Eğer her türlü dayak yiyeceksem, bir kaç yumruk da ben atarım...

17.1K 1.5K 261
                                    


İyi okumalar🧡

2. BÖLÜM

Çok sevdiğim bir söz vardı. Hani böyle 'cuk' istisnasız herkesi anlatan bir söz.

"Kişi kendinden bilir işi."

Çok doğru bir söylemdi bence, hatta sadece bence değil. Ben buna kimsenin itiraz edeceğini de sanmıyorum.

Eğer bir insan sürekli yalan söylüyorsa, kimsenin dediğine kolay kolay inanmaz. Ya da kıskanç bir insan kendinin kıskanıldığını düşünür. Saf dediğimiz kişiler genelde kimse için kötülük düşünmediği için kimsenin de onun hakkında kötü düşünmediğini sanır.

Biz aslında maddi açıdan kötü sayılmayacak bir aileyiz ve annem ile babam her isteğimizi olmasa da çoğunu yerine getirmiştir. Tabi ki her istediğimize kolay ulaşabilecek kadar iyi bir durumda da değildik ama biraz çabayla hedefimize ulaşabileceğimizi daha okula başlamadan öğrenmiştik. Eğer bir oyuncak istiyorsak onu hak etmeliydik. Ya da herhangi bir şey istiyorsak bazı şeylerden vazgeçmeliydik.

Bizim ailenin altın felsefesiydi. 'Emeksiz yemek olmaz'

Bir de bize herkesin eşit olduğu ve herkesin birbirine saygı duymak zorunda olduğu öğretilmişti. Hoşgörü ve farklılıklara saygı da altın felsefeydi bize göre.

Mükemmel değildik ama bunlara özellikle dikkat ediyorduk.

Bir keresinde hiç unutmam, mahallemize siyahi gençler taşınmıştı. Üniversite okumak için gelmişlerdi Türkiye'ye. Ve ben de canlı olarak ilk defa görmüştüm. Onların yüzüne karşı değil ama evde babama onların çok korkunç göründüğünü söylemiştim. Ve sanki kömürle boyanmış gibiler demiştim. Henüz Deniz ve ben anaokuluna gidiyorduk.

Ben babamın beni teselli edeceğini sanırken o bana hayatım boyunca ondan yediğim ilk ve tek tokadını attı ve "Ben size insanların farklı renkte ve şekillerde olabileceğini, kimsenin kimseden üstün olmadığını söylemiştim. Sen şimdi kendin gibi bir insandan sırf görüntüsü yüzünden korktuğunu söylüyorsun. Beni çok üzdün Derya" demişti. Belki o an bana korkulacak bir şey olmadığını, normal olduğunu söylese de korkum geçerdi ama bu kadar hassas olmazdım bu konuda. Babamın o tokadı benim için kötü bir anıdan ziyade değerli bir ders olarak kalmıştı.

Bu yüzden hiç bir insanı ayırmazdım. Ne zengin-fakir diye, ne de güzel-çirkin diye.

Zaten mahallemizdeki insanların maddi durumu aşağı yukarı aynıydı. Fakir öğrenciler için okulda programlar ve yardımlar vardı ama biz bu programlara yardım ederken bile bunların kime gideceğini bilmez bununla ilgilenmezdik. Zaten okulda herkesin tek tip forması olduğu gibi matara, beslenme çantası da aynıydı. Yemekhaneden yemek yerdik ve kantinde de okul aile birliğinin çalışmalarıyla kimsenin alamayacağı şeyler bulundurulmazdı.

Bu yüzden ne bana ne de bir başkasına böyle zorbalıklar yapıldığına hiç şahit olmamıştım. Ben kimseye yapmadığım için birinin böyle şeyler yapacağı da aklımın ucundan geçmezdi. Hem de benim kardeşime.

O gün o olaydan sonra Taner ve Esra da gelmişti. önce kalabalığı dağıtmışlar, ardından da tehditler eşliğinde okuldan ayrılmışlardı.

Aslında düşününce asıl suç onlarda da değildi. Onların aileleri, onları bu şekilde büyütmüş, kimsenin onların dengi olmadığına inandırmışlardı. Bunu bilerek ya da bilmeyerek yapmışlardı. Ama sonucu bizim gibilere patlamıştı. Sadece ailelerde de suç yoktu. Binlerce yıldır süregelen sistem buydu. Bu durum Eski Yunan Çağı'nda da vardı, Ortaçağ Avrupa'sında da günümüz yüzyılında da. İnsanlar biraz güç ve para kazandığında kendini diğerlerinin efendisi gibi görüp istediği gibi davranıyordu.

GÜZEL DELİKANLI(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin