncelikle bir boşluğa düşüyorsunuz sonra kendinize bir yer arıyorsunuz o boşlukta. Bir anlam arıyorsunuz yaşama dair. Bir sebep...
Sonra, değil bir sebep bulmak, sebebiniz olacak bir fikir bile bulamıyorsunuz. Duyduğunuz her ses uğultu gördüğünüz her şey bulanık gibi geliyor. Normalde zevk aldığınız şeyler anlamsız geliyor ve bu sizin canınızı sıkıyor ya da bu ifadeyi şöyle düzelteyim canınızı bile sıkamıyor.
Bunu şöyle betimleyeyim; Bir balon var ve sürekli şişiriyorsunuz. Büyüyor, büyüyor kocaman oluyor. Artık patlayacağından korkuyorsunuz, bu yüzden sürekli temkinlisiniz ama şişirmeye devam ediyorsunuz. O tedirginlik de sürüyor balon büyümeye de devam ediyor ve o büyüdükçe siz de şişirmeye devam ediyorsunuz.
Şarkı dinliyorsunuz, sözleri çok güzel, melodisi normalde sizi kendinizden geçirir ama bir şey hissedemiyorsunuz.
İnanın bana ölümüne acı çekmek yüzlerce kat daha iyi bir his. Çünkü en azından bir his. Çünkü en azından çektiğiniz acının bir anlamı var. Çünkü en azından hayata dair umudunuz var. Olmadığınızı düşünüyorsanız, emin olun acı çekiyorsanız umut ediyorsunuzdur.
Çünkü acı çekmek hayata naz yapmak gibi.
Hissizleşmek; vazgeçmek, pes etmek, kaybetmek...
3 aydır ben de böyleydim. Çünkü tutunacağım bir dalım yoktu. Çünkü arkasından baktığım adam bana kızgın bile değildi. Çünkü o benden vazgeçmişti.
İşte boğazımdan izinsizce fırlayan "Çok Özledim." Cümlesi, uçurumdan düşerken yakaladığım ince kısa bir daldı. Kırılacağını, elimden kayacağını bilmeme rağmen içine düştüğüm hiçlikten kurtulmam için umut değil, mucizeydi.
Bu hiçlikten kurtulmak mümkün müydü, bilmiyorum. O karşımda açıkça konuşurken dalga mı geçiyordu yoksa fazla mı cesurdu bilmiyorum.
"Oo kimler varmış burada?" diyen başka bir ses araya girince benim itirafım uzayın boşluklarında dolaşan başı boş sözcüklerin arasına karıştı muhtemelen.
Kendi umutsuzluğuma ruhsuz bir tebessümle geri döndüm. Bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde sahanın tellerinin ardında Ecrin, Esra ve Taner'i gördüm. Sesin sahibi Ecrin'di. Tekrar Fırat'a bakacak cesareti bulamadığımdan olsa gerek doğrulup onlara doğru döndüm.
"En son saçını çekerken sanırım saçlarınla birlikte olan bir kaç tane nöronun da birlikte gelmiş elime. Hafızanı kaybetmiş gibisin?" dediğimde Taner dudaklarını birbirine bastırıp gülüşünü bastırmaya çalıştı. Fırat arkamda kaldığı için yüz ifadesini göremiyordum.
"İnan hafızam hiç olmadığı kadar yerinde, nelere sebep olduğunu çok iyi hatırlıyorum."
Maalesef ben de...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZEL DELİKANLI(TAMAMLANDI)
General FictionBu hikaye bir kadının hikayesi değildi. Bu hikaye bir erkeğin hikayesi de değildi. Bu hikaye erkek kılığına giren bir kadının hikayesiydi. Bu hikaye ikiz kardeşi Deniz'in kılığına giren Derya'nın hikayesiydi. Mükemmel planının tek kusuruydu Fırat...