Elinde ki kitabı bırakıp yattığı yerden boş tavanı izlerken hem bir çok şey düşünüyor hemde kafasının içi bomboş gibiydi.
Yan odadan gelen ses ile hızla ayağa kalkıp odasından çıktı ve annesinin yanına gitti.Doğa kapıyı açıp içeri girdiğinde annesinin yine kendi kendiyle konuştuğunu gördü. Bu sefer pencereye bakıp bir kaç soruya yanıt veriyor gibiydi. Bir müddet onu kapının dışından izledi.
Annesinin kiminle konuştuğunu bilmek gözlerinin dolmasına sebep olurken yavaş adımlarla onun yanına yaklaştı. Yatağa oturduğunda annesinin bakışları onu buldu. Annesi kızının geldiğini yeni fark etmiş ve içtenlikle gülümsemişti. Eliyle pencereyi gösterip konuştu.
"Görüyor musun Doğa? Abin nasılda büyümüş ,hatta bak ..." Annesi kendi yüzünü göstererek konuşmaya devam etti. "Bak sakalı bile çıkmış.Koca adam oldu artık"
Doğa sol yanağından düşen göz yaşı ile yutkunamadı. Annesinin iki elini de avucuna alıp konuştu. "Gördüm anne,çok yakışıklı olmuş. Ama şimdi senin ilaç saatin değil mi ?"
Annesi hızla ellerini avuçlarının içinden çektiğinde olumsuz anlamda omuzlarını indirip kaldırdı."İçmem! Onlar yüzünden Gökhan'ım gelmiyor"
Doğa daha sakin ve ılımlı bir sesle annesinin elini tekrar tuttu. "Abim hep burada anne. Ve sen ilaçlarını içip iyi olmazsan gidebilir"
Kadın bir müddet kızının yüzüne tereddütle baktıktan sonra kafasını sallayıp ikna olmuştu. Doğa çekmecenin üzerinde ki ilaç kutusuna ve suya uzandığında annesinin içmesine yardım etmişti.Kadın bir kaç saniye sonra yeniden yatağına yattığında Doğa annesini bir müddet dalgınca izledi.
Ardından gözünde ki yaşı silip odadan çıktı. Salona geçtiğinde kendini koltuklardan birine attı. Fakat ev kendisine dar geliyormuş gibi nefessiz kaldığını hissetti. Doğa Balıkesir'den falan gelmemişti. O hep bu şehirdeydi ,hiç bir yere gitmemişti. Eğer eski okulunun adını verseydi mutlaka orada ki namı ve gerçekleri bütün okul duyardı. Bu yüzden annesinin memleketini söyleyip sorulardan sıyrılmıştı.
Oturduğu koltuktan kalkıp balkona çıktı. Bu eve taşınalı sadece bir hafta olmuştu ve belki de ilk defa balkon denilen kısmı kullanıyordu. Elini kalbinin üzerine koyup derin derin nefesler alırken gözlerini kapatıp başını gökyüzüne çevirdi.
O müsabakaya çıkması gerekiyordu. Annesi ve kendisi için bunu yapmalıydı. Annesini yeniden kazanmanın tek yolu onu tedavi ettirmekti. Ve kazanacağı para ile bunu pekala gerçekleştirebilirdi.
Son bir nefes daha verdiğinde başını indirip gözlerini açtı. Göz kapaklarını aralaması ile göz göze geldiği kişiye daha dikkatli baktı. Bu tesadüf müydü yoksa hayatın kendisine yeni bir şakası mı bilemedi.
Barışın da şaşkın bakışları ile tamamen bir tesadüfün içinde olduğunu teyit etti. İki ev arasında koca bir yol vardı. Sadece bakışarak anlaşmaktan öteye gidemeyeceğini biliyordu. Barış elini selam dercesine kaldırdığın da bir müddet karşısında ki görüntüyü izledi. Ardından Doğa başıyla kısa bir selam verip içeri girdi.
Barış içeri giren kızın ardından uzun süre baktı. İçinde ki kötü adam kafasında ki iyi şeyler yakıp yıkıyor ve geriye babası kalıyordu. Bu hayatta olmaktan en çok korktuğu şey babasıyken onun taklidinden öteye gidemiyordu.
Biraz önce yaktığı sigarayı dudaklarına çıkarttığında derin bir nefes çekip dudaklarından gökyüzüne yavaşça saldı. Dudağın bir köşesini yukarı doğru kıvırırken gülümsemesi hiç de masumca değildi.Daha içinde ki yaratığı doyurması gerekiyordu.
Berkin üzerine mavi montunu geçirirken kız kardeşi hemen yanına gelip ayakkabılarını giyinmeye başladı. "Ne zaman o ceketi giymekten vazgeçeceksin abi ,valla ben bile sıkıldım seni mavi görmekten"
Berkin kaşlarını hafiften çatarken anlamazca üzerinde ki monta baktı. "Ne varmış ceketim de?" Kız kardeşi ayakkabılarını giymeyi bırakıp ayağa kalktığında abisini baştan aşağı süzdü. "İki yıldır üzerine yapıştı resmen şu ceket. İçeride bir sürü farklı kıyafetin varken niye böyle geziyorsun hiç anlamıyorum"
Kız kardeşi uzun saçlarını savurarak yanından geçecek iken yanağına bir öpücük kondurup evden çıktı. Berkin ise hala üzerinde ki monta bakıyordu. Kıyafet olayına hiç özen göstermezdi belki de bunu düşünemeyecek kadar meşguldü kafası.
Üzerinde ki mavi ceketi çıkartıp yeniden odasına girerken dolabını açıp siyah kot ceketini üzerine geçirdi. Ceket hemen içinde ki beyaz gömleğinin yakalarını düzeltirken aynada ki yansımasına baktı. Siyah okul pantolonu bacaklarını sararken bakışları saçlarına gitti. Her zaman özensiz bir şekilde dağınık bıraktığı saçlarına uzandı eli.
Saçlarını eliyle geriye doğru tararken her zamankinden farklı bir görüntüsü vardı. Evin çıkış kapısına doğru yürürken omzuna astığı siyah çantasının ardından siyah mavi spor ayakkabılarını es geçip siyah botlarına uzandı.
Kendini evin dışına attığında yavaşça yürümeye başladı. Evi okuluna yakın olduğu için otobüsle neredeyse hiç gitmemişti okula. İlk defa dışarıda nasıl giyiniyorsa okula da öyle gidiyordu. Bu kendisi için normal olsa da okuldakiler için pek de öyle değildi. Bunu sınıfından olduğunu bildiği bir kaç kişinin bakışlarından anlamıştı.
Hemen sağ tarafında ki duvarın dibinde ki gurubun kendisine seslendiğini duyduğunda görmemezlikten geldi. Okul binasına doğru yürüyecekken omzuna koyulan kol ile hareketleri durmuştu.
Kaan kendisiyle beraber Barışların olduğu guruba yürürken Berkin içten içe kendisine küfrediyordu. Neden bu kadar güçsüz olduğunu sorguladı o kısacık mesafede.
"Ooo kül kedisi prense dönüşmüş"
"Prenses olmayacak mıydı o ?"
Grubun kendi aralarında yaptıkları saçma şakaları ifadesiz bir suratla dinledi Berkin. "Bizimkinin prens mi prenses mi olduğunu hala anlamış değilim kanka"Bir diğeri ona cevap verdi. "Prens görünümlü prenses " Bu ithamları dişlerini sıkarak dinleyen Berkin sabrının son demlerinde olduğunun farkındaydı.
Barış ise tam karşısında onu alayla izliyordu. Kaan'ın kolunun altındaydı hala ve dişlerini sıkmaktan çenesi ağrıyordu artık. Omzunda ki kolu tutup serçe kendinden uzaklaştırırken gruptaki kişiler beklenmedik tepkiye bir an şaşırdı.
"Vay vay bizim prensese bakın ,sinirlenmesini de biliyormuş "
Barışın sesi ile sinirli bakışlarını tekrar ona çevirdi Berkin. Artık Barışın neden kendisine bunu yaptığını umursamıyordu. Sadece ona karşı saf bir nefret besliyordu. Barış bir adım daha atıp alayı gülüş ile yeni bir kavganın fitilini ateşleyecek iken o an orada hiç kimsenin beklemediği bir şey oldu.
Berkin yanağına koyulan öpücük ile afallarken koluna sarılan ince parmaklar onu olduğu yere mıhladı. "Günaydın sevgilim." Barışın alaylı bakışlarının yerini koca bir şaşkınlık alırken belki de Berkin'den daha fazla şaşıran oydu. En başından beri gurupta olan Serdar konuştu."Sevgilim mi?"
Doğa kendinden emin bakışlar ile grupta olan herkesi süzdükten sonra bakışlarını Barışın üzerinde sabitledi. Barışın tek odağı ise Doğa'nın parmaklarının sarılı olduğu Berkin'in koluydu."Evet, şimdi açılan ağzınızı kapatıp sevgilimi bir daha meşgul etmeyin"
Doğa kolundan çekiştirdiği çocuğu peşi sıra sürüklerken okulda ki çoğu kişinin de gözleri üzerlerindeydi. Berkin daha yeni yeni kendine gelirken kolunda ki kıza çevirdi bakışlarını. Ve sanki herkes kendisini duyuyormuş gibi Doğa'nın kulağına fısıldadı."Herkes bize bakıyor."
Doğa eğlenen bir sesle konuştu."Ne güzel işte benim gibi bir kızın kolundasın havan olur" Berkin duyduğu şeye istemsizce gülerken okul binasına girmiş ve merdivenlerden çıkıyorlardı. "Teşekkür ederim"
Merdivenlerde ki bir çok kişi kendilerine bakarken Doğa daha da ileri gidip Berkinin kolundan çıkıp elini tuttu. "Rica ederim sevgilim"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKVARYUM BXB
Ficção AdolescenteKüçük bir akvaryumda birbirlerini yutmaya çalışan Pirana gibiydiler. Ve bu vahşi balıklardan biri bir gün içlerinden birini yutamadı. Onu yok edemedi. Ondan nefret edemedi. Sadece... ...onu çok özledi. Bir akvaryumda kaç balık yaşar ? 🐠 NOT: Hikaye...