25.Bölüm : "Sorgu başlasın!"

48 4 1
                                    

Merhabalaaar !!! Bu bölüm Aslıcağızıma gelsin! :-) Yorum ve oylarınızı bekliyorum. Kocaman öpüldünüz :-)

Sabah telefon alarmımın sesiyle, baya zorlanarak açtım gözlerimi. Neden okul bu kadar erken başlamak zorunda ki? Of, yazılılarda geldi çattı. Bugün günlerden neydi? Oh, cuma yaşasın. Bir saniye hayır yaşamasın. Bugün cuma, pazartesi yazılılar başlıyor.

Pazartesi hangi yazılı vardı ki? - Buradan derslerle ne kadar iligili (!) olduğumu anlayabilirsiniz.- Imm, okulumuz geleneği bozmadıysa matematik vardır. Ne, matematik mi? Harika, çok güzel. Pazartesi matematik sınavı var ve benim sadece iki günüm var çalışmak için. Ayrıca zırnık bilmiyorum. Oh, muhteşem.Ya gerçi, ilk yazılılar kolay olur, yani umarım... Öyle olur ya. Takma kafaya kolay olur. Evet, evet kolay olur.

Bir yandan kendimi yazılıların kolay olacağına inandırmaya çalışırken bir yandanda dolabıma büyük bir aşkla bakarak kıyafet arıyordum. En sonunda askısıyla beraber dolabın altına düşmüş ve hayal edemeyeceğiniz kadar buruşmuş, dar, beyaz bir gömlek buldum. Üstünde tepinsem herhalde bu kadar kırışmazdı gömlek. Bunada şükür, hem ben öğrenciyim öğrencinin kıyafeti sorgulanamaz diyerek gömleği giydim.

Sonrada dolabımın derinliklerinden bulduğum siyah taytımı giydikten sonra saçımı sıradan bir at kuyruğu yapıp odamdan çıktım. Tam merdivenlerden iniyordum ki elimi yüzümü yıkamadığım dank etti kafama.

"El yüz yıkamayı unutan tek gerizekalı olarak tarihe geçiyorum. Ay, yaşasın ünlü oldum." Bunları söyledikten sonra kendime ciddi manada tokat atıp kendime gelmeye çalıştım. Hep bu yazılılar yüzünden. Her yazılı dönemi böyleyim ben...

Sonunda elimi yüzümü yıkayıp aşağı indiğimde ailem tam kadro kahvaltı yapıyorlardı. Şimdi sıçtım. Dün eve geldiğimde yorgunum deyip hızlıca sıvışmıştım odama. Tabi annemlerde sorguya çekememişlerdi beni.

Yüzüme cici kız gülümsememi yerleştirip masaya oturdum ve :

"Günaydııın." dedim yapabildiğim kadar şirin bir sesle.

"Hiç öyle şirin kız tavırlarını takınma, bize söyleyeceğin şeyleri unutturamazsın." Babamın bu sözleri üzerine önce yutkundum sonrada bakışlarımı yardım istercesine anneme ve ablama çevirdim. Annem babamdan daha sert görünüyordu o yüzden hızla bakışlarımı kaçırdım. Ablamsa 'beni bu işe hiç karıştırma' dercesine bir bakış atınca içimden 'size verdiğim emeklere, yıkadığım bulaşıklara yazıklar olsun." dedim. Dıştan demek yemiyor çünkü, neyse.

"Anlat bakalım, dün okuldan niye erkenden geldin, neden tek lokma dahi yemedin ve akşam öyle fırlayıp gittin?" Babam art arda soruları sıralarken bende ne cevap vereceğimi düşünüyordum.

"Kızım, sana bir şey sordum." 'Bir şey değil çok şey sordun baba.' diyemedim sadece içimden dedim, daha öncede belirttiğim gibi yemiyor çünkü. Hele birde karşınızda ses tonu yükselmeye başlayan ve yüzü sinirlendiği için kızarmaya başlayan bir baba varsa, böyle bir şey demek intihar etmekle eşdeğer.

"Kızım!" Babamın aniden bağırmasıyla yerimden sıçradım. Tam ne diyeceğim diye düşünürken telefonunun melodisi mutfakta yankılanmaya başladı. Arayan avea bile olsa açıp ilanı aşk edeceğim yeminle. Her zaman açtıktan sonra küfür edip kapatırdım böyle bilgilendirme şeyleri için arayınca ama bu sefer açıp helallik isteyeceğim.

Telefonumu cebimden çıkardığımda ekranda Emre yazısını görünce neşeyle açtım telefonu.

"Alo, Rana naber?"

"İyiyim sen?"

"İdare eder. Ya, şey ben bugün dişçiye gideceğim için ilk iki saat yokum muhtemelen. Hocalara söylersin olur mu?" Allah'ım bu çocuk bir erkek için fazla çalışkan ve titiz değil mi? Diye düşünürken gözüm babama kaydı. Sinirle bana bakıyordu. O an aklıma gelen dahiyane fikirle Emre'ye cevap verdim:

Nefretin BedeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin