Telefonumu kurcalayarak yürümeye devam ettim. Lindsey'den mesaj bekliyordum bu nedenle bir dakikada bir telefonun ekranına bakmaktan kendimi alı koyamıyordum. Bu gece sahilde yapılacak parti için en uygun kıyafeti aramakla meşguldü bunu biliyorum, sadece daha önce bana mesaj atacağını söylemişti. Ama hala herhangi bir mesaj almamıştım.
Vans'larım sahildeki kumlarla buluşunca biraz rahatsız oldum. Birkaç kum parçasının ayakkabımdan içeriye girdiğini hissettim ama bunu önemsemedim.
Lucia'nın yanına ilerlerken onu kolay bulduğum için kendimi şanslı hissediyordum. Lucia'nın yanağına bir öpücük kondururken benden uzun boylu olduğu için parmaklarım üzerinde yükseldim.
Grace ve Grave ikilisiyle biraz takıldıktan, birkaç bardak içki içtikten sonra partiden ayrılmak için hazırlandım. Lindsley ben buraya geldikten kısa bir süre sonra annesinin rahatsızlandığını mesaj attı ve bu gece partiye katılmadı.
Kumsaldan çıkarak ellerimi beyaz şortumun küçük ceplerine koydum. Arkamdan birkaç kişinin takip ettiği düşünsem de yollarımızın aynı olduğunu varsaydım. Her zamanki, kimsenin kullanmadığı yoldan ilerlerken arkamdaki sesler beni takip etmeye devam etti. Arkama döndüm.
''Selam, bebeğim.''
Önümde duran ve birbirlerini dürtükleyerek arlamdan gülen iki gençten biri onlara döndüğümü fark edince yavşakça konuştu.
''Biraz eğlenmek ister misin?'' diye sordu diğeri.
Onlardan korkmadığımı göstermek istesem de bir tanesiyle ancak başa çıkabilirdim. Bir ikincisiyle bunu yapabileceğimi sanmıyorum. Gerilemek yerine olduğum yerde durdum. Geri cevap verebileceğim bir şey söylemelerini bekliyordum. Ama faaliyete geçmek onların yapmak istedikleri şeydi. Üzerime doğru yürüdüklerinde gerilemiştim. En azından biraz daha olsunn cesur durmak isterdim ama yapabilecekleri şeyler kafamda dört dönerken bunu yapamıyordum.
Birisi bana daha da yaklaşıp kalçamı tutarak beni kendine bastırdı. Kollarımla onu ittirmeye çalışsam da beceriksizliğim bir kere daha kendini göstermişti.
Esmer olan ondan kaçmamı engellemek istercesine belimden kavradı. Şimdi ikisinin arasında sıkışmış kalmıştım. Sarışının yakasından büyük bir el kavradı ve onu benim uzağıma çekti. Beden duvara sertçe çarptığım gözlerimi yumdum.
Esmer olan arkadaşına olanları görünce bedenini benden ayırdı. Koşarak uzaklaşırken gözlerimi açmıştım.
''İyi misin?''
Tanıdık boğuk sesli İngiliz aksanını hemen tanıdım. Harry bana yardım etmek amaçlı elini uzattı, onu geri çevirmedim. Ayağa kalktıktan sonra üzerimi silkeledim.
''Teşekkür ederim.''
''Yine sen.''
''Yine ben.''
Neden bilmiyorum ama onu ilk gördüğümden beri ona karşı bir yakınlık hissediyordum. Ne kadar benim takıldığım neşeli ve eğlenceli tiplerden olmasa da yıllardır arkadaşlık yaptığım biriymiş gibiydi. Ayrıca bütün bunlar için ona teşekkür etmeliydim. Ve bu sadece basit bir şekilde ''Teşekkür ederim.'' diyerek olacak bir iş değildi.
''Bu bir tesadüf olabilir mi, yoksa sen beni takip mi ediyorsun?'' dedi o sade yüz ifadesini bir saniye bile bozmadan.
''Burada beni bulan sendin.''
Göz devirirken arkasını döndü. Arkasından yürüdüm çünkü aynı yöne gidiyorduk.
''Bak yine beni takip ediyorsun.''
''Hayır,'' diye itiraz ettim. ''Evim bu sokağı çıkınca solda kalıyor.''
''Ne kadar da iyi niyetlisin, bana evini söyledin. Belki bir hırsızım ya da sapığım.''
Benimle alay ettiğinin farkındaydım. O, hep benimle alay ediyordu. Ya da istemeden alay ediyordu. Her konuşmamızda bunu istese de istemese de yapıyordu.
''Senin gibi ruhsuz olmadığım için mutluyum.''
Omuz silkti. Göz devirirken kafamı onun aksi yönüne çevirdim. Daha sonra ona baktığımda yanımda olmasını bekliyordum. Ama o biraz geride çelik halkada asılı duran birkaç anahtarla oynuyordu.
''Burada mı oturuyorsun?'' dedim elimle önünde durduğu evi işaret ederken.
''Hayır, evimin anahtarıyla bu kapıyı açıp hırsızlık yapmayı planlıyorum.''
Ve yine alay etti. Eğer bundan sonra iki cümlesinin arasında alay yüklü herhangi bir kelime görmezsem cidden hastalandığını falan düşünecektim.
''Ben de burada oturuyorum.'' dedim ve tam sağımdaki evimi ona gösterdim.
Bir an gözleri büyüdü, fazlasıyla şaşırmış olmalıydı. Ama bana belli etmek istemediği için tepkisini anında sakladı.
''5 yıldır bu evde oturuyorum ve seni hayatımda ilk kez görüyorum.'' dedi. Sesi görünüşüne oranla fazlasıyla şaşkındı.
Ve ilk kez Harry'den bir mimik görüldü. Tebrik etmek lazım.
Dudaklarını birbirine bastırıp hafifçe gülümsedi. Daha sonra ne yaptığının farkına varıp kaşlarını çattı. Kafasını iki yana sallarken dolgun dudaklarını ıslattı. Bakışları evimin üzerinden anahtarlarına geri döndü.
''Bu evde iki yıldır oturuyorum. Annem yaz tatillerini geçirmem için almıştı ama sonra yaz kış kalmaya başladım.'' dedim ona doğru yaklaşırken.
''Bana ne?'' dedi soğuk tavrını koruyarak.
''Hadi ama biraz insan gibi davran, tam bir öküzsün.''
Ellerimi bel oyuntuma yerleştirip kaşlarımı çattım.
''Hem biraz kibar olmanın kimseye zararı olmaz.''
''Benim için olur.''
Derin bir nefes verip göz devirdim. Kibar olmaya çalıştıkça daha da dikleşmesi sinirimi bozuyordu. Cidden suratının otasına bir yumruk yapıştırsam haksız sayılmazdım.
''Garip değil mi?''
''Ne?'' Evin kapısını açarken sert ses tonuyla konuştu.
''Yıllardır yan yana yaşamamıza rağmen birbririmizi görmememiz.''
Umursamazca kafasını sallarken kapıyı suratıma kapattı.
Yumruk, onun için azdı. En az Çin işkencesi gerekiyordu ona karşı olan sinirimi geriçebilmem için.
Multi'ye resim ekleyemedim bilgisayara geçince
Yorum yaparsanız çok sevinirim düşünceleriniz benim için önemli
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayakta Duran Ölü Adam (Harry Styles FanFic.)
FanfictionOnu seviyorum, ama sevmemem lazım. O kimseyi sevmez. Ölü biri o, ayakta duran ölü biri. © Tüm Hakları Saklıdır. Kapak Tasarım: @BuzullardakiDeve