''Ağlamak, senin kara dünyada hala sevdiğin ve hissettiğin, tüm güzelliğin ve çirkinliğinle var olduğundur. Var olduğundur.
Ağlamak şu gelip geçici dünyada her şeye rağmen var olmak demek.
Ağlamak yaşayan binlerce duygu, insanca ve coşkulu güzel bir şeydir.''
Jongdae'nin Kabul Günü
Siam'da akşam vakitleri olmasına rağmen özel hastane hiç olmadığı kadar karışıktı. Minseok'un BMW X6 model arabasının ön kaputuna yaslanmış bekleyen Jongdae karşısından gelip geçen telaşlı insanları izliyordu. Yaşlı ve hey heyleri tepesinde doktor nedense bir anda Jongdae'nin eski test sonuçlarını incelemekten vazgeçip çıkış işlemlerini onaylamıştı. Jongdae hazırlanırken Rose ''Karantina altına alınacak çocukları buraya getirmişler, o yüzden çıkarıyorlar belki de seni böyle apar topar.'' demişti. Jinyoung'un çıkış işlemlerini halletmesini beklerken boş gözlerle bahçede koşuşturup duran korkmuş ebeveynleri izliyordu. Bedeni ayakta durmaktan yorulunca yaslandığı kaputa iyice oturdu. Bu araba Minseok'un çocuğu gibiydi ve altı haftadır ilk kez garajdan çıkıyordu. Sahi kim getirmişti bu arabayı? Jongdae bunu düşünürken kendisine seslenen birini duyunca arkasına baktı. Gördüğü kişiyle şaşırıp kaputtan hızlıca indi.
''Hongbin.'' dedi şaşkınlıkla ve hızla ilerleyip eski dostuna sarıldı. Kendisine karşılık olarak sıkı sıkı sarılan dostuna sıcacık gülümsedi, Minseok'un hayatına kattığı bir güzellik daha.
-Nasılsın, ne işin var burada? Ah, beni ziyarete geldiğini söyleme, dedi gülerek.
Hongbin sıkıntılı yüzüyle cevap verdi. ''Keşke seni ziyarete gelseydim, olanları duydun mu?''
-Evet, dedi Jongdae ve o an hatırladığı ayrıntıyla ağzından bir şaşkınlık nidası çıktı. ''Lütfen Hyuk'un da o çocukların arasında olduğunu söyleme Hongbin! ''
Hongbin, Jongdae'nin bu dediğiyle uçaktan indiğinden beri tutmaya çalıştığı gözyaşlarını artık tutamayıp sessizce ağlamaya başladı. ''Kimseye söyleme olur mu, basından da gizliyoruz, duyulursa Hoya baba Hyuk'u hastalığın ellerine bırakmadan kendisi öldürür.'' Hongbin'in üzüntüsünün yanında hissettiği mahcubiyet, kızarmış kulaklarından, gözlerindeki yorgunluktan okunuyordu. Bay Hoya onların manevi babasıydı. İki kardeşi yetimhaneden küçük yaşta alıp onlara çok güzel bir hayat vermişti. Yıllar boyu Bay Hoya'nın çocukları olmanın bütün yükümlülüklerini sırtlandıktan sonra böyle bir skandal onu çok üzüyor olmalıydı. Jongdae aklına gelen düşüncelerle kaşlarını çattı ama Hongbin'e bunları tekrar hatırlatıp onu üzmek istemedi. ''Söylemem tabi, geçmiş olsun. Onu da karantinaya aldılar mı peki?''
''Yok.'' dedi Hongbin el ayalarıyla gözlerini sildi. ''Ben Hyuk'u almaya geldim şimdi, burada diğer çocuklarla kalmasına izin veremem. Hoya babaya da Hyuk'u olaylardan psikolojik olarak etkilenmemesi için Kore'ye geri getireceğimi söyledim, kabul etti. Orada bir çaresine bakacağım. Zaten buradakiler daha tam olarak ne olduğunu bile bilmiyorlar.''
-HIV diyorlar ama mümkün mü böyle bir şey Hongbin? Okulda grup seks partisi düzenlemedikten sonra bu kadar çocuğa nasıl HIV bulaşır? Korkma, bence başka bir şey çıkacak ama saptırıyorlar.'' dedi güven vermek ister gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arayıp Bulmak Neyi Değiştirir?
FanfictionArayıp bulmak neyi değiştirir? Karşımda duruyor suretin, gülü bitirir.