2.Bölüm

2.1K 134 7
                                    

Sıkış tepiş otobüste yanımda oturan adamı umursamamaya çalışıyordum. Ama yediği hamburger ve çıkardığı ilginç sesler buna fazlasıyla engel oluyordu. Resim sergisinden eve dönmemin bu kadar sıkıntılı olacağını düşünmemiştim. Yarın yapılacak şiir dinletisine gitme planlarımı iptal etmeliyim sanırım. Çünkü cumartesi günleri insanlar sokağa akın ederdi ve oradan eve kadar yürüyemeyeceğime göre otobüse binmek zorunda kalacaktım.

İşten çıkış saati olduğu için benim ineceğim durak biraz fazla kalabalıktı. Otobüse binen insanların arasından kendimi dışarı atmayı başardım. Her zamanki gibi yüzüme zımbalanmış iğrenç gülümseme hala oradaydı ve dışarıdan bakıldığında tam bir aptal gibi görünmemi sağlıyordu. Bu kadar neşeli olmaktan nefret ediyordum, özellikle de bu kadar ağır basan ter kokusunun altında. Fakat kesinlikle şu yoldaki hayattan bezmiş insanlar gibi bir yüz ifadesi takınmayacağım için de kendimi tebrik ediyordum. Ben, diğer insanlara da neşe saçabiliyordum, bu önemli bir ayrıntı.

Beyaz pantolonumu yıkamaya atmayı düşünmeden önce gözlüklerimin arkasından yanımdan geçen insanları seyrediyordum. Çocuklar ve üniversiteliler okuldan çıkmış evlerine doğru gruplar halinde ilerliyordu. İş kıyafetli orta yaşlı insanlar bir otobüs bulabilemek umuduyla duraklara akın ediyordu. Kısacası sokak insan kaynıyordu.

Dondurmacının önünden geçtiğimi fark edince bir dondurmanın kimseye zarar vermeyeceğini düşünerek sıraya girdim. Meşhur bir yer olmalıydı ki 5-6 kişilik bir kuyruk oluşmuştu. Diğer yandan çocuklar bu tarafa doğru geliyordu. Sıra bana gelmeden önce önümde bir kişi vardı, bir grup kahkaha atarak buraya gelen genç erkekler dikkatimi telefonun ekranından almama yardımcı oldu.

Bir tanesi sırayı beklemek yerine siparişlerini kırmızı yanaklı adama verdi. Önümde duran ve benimle karşılaştırıldığında iri yarı gözüken adam sesini çıkarmayınca onu aşıp ileri atıldım.

''Sen görgü diye bir şey bilmez misin?''

Sesim olabildiğinden daha yüksek çıkmıştı. Çocuk ve grup arkadaşları bu tepkime gülmekle yetindiler.

''Burada sıra var, tabii kör değilsen görmemen imkansız.''

Kahkahalarına devam edince çekingek harekerlerle bir el omzuma dokundu. Kafamı çevirmek yerine ''Efendim?'' demeyi tercih ettim.

''Sadece bırak, alsınlar ve gitsinler.''

''Ama burada bir sıra var-''

Arkamı döndüğüm sırada kıvırcığı gördüm. Şimdi çekingen dokunuşların nedenini anlıyordum. Bu Bay Adsız'dı. İsmi neydi acaba, Charlie, Mark, Austin...

''Hey!'' diye neşeyle ciyakladım.

Gözlerini devirirken kafasını geriye attı. ''Yine mi sen?'' diye söylenirken yorulmuş gözlerle bana bakmaya devam etti.

''Seni gördüğüme sevindim, şey...''

''Harry.'' diye tamamladı beni.

''Sonunda ismini söylemeye zahmet ettin.''

Bir kere daha gözlerini devirdiğinde çocuklar gitmişti. Sırasını bana verip dondurmamı almamı bekledi. Çikolata ve limonlu dondurmamı yemeye başlamadan adama parasını uzattım. Para üstünü alıp çantamın için fırlattım.

Harry ise adamdan dondurma alması gerekirken bir peçete verip veremeyeceğini sordu. Adam peçeteyi eline verince Harry benim tam aksi yönüme adımladı. Ona yetişmek için bir süre koştum.

''Hemen gidiyor musun?''

''Beni rahat bırakmayacaksın, değil mi?''

Henüz tanıştığımız bile söylenemezdi ama şimdiden beni tanımaya başlamıştı. Evet, o bana adam gibi cevaplar verene kadar gitmeyi planlamıyordum.

''Neden sadece uzlaşmaya çalışmıyorsun, sohbeti güzel bir insana benziyorsun.''

Bir kere daha göz devirirken çenesi kasıldı. Onu iki kere görmüştüm ama herhangi bir mimik belirtisi göstermediği için gülüşünün nasıl olduğunu merak ediyordum.

''Ben sohbet etmem.'' diyerek beni bir kere daha terslemiş oldu.

''İlkini benimle yapabilirsin.'' Bir öneride bulunurken gülümsedim.

''Böyle iyiyim.''

Yürümeyi kesip benden uzaklaşması için ona bir şans verdim. Medem konuşmak istemiyordu, o zaman biz de konuşmazdık.

Aksi yöne ilerleyip adımlarımın beni eve sürüklemesine izin verdim.

Ayakta Duran Ölü Adam (Harry Styles FanFic.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin