Bir keresinde Jackson Mark'a, tüm denizlerde ve okyanuslarda aynı anda bir gelgit yaratarak yaşayan tüm insanları yıkamanın mümkün olup olmadığını sormuştu.
Sarışın oğlanın yaralı yattığı yatağında canı sıkılmasın diye Mark da onun bu ciddi düşünme seansında ona eşlik etmişti. Sonunda şuna karar vermişlerdi, okyanuslar ne kadar büyük olursa olsun, neticede coğrafi imkansızlıktan ve dağlar da suyun kuvvetini belli bir noktada engelleyeceği için mutlaka belli başlı yerler kuru kalacaktı, denize kilometrelerce uzak çok fazla kara parçası vardı ve engebeli toprak suyun gücünü kırabilirdi. Mark bu uzun düşünme seansı sonunda Jackson'a bunu neden yapmak istediğini sorduğunda gözlerini çevirip ona tüm insanların kirli olduğunu söylemişti, artık kimsenin kalplerinin temiz olduğuna inanamadığını. Masumların hayatını koruyacağını düşleyerek feda edilmiş bir aile ve ilk gençlikten sonra sonunda artık dünyada masum kimsenin olmadığını gördüğünü.
Bu konuşma, Jackson Batı Afrika'dan gelen tırların içinde virüs kitlerinin olduğunu fark ettiği ilk zamanlar geçmişti aralarında. Adam MTI'de ortalığı birbirine katmıştı, konuşmadığı, bir şeyler yapılmasını istemediği üstü kalmamıştı, en sonunda da kendisini bu hasta yatağında bulmuştu, sözüm ona saldıranın kimliği belirlenememişti.
Mark bir an için o uzun MTI binasının içindeki geniş muayenehanesini düşündü, denize bakarken. O zamanlar Jackson muayenehanesinin müdavimi gibiydi, güçlü görünse de hep en çok o hırpalanırdı, hep en tehlikeli işler ona verilirdi, güya ekip lideriydi ama günün sonunda ekibin içindeki çömez köpek gibi hep en çok o yaralanmış olurdu. Mark da dudaklarını kilitler, Jackson'ı günler ya da aylar süren görevden sonra yeniden görmüş olmanın verdiği sevinç ile avunarak işini yapardı. O gece de, Jackson yattığı yatakta bütün yakın ekip arkadaşlarını çağırıp ayrılacağını, buna birinin dur demesi gerektiğini, ödeyeceği bedelleri biliyor olmasına rağmen yine de kendisi ile gelmek isteyen varsa onu da yanına alacağını söylediğinde de oradaydı, onun yanında sakince kaşındaki açığı dikmeye devam ediyordu. Bu sözlerin ona söylenmediğini biliyordu, seçkin bir doktor olmasının yanında bir MTI ajanı değildi, yine de o gece herkes ayrılırken o da ceketini ve çantasını alıp sessizce Jackson'ın yanına doğru adımlamıştı, sarışın adam ona anlayışlı bir bakışla bakıp bir doktora da elbet bir gün ihtiyaç duyacaklarını söylemişti, bu kadar. Mark omzunu silkmiş ve Jackson'ın peşinden gitmişti, yolun başında nereye gideceğini bilmiyordu, bu yolun onu nereye götüreceğini bilmiyordu, temiz ve kirli insanları da umursamıyordu, yalnızca Jackson'ı bir daha görmeyeceği bir hayat istemiyordu, bu yüzden onunla gitmişti. Yolun başındayken, asıl bu yolun onu Jackson'dan ayıracağını bilmiyordu. Bilseydi bu yola girer miydi, girmezdim diye düşündü.
Ayaklarını denize doğru saldığı teknede, bir yükselse herkesi, en çok da kendisini temizleyecek olan sulara bakarken bunu düşündü, seni benden ayıracak hiçbir yola en başından girmezdim.
İçinde bulundukları tekne, bugünün sonunda Mark, Chanyeol ve Bay Hoya'yı geçiş yapıp yola karadan devam edecekleri ambulansa bırakacaktı. Ondan sonra her sınır geçişinde ambulansı değiştireceklerdi, Mark denize doğru bakarken yolculuklarının denizde kalan kısmını bitirdiklerini biliyordu. Bunu bilmeyen Bay Hoya'nın ise yavaş adımlarla yanına doğru geldiğini, nerede olduklarını anlama umuduyla etrafına bakındığını gördü, adam sakinleştiricilerin etkisi ile balon gibi olmuştu, zaman ve mekan kavramını yitirmişti. Kendisi de keşke zaman ve mekan dahil tüm kavramları yitirebilseydi.
-Ne düşünüyorsun.
Cevap vermedim. Tekneye bindiğimiz günden beri şeytanın vesvesesi gibi kulağıma fısıldamasından yorulmuştum, Bay Hoya da dahil hiçbir canlının sesini duymak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arayıp Bulmak Neyi Değiştirir?
FanfictionArayıp bulmak neyi değiştirir? Karşımda duruyor suretin, gülü bitirir.