''Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin.
Bazen ölmek istiyorum.
Beni yeniden doğurman için.
İri, ekşi bir vişne tanesi gibi.''
İki gecelik tutsaklık yaşadığı, bugün ise yalnızca imza vermek için geldiği karakoldan çıkarken kendisine kapıya kadar eşlik eden memura öylesine bir bakış atıp selam verdi Kyungsoo, kafası çok dağınıktı çünkü bütün gün gördüğü her yüz ona olaylarla ilgili farklı bir şey söylemişti. Güzel anne Rose bugün bebiş ile beraber taburcu oluyordu, Jongdae bir ara nezarethaneye girip çıkmıştı ve nasıl gittiğini hiç anlayamadığı şekilde Kore'deydi ve Baekhyun da kim bilir cehennemin kaçıncı katındaydı. Lakin O şuan için bunların hiçbirini umursama lüksüne sahip değildi çünkü kardeşi onun ekip otomobili ve siren sesleri eşliğinde karakola götürüldüğünü gördüğü günden beri sağlıklı bir şekilde uyumuyor ve yemek yemiyordu. Sicheng biraz kendisine gelse onu Kyungsoo'nun da yalnızca yarım saatliğine görebildiği küçük bebeğin yanına götürecekti lakin Sicheng onun gözaltına alınmasından sonra tam anlamı ile infilak etmiş durumdaydı.
Hava bozuk olduğu için üzerine lacivert ceketini geçirirken bir yandan da acele etmesi gerektiğini düşünüp adımlarını hızlandırdı. Sicheng hasta olmadan önce de çok evhamlı bir çocuktu her zaman fakat yaşadığı rahatsızlık onu daha da hassaslaştırmıştı, çok çabuk korkuyordu, herkesin güvende olduğundan emin olmadan uyumayı reddediyordu hatta onunla beraber karantinada kalan tüm arkadaşlarını uyumadan önce teker teker kontrol ediyordu, hepsini. Camın ardından onlara bakıyor, iyi geceler dilemeye geldiğini söyleyip birkaç kelam ediyor fakat aslında herkes onun özellikle Yanlei'nin ölümünden sonra ikinci birinin ölümünden deli gibi korktuğunu biliyordu.
Düşüncelere dalıp gittiği kaldırımda acele edeceği yerde dakikalardır öylece dikilip durduğunu fark edip tekrar çevresinde taksi var mı diye bakmaya koyuldu, o arar gözlerle etrafına bakınırken lacivert bir taksi ona doğru ışıklarını söndürüp yaktı ve taksi istediğini anlayınca olduğu kaldırıma yanaşıp genç adamın binmesini bekledi. Karakolun olduğu yol her zamankinin aksine sıkışıktı çünkü bir dolu gazeteci onunla serbest bırakıldığı gün konuşamadıkları için, şimdi imza atmak için tekrar geldiğini öğrenince karakola akın etmişti. Neyse ki genç aktör basınla girdiği bu savaştan galip ayrılmıştı, daha sonrasında kendisi için atılacak 'Saldırgan Oyuncu' minvalinde başlıkları ise merak bile etmiyordu. İnsanların sanki bir sirk izliyormuşçasına bu olayı takip etmesinden artık sıkılmıştı. Yalnızca evlerinde oturdukları koltuktan televizyona bakarak haber alıyorlardı, üstelik bu haberleri tüm gün merakla bekliyorlardı fakat onlara aktarılan haber karşısında işe yarar tek bir reaksiyon dahi göstermiyorlardı.
Kendi kendine insan doğasının asla zamanında tepki gösteremeyen sonra da hep bunun anısını güya kalplerinde yaşatan riyakar yapısı ile dalaşıp dururken yolu yarıladıklarını fark etti, aynadan göz göze geldiği taksici muhtemelen kendini tanımıştı fakat ona soru sormayarak saygısını belli ediyordu, Kyungsoo buna çok minnettardı çünkü bugün hiçbir iki bacaklıyla dalaşacak kudreti yoktu. Var olan tüm enerjisini de tıpkı bir önceki gün yaptığı gibi, onu gördüğü an ağlayarak omuzlarına sarılıp bu olayın etkisinden çıkana değin aklında biriktirdiği tüm kötü kurguları kendisine teker teker anlatacak kardeşine saklamak istiyordu.
Taksi, Kyungsoo'nun zamanla Siam'daki ikinci evi haline gelmiş hastaneye doğru giden yolu yarıladığında adamın telefonu birden çalmaya başladı, arkadaşlarından birinin aradığını düşünüp ekrana bakmadan aramayı cevapladı fakat düşündüğünün aksine arayan hastanedeki hemşirelerden biriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arayıp Bulmak Neyi Değiştirir?
FanfictionArayıp bulmak neyi değiştirir? Karşımda duruyor suretin, gülü bitirir.