Dünyadaki En Güzel Ballı Çörekler
Güzel ve güneşli bir günde, güzel ülke Tayland'da başkentte ama merkezden uzak, genelde zengin kesimin oturduğu çift villaların ağaçların içinde gizlendiği ve bütün yolların ortak havuza çıktığı büyük sitenin en başındaki biri eflatun biri ekru çift villaların ekru olanında, alt katta salondaki büyük L sofada oturuyordu Minseok. Üzerinde Jongdae'nin ona hediye aldığı Iron Man'li kapüşonlu vardı, gece ayaz tutunca Jongdae Minseok'u uyandırıp uykulu gözlerle üzerine giydirmiş ve geri uyumuştu. Altında ise üniversite zamanlarından kalma eski çakma Adidas bir eşofman vardı, şimdilerde orijinallerini almaya durumları müsaitti ama Jongdae bu eşofmanı da atmaya yanaşmıyordu, pintiliğinden de değildi, muhtemelen bu eşofman ona, kendisinin onlu yaşlarının sonu ve Minseok'un yirmili yaşlarının başında Kore'de tek odalı bir apart dairede beş parasız ve çok mutlu yaşadığı yılları hatırlatıyordu. Jongdae gibi Minseok da bu eşofmanı severdi, çünkü bu eşofmanın dizleri, geceleri fakülteden arkadaşları Chanyeol, Jinyoung ve Hongbin'le sabahlara kadar oyun oynarken eskimişti. Güzel memleketlerinden buraya yanlarında Jinyoung ve eşi Rose ile gelmişlerdi.(Jongdae ona Rosako diyordu ve şimdilerde en iyi komşu-kankasıydı.) Ama bütün Güney Kore anılarıyla beraber arkalarında kalmıştı. Fakülte yılları, Chanyeol ve onun ekürisi gibi yanında gezen Baekhyun, güzel gülümsemeli Hongbin, bütün, bütün arkadaşları artık ondan uzaktaydı, ama Minseok'un böyle dalgın dalgın uzaklara dalıp 1400 inç televizyonun siyah ekranına avel avel bakarken kafasında dolanıp duran düşünceler ne vatan hasreti ne de gençlik yıllarına duyulan özlemdi, Minsek'un daha büyük, çok çok daha büyük bir sorunu vardı, kimseler bilmiyordu. Ellerini dizlerine yaslayıp başını avuçlarının içine aldı, yapamam diye düşündü içinden. ''Sigara içmeye ihtiyacım var.'' diye mırıldandı ama kalkıp sigara içmeye yeltenmedi. Çünkü hem bu aralar sık sık içtiği sigaranın onun problemlerine bir çözüm getirmediğinin farkındaydı, hem de Jongdae'nin ona tütünün zararlarını bütün bir kahvaltı boyunca anlatıp duracağını biliyordu, ah Jongdae'nin bugünkü kahvaltıda kendisine tütünün zararlarını anlatmasını bu kadar isteyeceğini asla tahmin etmezdi. Tam yedi yıldır beraber kahvaltı ediyorlardı, bu 2555 gün ederdi, tek bir gün bile atlamadan, sabahlara kadar ders çalıştıkları zamanlarda, milli bayramlarda, tatillerde, kavga ettikleri gecelerin sabahlarında bile, beraber yaşamaya başladıklarından beri her gün beraber kahvaltı etmişlerdi. Minseok bugünün de o 2555 sıradan günden biri olmasını ve onunla kahvaltı edebilmeyi isterdi ama istemek elde etmeye yetmiyordu.
-Ekrana nenen ölmüş gibi bakmaya ne kadar daha devam edeceksin kocaların gülü?
Minseok kendisini nazikçe sarsan ince ve zarif elin dokunuşuyla girdiği düşünce girdabından çıktı, başını avuçlarından kaldırıp omzunun üzerinden baktığında ona güzel gülümsemesiyle bakan Jongdae'yi görünce yüzünü bir endişe kapladı.
-Neden bu kadar erken uyandın sen?
Jongdae gözlerini devirip kendi sarı saçlarını karıştırdı, yaramaz bir gülücük gelip yüzüne kondu.
-Neden, bana sürpriz kahvaltı mı hazırlayacaktın yoksa?
Yüzündeki yaramaz gülücüğü endişeli bakışlar gölgeledi. ''Hem sen neden uyandın bu kadar erken, hiç huyun değildir. Saat daha 6 Minseok, hiçbir kedigil uyanmadı henüz, sen niye diktin kulaklarını sabah sabah kuşum. Hem ne bu yüzünün kederli hali? Bir sorun mu var?''
Jongdae'nin ona endişe parıltılarıyla bakan gözlerine bakınca Minseok'un yüzünden, önce sanki kuyruğuna basılmış da canı yanmış bir kedinin ifadesi geçti, nanosaniyeler içinde silinen bu ifade yerini güzel ama sahte bir gülüşe bıraktı. ''Sabah terleyince uyandım, seni uyandırmak istemedim şimdi de ne izlesem diye düşünüyordum.''
-Şu yakışıklı Çinli adamın olduğu programı senin için kaydetmiştim.
Jongdae'nin konuyu uzatmamasına memnun olmuştu Minseok, uzun zamandır beraber yaşıyorsanız birbirinizin gerçek gülüşleri kadar sahte gülüşlerini de tanıyordunuz ve bu Minseok'un 'Sorma' adlı sahte gülüşüydü, Jongdae de bunu pekâlâ biliyordu.
-Zhang Yixing'i mi diyorsun?
-Hı hım, onu izleyebilirsin ama önce markete git.
Minseok'un bir an gözlerinden bir parıltı geçti, ''Olur, giderim.'' diye atıldı ve bir anda ayağa kalktı.
-Ne alacağını bile sormadın Minseok, çıkıp gizli gizli sigara içeceksin değil mi?
-Yok yok içmeyeceğim, diye geçiştirdi. ''Sen ne istiyorsun?''
-Bal istiyorum, ballı çörek yapacağım senin sevdiğinden, ama bal yok. Gidip balı sen alırsan ballı çöreğine kavuşursun yakışıklı, nasıl anlaşma?
-Uygun, dedi Minseok. Yüzünden hüzünlü bir gülümseme geçti ve kapıya yöneldi, mutfağa giderken ona ''Komodinden para almayı unutma.'' diyen Jongdae'ye dönüp son bir bakış attı ve istemsizce ona tekrar seslendi.
-Jongdae?
Jongdae dönüp tek kaşını efendim dercesine kaldırdı, Minseok'un onun kaşlarını ve kirpiklerini okşamak isteyen parmak uçları kaşındı.
-Bu dünyadaki en güzel ballı çörekleri sen yapıyorsun, dedi. ''Çok güzel bir eşsin.''
Jongdae'den ödül olarak şımarık bir kıkırdama aldı. ''Bu zekice hamle sana bir de filtre kahve kazandırdııı.'' diye şakıyarak mutfağa doğru döndü Jongdae.
Jongdae'nin neşeli kıkırdamalarına eşlik eden Minseok'un yüzü sırtını Jongdae'ye döndüğü an kederle soldu, ayakları sanki geri gitmek istermişçesine komodine yöneldi.
Minseok, üzeri Jongdae ve kendisinin binden fazla resminin olduğu duvara dayalı ufak komodinden gerekenleri aldı ve üzerinde dizleri çıkmış gri eşofmanı, Iron Man'li kapüşonlusu, ayaklarında şıp şıp terliği, omuzlarında o ballı çörekleri asla yiyemeyeceği gerçeğinin ağırlığıyla evin büyük kapısından çıktı.
Bir daha da asla geri dönmedi.
Merhabalar, gördüğünüz gibi hikayemiz Tayland'da başlıyor. Dünyada Jongdae ve Minseok'u ellerinden tutup götürmek istediğimiz her yere götüreceğiz, eh o kadar yere benzinimiz yetişmeyeceği için de götürmüş gibi yapacağız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arayıp Bulmak Neyi Değiştirir?
FanfictionArayıp bulmak neyi değiştirir? Karşımda duruyor suretin, gülü bitirir.