*Böyle bir açıklama ile bölümü güncellediğim için özür dilerim fakat dünden beri aklıma takılan bir soru var yanıtlarsanız beni çok çok mutlu edersiniz, teknik kısımlarla ilgili (bilgisayar/hukuki işlemler vs) bu kadar detay vermem sizi sıkıyor mu? Çünkü ben böyle konuları başka hikayelerde 'yaptık', 'oldu' kıvamında okuyunca hoşlanmıyorum, araştırıp yazmamın sebebi de budur fakat çok mu paragraf ayırıyorum bu bilgilere, emin olamadım. Lütfen fikirlerinizi benimle paylaşın, teşekkür ederim.
''Çağıran bir şeyler var hep, beni uzak şehirlerde,
Bana ait bir şeyler var, o sert gülüşlerde.
Sen yine olduğun gibi kal, benim için sakın değişme.
Giderim ha bugün ha yarın, hareket vakti gelince.
Umay Umay''
Denizin ufak gelgitler ile kumsala dokunduğu sahilin kenarında, sükunetle geçmesini dilediği bir günün akşamında Minseok, bir süre önce arabalarından inip oturdukları bankta soluklanmak için gözlerini kapatıp arkasına yaslanmış, yanındaki Jackson'la beraber dizinin üzerine koyduğu küçük telefonun çalmasını bekliyordu. Korkuluklara koyduğu eli gerginlikten sağ kaşına gidince, yanında gözleri kapalı uzanan arkadaşı koluna vurup onu engelledi, Minseok gülüp kendine doğru yatan Jackson'ın omzuna vurunca ikili anlaşmış gibi sessizce dalaşmaya başladılar, en son Minseok Jackson'un kahverengi saçlarını çekerken bekledikleri aramanın geldiğini gösteren zili duydular.
Minseok derin bir nefesle telefonu açıp yaslandığı bankta sırtını dikleştirdi, arayanın kim olduğunu biliyordu fakat yine de endişelenmekten kendini alıkoyamıyordu. Telefonun karşısındaki adam, hiç nezaket kılıfına saklanma gereği duymadan öfkeli bir sesle bağırmaya başladı;
-O aldığınız dosyaları, bu akşama kadar geri yerine bırakmazsanız, akşamın sonunda eşinin mezarının başında ağlıyor olursun Minseok, beni duyuyor musun? Sen kendini kim zannediyorsun, fark etmeyeceğimi mi düşündün?
Minseok bankın yanına bıraktığı sırt çantasından dosyayı aldı, bugün saat altı sularında, gece kendi evinde kendisi davetli olmadığı halde 'partileyen' oğlanları da yanlarına alıp beklenen vurgunu yapmışlardı. Bay Hoya'nın henüz geçen hafta buraya, karantina hastanesine yakın olması için (daha doğrusu belgeleri burada daha rahat saklayacağı için) kurdurduğu laboratuvardaki hasta gençlere dair bütün belgeleri ıslak imzalı halleri ile almışlardı. Çocuklara virüsün cinsel yolla bulaşmadığını, dışarıdan vücutlarına enjekte edildiğini ispatlayan en önemli tetkik sonuçlarını, aylar içerisinde iyi bakım yapılmadığından dolayı oluşan değişimi, yeni binanın güvenliği henüz oturmadığı için kolaylıkla girip alıp çıkmışlardı. Bugün olacak olayların pimini çeken başlangıç hamlesi buydu. Jackson'un planı, bugün içerisinde belgeleri basına sızdırıp sonra Bay Hoya'yı içerisinde hapis kaldığı durumla baş başa bırakıp ülkeden çıkmaktı.
-Elimde bu kadar önemli bilgiler varken beni eşimle mi tehdit ediyorsun? Ayrıca içinde kendi oğlunun olduğu bir binaya bomba mı yerleştirdin?
Minseok'un kızgın sesi Bay Hoya'yı güldürdü;
-Oğlumun içeride olması neyi değiştirir ki? Hala yapamayacağım şeyler olduğunu düşünmen, senin ne kadar öngörüsüz hareket ettiğini gösteriyor. Elindeki bardağı sıkarken Minseok'tan belgeleri bırakacağına dair bir onay bekliyordu gerginlikle. Arkadan bir yerlerden Jackson'un ''Bu riski göze alamayız, içeride insanlar var.'' dediğini işitince evet diye geçirdi içinden, içeride ikiniz içinde önemli insanlar var, bırakın o belgeleri. Telefonun diğer tarafındaki küçük mırıldanmaları takip eden suskunluğu Minseok'un yenilgisine yoran Bay Hoya tırnak etlerini yolarken karşısındaki adamın kabul ettiğine dair bir cümle söylemesini bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arayıp Bulmak Neyi Değiştirir?
FanfictionArayıp bulmak neyi değiştirir? Karşımda duruyor suretin, gülü bitirir.