Yüce Prag, Dubai'yi Alkışlarla Yerine Uğurluyor.
[Minseok'un Kaybolmasından 4 Ay Önce]
Evlerinin büyük beyaz kapısını, yeşil ördekli anahtarıyla açıp içeriye giren Jongdae, elleri dolu olan Minseok'un ceketini çıkarması için ona yardım etmek hatırına gelmeyecek kadar öfkeliydi. ''Benim çilem bitmiyor.'' diye yüksek notaya çıkarak bağırdı, holü aşıp bedenini L sofanın kısa köşesine atarken. Arkasında Minseok elinde gösteride Jongdae'nin hayranlarının getirdiği çiçekler ve tebrik kartlarıyla beraber içeri giriyordu.
-Bitti ya işte, yavrum. Bugün son gösterimdi, artık üçkağıtçı çapkın Remera değilsin. Minseok koltuğa otururken elinden çiçekleri alıp koltuğun kenarına koyan Jongdae ise, içindeki siniri hala atamıyordu. ''Birçok insan resmen gelip yüzüme karşı bu oyunu sadece benim için izlemeye geldiğini söyledi Minseok, kariyerimin en leş oyununda rol aldım, uzun yıllar sonra ilk kez tamamen dolu olmayan bir salona karşı şarkı söyledim.'' Üzerindeki fırfırlı gömleğin düğmelerini açıyordu bir yandan da, makyajlı yüzü öfkeden kasılmıştı ve tüm bu içindeki kızgınlık kendineydi.
Oynadığı oyunun senaryosunun kötü olduğunu daha ilk okumaya gittiğinde fark etmişti ama zayıf bir kurgu bile başarılı oyuncuların elinde değerlenir diye düşünüp biraz da sıkıldığı için kabul etmişti rolü. Tabi ki bu zayıf kurgu, işini sadece para kazanma dürtüsü ile yapan, sanat adına hiçbir şey bilmeyen insanlarla dolu bir kastta iyice berbat olmuştu. İlk oyundan son oyuna kadar eleştirilerin odağı da haliyle bu oyunun en ünlü oyuncusu Jongdae ve kastta beğendiği tek oyuncu olan bu vesileyle de arkadaş oldukları Ken olmuştu. Gömleğini fırlatıp içindeki atletle kalırken ''Kendi kariyerime kurşun sıktım resmen.'' dedi dudağını büzerek. ''Çizgimi bozdum, bu hataya düşmeyecektim.'' Minseok kendi boynundaki lacivert kravatı çıkarıp eline aldı, eşinin savurup attığı krem rengi fırfırlı ipek gömleği de yerden alıp düzgünce katladı ve eşini merdivenlere doğru omuzlarından nazikçe kavrayarak yöneltmeden önce ellerine hayranlarından gelen çiçekleri verip ''Sevgilim kendine bu kadar haksızlık etme.'' diye teselli etti Jongdae'yi.
-Oyunun kalitesiz olduğunu kabul ediyorum ama sen o oyundaki en iyi unsurdun fikrimce. Tamam, bu senin en mükemmel performansındı demiyorum ama gerçekten iyi idare ettin. Hatasızdın, hatta bir ara doğaçlama okudun değil mi, dedi onun omuzlarını okşarken. Merdivenleri ağır ağır adımlayan Jongdae'nin dudakları hala aşağı doğru sarkıktı ama elindeki çiçekleri okşarken nazlı bir edayla başını salladı;
-Evet, oyunun ikinci kısmında bir bölümü spontane söyledim.
-Ne demiştin? ''Sen bu yolda yürürken yıldızlar...''
-Yıldızlar senin adımlarını takip ederek ışıldıyor.
-Yıldızlar senin adımlarını takip ederek ışıldıyor, diye eşiyle beraber mırıldandı. ''Kendini anlatmışsın resmen.''
''Abartma Minseokiki.'' diye mırıldandı şımarık bir sesle Jongdae, yatak odalarına girip kıyafetlerini değiştirmeye başlamışlardı. Jongdae çıkardığı kıyafetleri sinirli hareketlerle aslında ne kadar sevimli olduğunu bilmeden yere atıyor, Minseok da arkasından ördek gibi onu takip ederek attığı çorapları pantolonunu, yerden alıp kirli sepetinin içindeki bölmelere beyazlar ve renkliler ayrı olacak şekilde atıyordu. Tüm bunları yaparken de bir süper koca olarak eşine iltifat etmeye ve onu teselli etmeye devam ediyordu.
-Abartmıyorum Jongdae, sen büyük bir yıldızsın ve ne zaman sahneye çıksan diğer bütün insanlar küçük yıldızlar gibi senin adımlarını takip ediyor, bu en azından benim için böyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arayıp Bulmak Neyi Değiştirir?
FanfictionArayıp bulmak neyi değiştirir? Karşımda duruyor suretin, gülü bitirir.