Kıyametin Üç Günü/ 3

259 37 35
                                    


''Sonya, sana hiç eşimin daha doğrusu eski eşimin en başından beri ne kadar oyunbaz olduğunu anlatmış mıydım? Tüm ilk gençliğim ve geri kalanı, onun keskin zekası ile bana oynadığı ufak oyunların içinde dolanıp durmakla geçti. Tüm insanlarla arasında şeffaf bir duvar varmış da o duvarın ardında sanki yalnızca kendisi bambaşka bir bakışla yaşıyormuş gibi bir insanla aynı evde olmanın ne demek olduğunu kendinden biliyorsundur. Sana aylardır ne kadar bitkin düştüğümü ve yorulduğumu anlatıp durdum, hatta beylik bir laf edip tekrar mektup yazmayacağımı bile söyledim fakat kalbim kıpır kıpır ve çevremde bunu somut olarak konuşabileceğim tek bir suret yok. Minseok'un benim konforum ve mutluluğum için kurduğu zinciri nasıl kırdığımı senden başka anlatacak ahbabım yok.

Minseok ile görüştükten ve Tayland'dan ayrıldıktan sonra, yeni evimde kaldığım ikinci güne gözlerimi açtığımda, beni uyandıran ses kapının zili olduğundan üzerimdeki miskinliği çabucak atıp ayağa kalktım, açılmış pijamamı tekrar belime çekip çapaklı gözlerim ve yüzümdeki gülümseme ile kapıya doğru koşuşturdum. Küçük evin içinde kapıya varınca bir an için durdum, nefeslendim. Keşke bu kadar yaygara etmeseydim, sen de bir telaşlandın değil mi böyle anlatınca, ben de çok heyecanlanmıştım ama gelen Minseok değildi, yine. Alt komşumuz olduğunu bildiğim teyze bana kahvaltıda atıştırmam için bir şeyler getirmişti, onunla kapı önünde biraz konuşup içeri geçtim. Tekrar beni oğulları Jongin ve Yukhei ile ilgili bir sohbetin içine çekip alacaktı fakat gerçekten konuşmaya halim yoktu. Daha doğrusu konuşmaya halim var, hatta konuşabilirim, inan iki günde yalnızlıktan konuşmayı o kadar özledim ki Satranç kitabının baş karakterinin motivasyonunu anladım fakat ne yazık ki konuşmak istediğim insanlarla çok uzağım. Konuşmak istediğim insanların yüzlerini günlerdir televizyonda görüyorum, birinin görmeyeli yedi yıl olan yorgun yüzünü bir hastane sedyesinde görüyorum, neden orada olduğunu soruyorum fakat seslendiğimde cevap alamayacağımı biliyorum. Bir arkadaşımın tekrar gözaltına alınmak için Kore'ye getirildiğini öğreniyorum, polis arabasına bindirilen Chanyeol'un karışık ve kirli saçlarla kalmaya asla dayanamayacağını kare bir kutuya doğru anlatıyorum ve buna benzer türlü delilik halleri. Üstelik bulunduğum ortam benim için bu durumu hepten zorlaştırıyor, sanki geçmişi anmaya dair bir similasyonun içindeyim. Üniversite yıllarımda beraber oturduğumuz tek odalı apart dairedeyim. Kore'de, üniversite hayatımın üç yılını sevdiğim adamla önce sevgili, sonra da evli olarak geçirdiğim, Kyungsoo ile vokal çalışmaları, oyun hazırlıkları yaptığım, Baekhyun ve Chanyeol'a ortalığı dağıtmamaları için hakaretler ettiğim, Minseok ile ilk defa seviştiğim evdeyim. Minseok'u o kadar çok seviyorum ki, yaptığı bu sözüm ona tatlı ironi bile ona olan sevgimi alıp götürmüyor.

İtiraf etmeliyim ki Tao ile gecenin saat üçünde evliliğimin en huzurlu ve dingin iki yılını geçirdiğim evimden çıkarken içim sızlamıştı çünkü elimde bavullar ve karton kutularla bir bilinmeze gidiyordum, bir sonraki durağımı o ekru evim gibi sahiplenmenin benim için çok zor olacağını düşünüyordum.

Minseok'un beni bu kadar iyi tanımasından nefret ediyorum, tuzluklarımız bile aynı. Ondan nefret ediyorum.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Arayıp Bulmak Neyi Değiştirir?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin