2. Bölüm : ''Kavga''

190 6 1
                                    

Tekrar merhaba sevgili okurlarım :-)  Beğenmeniz dileğiyle... Keyifli okumalar... :)

Sabah yine sinir bozucu alarm sesiyle uyandım. Bir yandan gözümü açmya çalışırken bir yandan da komidinin üstündeki telefonun alarmını kapatmaya çalışıyordum.

Of neden kapanmıyor bu diye rastgele telefondaki tuşlara basarken daha doğrusu yumruklarken desek daha doğru olur...Ben böyle telefonu yumruklarken telefon süper bir şekilde kayıp yere düştü. Çıkan sese bakacak olursak büyük ihtimalle yine bataryası bir tarafa, arka kapağı bir tarafa, ve kendi de ayrı bir tarafa gitti.

Lanet olası telefon neden bu kadar uyduruk olmak zorunda? Her yere düştüğünde her bir parçası ayrı bir yere gidiyor. Gerçi bende birazcık (!) canını okuyorum telefonun ama neyse...

Biraz daha yatakta döndükten sonra, yavaşça doğrulup yatağın içinde gerindim. Her zamanki  yavaş hareketlerle yataktan indim ve telefonun parçalarını toplayıp tekrar birleştirdim. İşte bu da benim sabah sporum.

Babama yeni telefon sinyalleri vermem gerektiğini kafama yazdıktan sonra banyoya gittim.

Aynaya bakarken kendi kendime 'Emre beni bu halde görse kalpten giderdi herhalde.' deyip sırıtmaya başladım.

Normalde insanlar mavi gözlerimi çok şirin bulurlar ama şu an baya şişmiş durumda oldukları için pekte şirin görünmüyorlar. Saçlarım için bulduğum en uygun tanım Afrika'nın balta girmemiş ormanı...

Bu düşüncelerle elimi yüzümü yıkayıp odama geçtikten sonra formalarımı giydim. Saçımı özensizce at kuyruğu yaptıktan sonra aşağı indim.

Aşağıda yine enfes kokular salan muhteşem bir kahvaltı ve biricik annem bekliyordu beni. Neşeyle ''Günaydın annelerin en güzeli !'' deyip yanağına sulu bir öpücük kondurdum. Annem de '' Günaydın benim güzel prensesim.'' derken ablamın kahkahasını duyduk. '' Beş yaşından beri aynı muhabbeti yapmaktan bıkmadınız mı ya?'' diyordu bir yandanda.

Ama ben hiç lafın altında kalırm mıyım , hemen lafı yapıştırdım : ''Çocukluğunu benim gibi güzel yaşayamadın diye hemen kıskanma, kıskanç ergen.'' deyince '' Of Rana sabah sabah hiç çekilmiyorsun.'' dedi. Bir süre bekledikten sonra da '' Ayrıca okulda da duygusuzum, cool'um ayaklarına yatıp gerine gerine dolaşıyormuşsun. Duygusuz ve cool halin buysa duygulu halini hiç düşünemiyorum.'' deyip bir kahkaha daha attı.

Ona en kötü bakışlarımı atarken buna aldırmayıp son gaz beni sinir etmeye devam etti : ''Ne oldu kızdın mı hemen benim atarlı ergen kardeşim?'' deyince kendimi daha fazla tutamadım ve hızla tezgahtaki domatesi alıp annemin yapma bakışlarına aldırmadan hızla ablama fırlattım. O hala kahkahayla gülmekle meşgulken attığım domates hedefi tam on ikiden vurdu.

Ben : ''Yes, tam isabet ne nişancıyım ama...'' diye kahkahalarla boğulurken ablam sinirle beyaz -gerçi artık kırmızı beyaz oldu- gömleğini silmeye çalışıyordu. Tabi ki silmeyi beceremedi ve lekeyi iyice yaydı. Sinirle : ''Akşam seninle görüşeceğiz sarı çıyan.'' deyip söylene söylene odasına gitti.

O gidince ben de kahvaltıya oturdum annenin kızgın bakışlarına aldırmamaya çalışarak 'Rana abla gelmeden bitir yoksa okula değil hastaneye gideceksin' komutuyla hızlıca kahvaltımı bitirip evden çıktım.

Okula vardığımda, sınıfa doğru yürürken Çağlar'la karşılaştım. Bana ufak bir bakış atıp yanımdan geçip gitti. Bu çocuk neden her karşılaştığımda beni allak bullak edip gitmek zorunda? Of  bundan nefret ediyorum diye düşüncelere daldım bir süre sonra koridoru ortasında durduğunu hatırladım ve düşüncelerimden sıyrılmak için -sanki çok işe yarayacakmış gibi-kafamı hafifçe salladım.

Nefretin BedeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin