Giovanni gözlerini açtığı anda büyük bir boşluğa düştü. Göğsünün üzerinde hissettiği kadın şimdi yoktu. Tenine çarpan başka bir nefes yoktu. Yatakta tekti. Hiç beklemediği şekilde bu kötü hissettirdi.
Peki gördüğü bir rüya mıydı, yoksa geçmişinden bir anı mıydı?
Gözlerini kapatıp tekrar uyumaya çalıştı. Ancak gördüğü rüya aklından çıkmıyordu. Göğsüne uzanan hiçliği değil de orada birisinin varlığını istiyordu. Bunun kim olduğunun önemi yoktu ya da genç adam böyle düşünerek kendini kandırıyordu.
Huzursuz birkaç kıpırdanmadan sonra tekrar açtı gözlerini. En son bebeğini kaybetme korkusunu yaşadığı rüyanın ardından karısının yanına gitmiş bebeğin varlığını hissetmek için onunla uyumuştu.
Yorganı üzerinden sıyırıp yataktan kalktı. Telefonundan saate baktığında sabaha karşı üç olduğunu gördü. Bu kadar saat uyumuş muydu? En iyisi bir şeyler atıştırmak diyerek mutfağa gitmeye karar verdi. Merdivenlerden henüz inmişti ki birkaç metre ilerisindeki salondan sesler işitti. Ağlama, iç çekme, hıçkırık sesleri bir aradaydı.
Giovanni salona girince pencereden dışarıyı izleyerek ağlayan karısını gördü. Öylece dikilmiş karanlık bahçeyi izlerken ağlıyordu. İçinden bir şeyler koptu o an. Karısının bu denli ağlaması adamın da içine işlemişti. Sanki geldiğini anlamış gibi elindeki peçete ile gözlerini sildikten sonra ona döndü kadın. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Yavaş adımlarla karısına yaklaştı.
Genç kadın ağlamayı kesmiş kocasının gözleri içine bakıyordu. Giovanni elini sargılı kolunun üzerine götürüp okşadı. Eda kolunu hemen çekti. Ancak adam inat edip bir kez daha tuttu onu. Üstelik bu sefer daha yakındı.
"Daha ne istiyorsun benden?" dedi tekrar ağlamaya başlarken. Sesinde biraz öfke biraz da sitem vardı. Peki özlem? Peki sarılma ihtiyacı?
"Neden ağladığını bilmek istiyorum."
"O kadar çok şeye ağlıyorum ki..." dedikten sonra gözlerini açarak ve ses tonunu yükselterek "Hepsinin sebebi sensin!" diye devam etti.
İlk kez bu kadar net bir şekilde kabullenip hatası ya da hataları için af diledi adam.
"Özür dilerim."
"Özür dilediğinde bebeğim eve gelmiyor."
Giovanni yutkundu. Ne söyleyeceğini bilemiyordu. Bu konuda ağzını açıp konuşacak yüzü yoktu. Kendi acımasızlığı yüzünden bebeğinin zamanından önce doğmasına neden olmuştu. Üstelik bunu yapacak olan- belki de bebeğin ölmesine neden olacak- kendisi iken yine tüm sorumluluğu kadının omuzlarına yüklemişti. Pişmandı. Evet, tek kelimeyle hissettiği şey pişmanlıktı. Sakince karısını kendisine çekti. Rüyasında olduğu gibi tam kalbinin üzerine yasladı onu. Bir eliyle belini sarmışken diğer eliyle yanağını kavradı.
Gücü tükenen Eda artık daha fazla dayanamadı ve o da kollarıyla kocasının beline sarıldı. Aşık olduğu Giovanni vardı o an. Ona sarılan, sevdiği adamdı. Taş kalpli biri değil de Giovanni idi.
Başını dayadığı bu noktada kendisi vardı. Giovanni yüzünü vücuduna kazıtmıştı. Tüm bunları unutmuş olması ise koca bir talihsizlikti. Biraz sakinleştikten sonra hiç kıpırdamadan "Her şeyi unutmuş olman öyle zor ki..." diye mırıldandı. "Hiç mi bir şey yok aklında bana dair? Neredeyse bir ay oldu. Hala mı hiçim sende?"
Karısı geri çekilmek istedi ama izin vermedi. Hatırladığı bir kaç şeyi ona söylemeli miydi söylememeli miydi?
İlk zamanlar bu kadından kurtulmayı gerçekten istiyordu; hatta bebeğinden bile. Sonra bebeği istedi ama kadını göndermek hala aklındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Git Deme(Tamamlandı)
Ficción GeneralGeçirdiği kazadan dolayı 1 ay komada kalan Giovanni Giordano gözlerini açtığında hiç beklemediği sürpriz bir eşle karşılaşır. Üstelik sürpriz eşi hamiledir.