''Bazen beni hep sevecekmişsin gibi oluyor, bazen hiç sevmemişsin gibi
Bazen bu kitap açıklanamayan şeyleri anlatıyormuş gibi oluyor,
Bazen hep açıklanan şeyleri
Bazen bu kitap senin gibi oluyor, bazen benim gibi.
Yani sen beni kumru yapmaya çalışırken, benim kumru olamayış halimi...''Lale Müldür- Saatler ve Geyikler
Sarı tüyleri hissettiği korkuyu belli eder gibi kulaklarıyla beraber havalanmış olan köpek, belirsizlikle sağına ve soluna tekrar baktı, adım atmaya yeltenir gibi oldu ama yoldan hızlıca geçen kırmızı bir araba yine korkuyla bahçeye geri koşmasına sebep oldu, bir eve dönüş girişimi daha başarısızlıkla sonuçlanmıştı böylece. Tehlike kokusu almadığı ama çok da tanıdık olmayan bahçede biraz dolanıp yine endişeyle dış kapıya yöneldi, bakışları doğruca kendi evindeydi. Oraya ulaşmak, tekrar sahibinin yanında olmak istiyordu, ama aşması gereken yol ona o kadar korkunç görünüyordu ki. Aslına bakılırsa sadece bir caddeyi aşması gerekiyordu, en fazla elli pati adımı atsa tanış olduğu çimlere, kulübesine ve sahibine ulaşacaktı ama yoldan geçen arabalardan ve kamyonlardan korkuyordu. Rose'un baktığı odanın penceresinden köpeğin aşması gerektiği yol o kadar kısaydı ki ama şüphesiz köpeğe hayatının yolculuğu buymuş gibi görünüyordu. Kız başını iki yana sallayıp iç çekti, bu olay annesinin evinin bahçesinde yılda bir iki kez mutlaka tekrarlanırdı, asla kendi bahçesinden dışarı çıkarılmayan küçük ev köpeği mutlaka arada sırada oynarken fark etmeden caddeyi aşar ya da kaçan topunun arkasından koşarken fark etmeden kendi bahçelerine girerdi, sonra başını evin kapısına çevirince dönüş yolundaki arabaları fark edip caddeyi aşmaya korkar yardım istercesine havlardı, annesi de havlamayı duyduğu an bunu vazife bilip köpeği kucağına alır sahibi komşusuna teslim ederdi, köpek alıştığı gibi yine annesinden yardım bekliyormuş gibi eve doğru dönüp havlamaya başladı. Kız pencereden başını sallayıp sanki köpek onu anlayacakmış gibi "Hayır.'' dedi dışarı sarkıp.
-Seni kendi bahçene bırakmayacağım, şu caddeyi kendin geçmeyi öğren artık.
Köpek uzun uzun havlayıp ev sahiplerinden yardım gelmeyeceğini anlayınca kendisine özgü bir sesle inildeyip bahçe kapısına doğru son bir kez yöneldi, gözlerinden korku belirgin şekilde okunuyordu, caddeden geçen birkaç arabaya öfkeyle havladı, sonra yol birkaç saniyeliğine sakin kalınca fırsatını bulup sanki hayatı buna bağlıymış gibi koşmaya başladı. Yol onun sandığından kısa sürdü, tanıdık bahçe kapısına ulaşınca hem şaşkınlıkla hem de sevinçle zıplamaya, kuyruğunu bir o yana bir bu yana sallamaya başladı, Rose onun bu haline gülüp ''Sandığın kadar zor değilmiş değil mi?'' dedi ve bu olayı birazdan arayacağı Jongdae'ye anlatmak için içeri geçti.
Öte yandan, Jongdae Beyrut'ta uçağa binmeleri ile başlayıp, ulaştıkları noktadan Stockholm'e giden ekspres trene binmeleri ile devam eden yolculuklarının tadını çıkarıyordu kitabını okuduğu restoran vagonunda. İsveç'e doğru ağaçları yara yara, artık alıştıkları ray sesleri ile ilerleyen kahverengi trenin vagonları beklediğinden büyüktü. Hayatında ilk kez trene bindiğinden, hiçbir zaman dışarıdan dar ve uzun bir solucan gibi görünen bu trenlerin içinin asla bu kadar geniş olabileceğini tahmin etmezdi. Kaldıkları beş yıldızlı oteller gibi de değildi tabii, birçok ülkenin birçok otelinde, bazen ucuz mansiyonlarda, bazen de bir küçük yeşil çadırda bile seyahat tecrübesi olan Jongdae için yeterliydi ama. Özellikle yanında Minseok varken ve bu yolun nereye varacağını bilirken, ayrıca da bilinci açıkken. Kendini bir anda takside bulduğu o Dubai tatillerini hatırlayınca yine bir gülme aldı güzel oğlanı. Minseok her zaman, bu olaylar asla olmasaydı bile her zaman Jongdae'nin çok fazla şeyi kaldırabileceğine inanırdı, çocuğa karşı bu kadar cesur olmasının sebebi buydu. Jongdae bunu biliyordu, Minseok eşine güveniyordu, onun her elzem durumda bir şekilde paçayı sıyıracağını ve akıl sağlığını koruyacağını biliyordu, onun gücüne adeta tapıyordu. Bu güven duygusuna her ne kadar minnet duysa da aklını koruyamayacağı sınırlara gelip gittiğini inkar edemezdi, düştüğü yerden kalkamayacağını düşündüğü çok an olmuştu. Derin bir nefes verip kendi kendine kötü günler geçti diye mırıldandı, nihayet çok kötü günler geçti, Baekhyun ve Sehun güvenle Stockholm'de onları bekliyordu. Kyungsoo ve Jongin ailesinin yanında Kore'de kalan Rosako'nun ziyaretine gitmiş güzel annesinin çöreklerinden yiyorlardı, Chanyeol'un çıkmasına eliyle gösterebileceği kadar şu kadarcık kalmıştı, Minseok ise yanındaydı,artık iyilerdi. O tam bunu düşünürken eşi elinde telefonuna bakarken içeri girdi, yüzündeki gülümsemeyi genişleten her neyse ona da göstermek için çabucak yanına ulaştı ve hemen dizinin dibine oturdu;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arayıp Bulmak Neyi Değiştirir?
FanfictionArayıp bulmak neyi değiştirir? Karşımda duruyor suretin, gülü bitirir.