9.Bölüm : " Seni öperek mi uyandırmamı isterdin? "

112 3 4
                                    

Keyifli okumalar... Yorum ve oylarınızı bekliyorum...  :-) :-) :-)

Olayın şokundan çıkana kadar belimi kavrayan elin beni götürmesine izin verdim. Biraz zaman geçtikten sonra geçte  olsa olayın şokundan çıktım ve sonunda elin sahibine bakmayı akıl edebildim. Tahmin edeceğiniz üzere elin sahibi Yiğit'ten başkası değildi...

"Artık belimi bırakabilirsin Yiğit. Şoku atlattım."

"Emin misin. Yüzün hiçte şoku atlatmış gibi görünmüyor ama."

"Nasıl görünüyormuş yüzüm?"

"Vampir yüzü gibi, beyaz badana boyası gibi ya da kireç gibi bir sürü seçenek var, hangisini istersen." Bu sözü üzerine güldüm. Ama bu gülüş mutluluk gülüşü değildi pekte... Daha çok sinir ve üzüntüden sonra oluşan bir tür gerginlik gülüşüydü.

Bu gülüş bir süre sonra kahkahaya dönüştü. Yiğit'in bana korku ve endişeyle bakan gözlerine aldırmadan, çatlama derecesine gelene kadar sürdürdüm kahkaha atmayı.

Vücudum daha fazla gülmemi kaldıramayacak duruma geldiğinde, soluklanmak için kestim kahkahalarımı. Sonra aniden bir yumru tıkandı boğazıma, görüşüm bulanıklaştı. Bir süre sonra da tuzlu bir tat hissettim, ve birde hıçkırık çıkıverdi ağzımdan. Ağlıyordum; biraz önce kahkahalara boğulan ben değilmişim gibi sanki en sevdiği oyuncağı elinden alınmış küçük bir çocuk gibi ağlıyordum. Evet zaten normal olmayan sinirlerim şu an hepten kendini kaybetmişti. Ne yaptığımı ben bile bilmiyordum...

Ben öyle hıçkırıklara boğulmuş salya sümük ağlarken Yiğit bana yaklaşıp sıkıca sarıldı. İçime çektim kokusunu... Çok güzel kokuyordu. Sonra boşta kalan kollarımı bende onun beline doladım ve kokusunu içime çekmeye devam ettim. Kokladım, ciğerlerim patlayacak duruma gelene kadar ve hıçkırıklarım arasında yapabildiğim kadarıyla kokladım, kokladım. Bir süre sustuk. Ne o ağzını açıp tek kelime etti, ne de ben... Öylece durduk...

Ne kadar süre sarıldık bilmiyorum ama sonunda kendimi toparladım ve ona sarılı olan kollarımı açtım. Ben kollarımı açtığımda o da açtı kollarını ve bende kollarının arasından çıktım. Bir süre endişeli ve üzgün gözlerle beni süzdükten sonra konuşmaya başladı :

"Seni uyarmaya çalışmıştık. Böyle olacağı belliydi."

"Senin yüzünden!" diye bağırdım aniden. Benden böyle bir tepki bekleniyor olacak ki, irkildi.

"Ne benim yüzünden?" Söylediği her kelime  beni dahada sinir ediyordu ve bende tabi ki kendimi kontrol edemeden bağırmaya devam ediyordum.

"Seni adi bir de soruyorsun. Sıla'yla anlaştın. Çağlar'a para karşılığı yaklaştı o sürtük. O sadece para için kullanıyor Çağlar'ı ve sende buna ortam hazırlıyorsun. Söyle hadi, itiraf et kurduğun iğrenç oyunu. Ama yok sen hiçbir şey bilmiyorsun, haberin yok bile senin bu olaylardan. Sıla kimmiş ya, ilk defa duyuyorum, biliyorum aynen böyle diyeceksin ama kusura bakma benim karnım senin palavralarına tok. Hiç boşuna tüketme o güzel nefesini sen.-Bunları dedikten sonra bir süre susup nefes aldım ve konuşmasına fırsat vermeden yine aynı tonda bağırmaya devam ettim- Ya sende hiç vicdan yok mu? Hiç düşünmedin mi Çağlar'ın ne hissedeceğini ha? O senin gibi duygusuz değil anlıyor musun? O senin gibi hayvan değil anlıyor musun? Eğer, eğer o Sıla denen sürtük Çağlar'ın canını yakarsa, seni kendi elimle öldürürüm. Ama dur, ben niye one bir zarar gelmesini bekliyorum ki? Ne olursa olsun onu Sıla'dan ayıracağım. Eh Yiğit bey kusura bakmayın planlarınız bozularak biraz ama ne yapalım..."

"Rana önce sakinleş şu an sinirden ne dediğini bilmiyorsun."

"Ben gayet sakinim Yiğit ve ne dediğimi gayet iyi biliyorum."

Nefretin BedeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin