Gözlerimi kapatarak boş salonda dikilmeye devam ettim. Arabadan indikten sonra Harry beni beklenmedik şekilde evine davet etmişti e şimdiyse yukarıda sıcak bir duş alıyordu. Benim de uzun bir banyoya ihtiyacım olduğu kesindi. Dağınık topuzumu toplayan tokayı düşürmüştüm ve şimdi saçımı toplayan herhangi bir tokam yoktu, birkaç tel rahatsız edici bir biçimde yüzümü gıdıklıyordu.
Harry'le aramda olan şeyi merak ediyordum. Bunu kendime söyleyebilirdim; ondan hoşlanıyorum. Ama bunu aşk olarak tanımlayabilir miyim hiç bilmiyorum. Yani... Bilmiyorum. Ondan hoşlanıyordum. Ama bu aşk mı, emin değilim...
Düşünemiyordum. Bu konuyu onunla konuşarak kafamdaki soru işaretlerinden çok rahat kurtulabilirdim ama onunla konuşacak cesareti bir türlü toplayamıyordum. Bilmiyorum onunla tanıştığımda daha farklı biriydi. Sadece bu kadar kısa bir sürede ona bu kadar bağlanmam saçmaydı. Bilmiyorum, onunla konuşmadan hiçbir şeyden emin olamıyorum.
Merdivenden gelen adım seslerini duyduğum anda arkama baktım. Saçını beyaz bir havluyla kurularken öüne bakmadan merdivenlerden iniyordu. Altında siyah bir pantolon ve üzerinde kalın koyu mavi bir kazak vardı. Üşümüş olmalıydı. Ben de üzerime penye bir ceket almamış olsaydım daha fazla üşüyecektim ama Harry o buz gibi yerde kısa kollu bir tişörtle saatlerce oturmuştu. Hastalanmazsa iyidir.
''Yıkanmak iyi geldi. Su harika bir şey.''
Gözleri kızarmıştı. Şampuan kaçtığını düşünerek üzerine gitmedim. Dudakları duşun ardından eski kiraz rengini anmıştı ama yüzü sararmıştı. Dudağının üzerinde uçuğa benzeyen neredeyse kırmızı bir sizilce vardı.
''Seninle konuşmak istiyorum.'' deyiverdim bir anda.
Havluyu koltuğun üzerine bırakırken kafasını bana çevirdi.
''Biz neyiz? Biz... Biz seviştik ve ben merak ediyorum.'' Hayatımda kurduğum en saçma cümleydi. Bu şekilde aptalca bir cümleye cevap verebileceğini sanmıyordum ama ine de bekledim. Ondan bir cevap alabilmek için bekledim.
''Yani sen aramızda bir şey alabileceğini mi düşündün?''
''Bilmem, belki...''
''Ben belki bunu öğrendikten sonra beni istemezsin diye düşünmüştüm.''
''Öyle düşünmedim. Ben sadece, aramızda olan şeyi merak ediyorum. Biz bir şey miyiz? Arkadaş değiliz, birlikte değiliz...''
Elini ensesine koyarak orayı ovuşturdu.
''Onu ben de bilmiyorum.''
Telefonumun melodisini duyduğumda elimi cebime attım. Şarjının bittiğini zannediyordum. Ama tahmin ettiğim gibi çok az kalmış.
Ekranda yanan Grace ismini gördüğümde beklemeden açtım.
''Efendim?''
"Önemli bir şeyler olmuş. Neden buraya gelmedin?" dedi sakince.
Daha sonra ona bir şekilde anlatacaktım. Şimdi araması beni rahatsız etmişti. "Daha sonra her şeyi anlatacağım, ancak şu an müsait değilim."
Onaylar birkaç ses çıkardı. Bana iyi dileklerini ilettikten sonra telefonu kapattı.
Harry'e baktım. "Grace, beni merak etmiş." diyerek açıkladım.
Hiçbir şey demeden sadece kafasını salladı. Koltuğa oturmak için başlığın etrafından dolandı.
''Ben gideyim artık.'' Kapıya doğru yönelmeden önce mırıldanırcasına konuştum.
Kapı kolunu tuttuğumda arkama bakarak onu kontrol ettim. Kaşını ellerinin arasına almıştı ve boş boş yeri izliyordu. Kapıyı açarak dışarı çıktım ve bahçe kapısından çıkarak kendi evime doğru yöneldim.
***
-1 Hafta Sonra-
1 hafta. Koskoca bir hafta boyunca sadece Grace ve Grave'e gidebilmek için evden çıkmıştım. Üzerime büyük bir yorgunluk çökmüştü sanırım. Hasta hissediyordum. Ama hasta falan da değildim. Televizyonumu kapatıp ayaklarımın ucundaki battaniyeyi üzerime çektim. Koltuk yastıklarından birine başımı koyduğum anda kapının çalışını duydum. Yorganı uyuşuk hareketlerle üzerimden ittirirken yastığı düzelttim. Kilidi açarak kapının kolunu çevirdim. Açılması için kendime doğru çektikten sonra yerdeki paspası inceleyen Harry'le karşılaştım.
''Selam.''
Bir şey söylemek yerine küçük bir tebessüm ederek göz kırptım.
''Şey, kapımın önünde duran siyah Range Rover'ın kime ait olduğunu biliyor olabilir misin?''
Kafamı biraz daha kapının dışına uzatarak idda ettiği arabaya baktım.
''Yaklaşık 5 gündür orada ve anahtarını da bahçemde buldum.''
Cebinden bir araba anahtarı çıkararak bana uzattı.
''Polise söyleyelim diyeğim ama arkadaşından sonra bir daha polis yüzü görmek istemiyorum.''
Şakasına kıkırdadım ve evin anahtarını alarak dışarı çıktım. Kapıyı arkamdan çekip yün ceketimi önümü kapatmak için kullandım. Dışarıda 1 haftadır giydiğim pijamalarımla görülmek istemiyordum. En son onun üzerine ketçap dökmüştüm ve yukarıya çıkıp üzerimi değiştirmeye üşenmiştim.
Anahtarı arabanın kilidine sokarak çevirdim ve kapının kilidinin açılmasını izledim. Kapıyı açıp sürücü koltuğuna oturduktan sonra anahtarı kontağa takıp çalıştırdım. Açık kapıdan beni izleyen Harry'e dönerek gülümsedim.
''Gerçekten bu arabanın anahtarı.''
''Sana demiştim.''
''Kim arabasını bilerek göz göre göre kabeder ki?''
''Bilsem.''
''Bir tur atabilir miyim?'' diye sordum.
''Araba benim değil.'' dedi omuzlarını havaya kaldırarak.
''Tamam o zaman. Sen de gelecek misin?''
''Yok, bekli sahibi gelir diye bekliyorum.''
''Tamam.'' dedikten sonra kapıyı çekerek kapattım ve el firenini indirerek vitesi ayarladım. Gaza bastığım anda yeni gibi görünen Range Rover hareket etti. Trafiğe girdikten yaklaşık 1 dakika sonra işiklardan birine denk geldim. Kırmızı ışık yandığında yavaşlayabilmek için frene bastım. Durmayınca birkaç kere daha denedim. Lanet olsun frenler tutmuyor!
Önümdeki arabayı sollayıp ilerlemeye devam ettim. Kornaya basarak yardım dileniyordum. Nasıl durdurabilirim şu lanet şeyi? Galiba arabanın 5 gündür neden orada olduğunu anladım. Belki bir ağaca çarparak durmayı denemeliyim.
Önümdeki kırmızı eski model arabadan kurtulduktan sonra trafiğe açık daha az arabanın olduğu bir yere girdim. Sokakta duran birkaç çocuğu kornayla uyardıktan sonra iyi olduklarından emin olabilmek için arkama baktım. Fark etmeden şehir dışına çıkan ve otobana doğru giden yola girdim. Frene basmıyordum ama arabanın hızı sanki her dakika biraz daha hızlanıyordu ya da şu an vücudumun salgılağı adrenalin öyle hissetmeme neden oluyordu.
Yeniden bir tarfik ışığına geldiğimde lacivert renkli bir tır geçiş hakkını kullanıyordu. Kornaya basarak onu uyarmaya çalıştım. Biraz daha hızlı gitmesini veya beklemesini umdum ama o ne durdu ne de hızlandı. Sonrasında yan koltukta duran beyaz kağıdı fark ettim. Onu elime alırken tıra çok yaklaştığımın farkındaydım.
Kağıttaki yazıyı seslice okudum: ''Benim en yakın arkadaşımın hayatını karartmak neymiş öğreneceksin. -Edd''
Bunun Edd'in Harry'e oynadığı -ya da oynayacağı- bir oyun olduğunu düşündüğümde yola baktım. Siyah bir perde anında gözlerimi kapattığında bir boşluğun içinde kayboldum.
İyice saçmaladığımı fark edince final yapayım dedim. Final bir sonraki bölüm olacak. Yani size veda etmek durumundayım ama yeni hikayem Ichno'ya bir göz atabilirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayakta Duran Ölü Adam (Harry Styles FanFic.)
FanfictionOnu seviyorum, ama sevmemem lazım. O kimseyi sevmez. Ölü biri o, ayakta duran ölü biri. © Tüm Hakları Saklıdır. Kapak Tasarım: @BuzullardakiDeve