''Sende ihanet gülüm, bende matem kalacak.''
SOYSUZ
Ekru evin içinde kesif bir yas hali hâkimdi. Evin tüm misafirleri, ev sahibinin matemine saygı duyuyor ve sessizce koltukta dizili şekilde oturuyorlardı. Hepsinin elinde sıcak hibisküs çayları vardı. Jondae yüreciğindeki umutları kendisini terk ettiğinde, önce biraz ağlamış sonra ağrıları olduğu için uzanmıştı, herkes onu hastaneye götürmek için hazırda beklerken o bir süre sonra dimdik ayağa kalkıp mutfağa geçmiş, hibisküs otu kaynatmaya başlamış, kırmızı ot suya rengini bırakıp kaynayana değin tencerenin başında sessizce bekleyip karıştırdığı suyu izlemişti. Şimdi de herkes emir eri gibi aldığı bardaklardan çaylarını yudumluyorlardı. Normalde bu çayı Minseok buzlu ve içine biraz portakal suyu karıştırarak içerdi, o zaman daha zor oluyordu meyvelerini sıkması, buzdolabında soğutması vay efendim servise hazırlaması, iyi ki gitmişti de Jongdae böyle kolayca istediği şekilde hazırlayıp içebiliyordu, çayını yanan diline aldırmadan yudumlarken kendi kendine bunu düşünüyordu. Yanında oturan Baekhyun ise elinde tuttuğu bardaktaki çayın soğumasını beklerken, Jongdae'yi düşünüyordu. Sarıçiçek, hastaydı. Bundan daha kötüsü de bunu saklıyor ve önemsemiyordu. Kalbinde bir sıkıntı olduğunu her defasında fark ediyorlardı, bunun getirisi olarak da elleri kolları uyuşuyordu üzüntüden. Bazı bazı bacaklarına felç iniveriyordu, öylece oturduğu koltukta kimseleri çağırmadan bacaklarını ovup geçmesini bekliyordu. Jongdae, üzülmekten ziyade kendi kendine yazık ediyordu ve bunu kimse engelleyemiyordu. Onların bu evin içindeki varlıklarının Jongdae'ye ve içindeki sislere hiç yararı olmadığını düşünüyordu artık, dahası Baekhyun'un omuzlarında artık ona yalan söylüyor olmanın yükü vardı. Sehun'la bu konu hakkında henüz konuşmamışlardı, aklında binlerce soru dönüyordu ama bir yandan da bilmenin getireceği yükten korkuyordu. Jongdae'ye en derin yarasını bildiği halde bilmiyormuş gibi bakamazdı çünkü. O bunları düşünürken yanında oturan Sehun yavaşça yerinden kalktı, kısa bir an göz göze geldiler. Sehun ona kısa ama samimi bir tebessüm verdi. Elini Baekhyun'un sağ omzuna dokundurup ilk kattaki misafir odasına doğru adımladı. Kapıyı kapatırken Baekhyun onun telefonunu cebinden çıkardığını görmüştü, telefonla konuşacaktı belli ki. Baekhyun kapanan kapıdan gözlerini çektiği an kendisine bakan Kyungsoo'yu fark etti. Kyungsoo, Baekhyun ile Sehun arasındaki küçük teması görmüştü, kaşlarını kaldırıp ''Ne ayak?'' der gibi bir hareket yaptı. Baekhyun da yakalanmamın getirdiği utancı çirkefliğe vurup omzunu silkti, saklanmak istercesine başını Jongdae'nin omzuna gömdü. Kyungsoo onun bu hareketine güldü ama cevaben Jongdae ona sert bakışlarla bakınca pusup çayını yudumladı. Ev sahibi evde kesin bir sessizlik istiyordu belli ki ama Kyungsoo'nun pustuğunu nadir gören Baekhyun buna gülmekten kendini alamadığı için istenen sessizlik yine sağlanamadı. Kyungsoo Baekhyunun kalçasının sağını sıkınca salonda aynı anda iki çığlık koptu. Biri Baekhyun'un acı dolu çığlığıydı, diğeri Jongdae'nin isyanı;
-Ay yeter be, deyip koltuktan kalktı Jongdae. Elindeki bardağı koltuğun yanındaki masaya bıraktı ve küçük çocuklarını azarlamaya başlayacak bir anne edasıyla ellerini beline koydu;
-Civildemeyi bırakın lan, diye başladı konuşmasına. Yüksek notaya çıkarak kısa bir süreliğine huzur istediğini ama onu bile bu zavallıya çok gördüklerini, gerçekten Baekhyun ve Kyungsoo'nun kıçında kurt olup olmadığını merak ettiğini o kutları gece onlar yataklarındayken boğacağını bağırırken, misafir odasından Sehun çıktı ve anlamaz gözlerle salondakilere baktı. Jongdae sakinleşmek ister gibi gözlerini kapatmış sonra da sanki az önce bağırmıyormuş gibi yerine oturmuştu. Çemkirmeye kelime üretemiyordu, öyle yorgundu. Sehun az önceki bağrışmaya da, şimdi ki sessizliğe de bir mana çıkaramayıp L sofanın köşesinden dolandı ve bir şey demeden Kyungsoo'nun sağ yanındaki küçük boşluğa oturdu. Baekhyun'a hiç gözlerini değdirmeden gidip Kyungsoo'nun diğer yanına oturması Baekhyun'un içinde ufak tefek bir kırık oluşturmuştu. Günlerdir olduğu gibi, tavrı bir anda değiştiğine göre az önce Chanyeol'la konuşmuştu. Aralarının gelgitli olmasının sebebi Chanyeol'un aralarında dolanan hayaletiydi, Baekhyun bunu anlayabiliyordu. Bu kadar yakınlarsa belli ki Chanyeol ona anlatmıştı. Acaba neler anlatmıştı Baekhyun hakkında, Baekhyun'un pes edene kadar Chanyeol'un evlerinin yolunu arşınladığını, onun kaldığı sitenin göz bebeği haline geldiğini de anlatmış mıydı acaba, diye düşündü. Bunu anlattıysa eğer Baekhyun'un bu iddialara ekleyeceği vardı, Chanyeol'un onu suçladığı ve affetmediği düşüncesiyle kendi evinde duramadığından onun kapısında soluklanıyordu, derdi bir yuvada soluk almaktı sadece. Sonraları vazgeçse de, hiçbir yeri evi gibi hissedememiş gittiği her ülkede hep otellerde kalmıştı. Tabi bunu Chanyeol bilmezdi. Sehun'un gözünü korkutmuş olmalıydı duydukları, elleriyle şakaklarını ovuştururken, Chanyeol'u sevmiş olmanın ona ödettiği bedellere bir yenisinin daha eklenmesini izlediğini düşündü tam o an. Sehun'un uzaklaşmasını sahnede bir oyun sergileniyor gibi izliyor, oturduğu yerden onun karışan aklını görebiliyordu. Odadaki sessizlik ve Sehun'un uzaklığı onu boğunca kimseye bir şey demeden odasına gitmek için merdivenlere yöneldi. Kyungsoo da bunu bekliyormuş gibi ayaklanıp Hongbin'le konuşacağına dair bir şeyler mırıldanıp Baekhyun'un arkasından merdivenlerden çıktı. Jongdae hala koltuğun diğer ucunda oturan Sehun'un kendisi kalkmadığı için kalkamadığını hissedip güçsüz bacaklarıyla ayağa kalktı. Bacaklarına yine manasız bir ağrı girmişti, bunu Sehun'a hissettirmeden ona dönüp gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arayıp Bulmak Neyi Değiştirir?
FanfictionArayıp bulmak neyi değiştirir? Karşımda duruyor suretin, gülü bitirir.