Serçe Parmağındaki İp

175 16 11
                                    

"çocukluğun kendini saf bir şekilde akışa bırakması ne güzeldi,
yiten bu işte."
Nilgün Marmara

*Çok sevdiğim bir şarkı bıraktım yukarıya.

Dünya bir yolculuktur, gözlerin bağlıdır hakikati göremezsin, bir yoldur ama yönünü belirleyemezsin. Yalnızca bir ip bağlıdır küçük serçe parmağına, o ipi takip edersin. Sonra o ip seni birine götürür, bakarsın ki senin ipin onun da küçük serçe parmağına bağlıymış. Evvelden aynı ipe bağlıymışsınız, sonra. Sonra elini tutarsın, ipi takip etmeye devam edersiniz. Gözlerin hala bağlıdır, hala tek gördüğün karanlıktır ve hala yönünü belirlemekte zorlanıyor, içten içe yalnızca ince bir ipi takip ettiğini biliyorsundur küçük serçe parmağına bağlı olan. Ama en azından artık yalnız değilsindir, artık ipine başka birinin de bağlı olduğunu bilirsin, aşk budur. Seni bir yere götürmez, yönünü o belirlemez ama yürüdüğün yolu güzelleştirir.

Baekhyun evvelden aşkı tatmıştı, yürüdüğü yolu aşk için değiştirmiş, yönünü kaybetmiş ve en sonunda yine karanlıkta ve bir de yapayalnız kalmıştı. Ama artık küçük serçe parmağındaki ipe bağlanmış kişiyi bulduğunu hissediyordu, takip ettiği adımların onu sonunda işe yarar bir şeylere götürdüğünü hissediyordu. Onu tüm endişelerinden sıyıran da buydu. Katil olmasına ramak kalmıştı, o adam ölebilirdi, hak edip etmediği tartışılır ama Baekhyun onun ipini koparmaya çok yaklaşmıştı. Belki de şimdi oralarda bir yerlerde intikam planlarını yapıyordu, belki ona kalmadan kendi kurdukları plan dümdüz başlarına yıkılacaktı, belki onun da kalan ipi kısaydı, belki kopmasına beş vardı. Ama tüm bu endişelerden onu sıyıran artık yalnız yürümüyor oluşuydu, onun öyküsüne şahitlik eden biri vardı. Artık onun ömrü tükendiğinde onun hikayelerini başkalarına anlatacak biri vardı. 

Bulunduğu otelin lobisinde vişneli purosunu içiyordu, uzun zaman sonra ilk kez üzerine lüks ipek gömleklerinden birini giyip şarabını yudumlarken gayet dertsiz ve tasasız bir duruşla bunu yapabiliyordu, zihni de tertemizdi üstelik. Uzun zaman sonra ilk kez. Düşünmüyordu ilk kez, kırgın ya da yılgın hissetmiyordu seneler önceki gibi, ya da aylardır üzerinde olan o diken üstü hali yoktu şimdi, tüm işlerini bitirdikten sonra ellerini havaya kaldırıp gerinen bir beyaz yakalının rahatlığı vardı içinde. Her şey bitiyordu, herkes bir şekilde yolunda ilerliyordu. Çok sevgili Jongdae son sürat hızla gelen bir trenle yamacına varmak üzereydi. Rose, Chanyeol'un anlattığına göre yıllar önce yapması gereken bir kaçışın içindeydi, Kyungsoo da o güzel esmer oğlanın yanındaydı, umarım iyileşiyordu.

Ve Sehun

Sehun da ait olduğu yerde, onun yanındaydı, onun yanına ait olduğunu bilerek hem de. Baekhyun çok insanla yan yana, ten tene olmuştu, ama aitlik bilinciyle bir insanın yanında olmanın ne demek olduğunu henüz bu yaşında öğreniyordu. Bazen aşkla beraber gelen mutluluğun ona ne kadar geç uğradığını düşünüp huysuzlansa da, eni sonu hayattan size verdiğinden fazlasını isteyemiyordunuz, bunu biliyordu. Uzun zaman sonra ilk kez, kafasının içinde konuşan Diva Baekhyun sessizliğe gömülmüş, ona içindeki ve dışarıdaki diğer sesleri dinleyebilme, havayı koklayabilme imkanı vermişti.  Kendini kaptırdığı bu huzurlu sessizliği telefonunun zil sesi bozunca kimin aradığını tahmin ettiği için şuh bir gülümseme ile pantolonunun cebinden telefonunu çıkarıp aramayı cevaplandırdı. 

-Yılların değiştiremediği tek huyun dakikliğin gerçekten, dedi alayla arayan kişiye. 

Aramanın diğer ucundaki Chanyeol belli ki telefonunu hoparlöre almıştı çünkü kahkahası uzaktan geliyordu. ''Ben her zaman sözümün eriyimdir.'' dedi her zamanki kendinden emin sesiyle. 

-Ne yapıyorsun?

-Karı izliyorum, sen? 

-Ben de sonunda eve döndüm mahkeme için savunmamı yazıyorum, iki hafta kaldı biliyorsun. 

Arayıp Bulmak Neyi Değiştirir?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin