Hâlâ önümdeki cansız bedene bakıyordum. Yanına yaklaşamadığım için yüzü tam olarak seçilmiyordu ama kızıl saçları bana birini hatırlatıyordu. Sıla! Hayır bu olamaz. 'Dünyadaki tek kızıl saçlı insan o değil ya. Ayrıca Yiğit onu öldüremez. Çağlar biraz abarttı sadece.' Diyerek kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Ama kızın saç toplama tarzı bile Sıla'nınkinin aynısıydı. Saç ortadan ikiye ayrılmış ve iki küçük topuz yapılmış...
Cesaretimi toplayıp yavaşça cesede yaklaştım. Bakışlarımı kızın kesik boğazından yüzüne doğru çevirmenle 'Sıla' diye çığlık atmam bir oldu. Bu... bu olamaz... Hayır! Yiğit böyle bir şey yapamaz. O böyle biri değil... Ama Çağlar'ın dedikleri eğer doğruysa... Aman Allah'ım! Bir dakika, Yiğit'i dün çağırdığımda önemli bir işinin olduğunu söylemişti ve gelemeyeceğini söylemişti. Yoksa önemli işi...
Bacaklarımda daha fazla beni taşıyacak güç kalmamıştı ve deli gibi titriyorlardı. Sadece bacaklarım değil tüm vücudum korkudan titriyordu. Durum böyle olunca daha fazla ayakta duramadım ve kendimi çimenlerin üstüne bırakıverdim.
Ben öylece Sıla'nın cansız bedenine bakarken Emre'nin sesi duyuldu.
"Rana nerdesin kızım ya? Kayıp mı oldun ne oldu?" Emre'nin sesini duysamda cevap veremedim. Hâlâ gözümü bile kırpmadan Sıla'ya bakıyordum. Emre biraz daha yaklaşmıştı ama tepki vermediğine göre Sıla'yı fark etmemişti.
Bir süre bana baktı, bir şeyler söyledi ama benim ona değilde sürekli yere baktığımı görünce o da yere baktı ve "O ne be!" deyip birkaç adım geri attı. Normal bir zamanda olsaydık bu haline gülerdim ama şu an yapabildiğim tek şey öylece Sıla'ya bakmaktı.
İkimizde bir süre öylece durduk. Emre benden önce kendini toparladı ve cesedin yanından yavaş adımlarla geçerek yanıma geldi ve beni ayağa kaldırdı.
"Sı...Sıla..." diyebilirim sadece fısıltıyla.
"Ra...Rana, hadi annenlere söyleyelim. Daha fazla bakma şuna." Dedi Emre ve beni çekiştirerek Sıla'nın cansız bedeninden uzaklaştırdı.
Annemlerin yanına gittiğimizde, tek kelime etmeden Emre'yle birbirimize bakıyorduk. İkimizde gördüğümüz şeyi annemlere nasıl anlatacağımızı düşünüyorduk. Biz öyle kara kara düşünürken, annem bir şey anlatmaya çalıştığımızı anlamış olacak ki :
"Çocuklar bir sıkıntınız mı var? Sanki bir şey söyleyecekmişte, nasıl söyleyeceğinizi bilemiyormuşsunuz gibi duruyorsunuz." dedi.
Tebrikler anne yine aklımı okudun! Emre bana ufak bir bakış attı. Bende ona 'ben söyleyemem' bakışı atınca Emre derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.
"Me...Melek teyze, biz... biz, Bi...bir ce...ceset gördük." dedi kekeleyerek. Annemin yüzündeki gülümseme aniden soldu ve telaşla :
"Emre yavrum ne diyorsun sen? Ne cesedi?" dedi.
"Melek teyze, ger...gerçekten gördük. Ha...hatta ö...öldürülen kişi bizim sınıftan..." Emre böyle konuşurken annemde elini ağzına bastırmış öylece duruyordu. Babamda en az annem kadar şaşkındı ama kendini çabuk toparladı ve konuşmaya başladı :
"Hemen polisi arayalım. Nerde gördünüz?" dedi cebindeki telefonu çıkarmaya çalışırken.
"Kahretsin telefon çekmiyor. Sizde bir deneyin telefonunuz çekerse hemen polisi arayalım ." Babamın bu sözü üzerine bizde hemen telefonlarımıza uzandık. Benim telefonumun birkaç dişi çekiyordu.
Konuşamayacak bir durumda olduğum için telefonu babama uzattım. Babam polise yerimizi söyledikten sonra bizde cesedin olduğu yere gittik.
Polisler geldiğinde bazıları bize sorular sorarken bazılarıda otopsiyle uğraşıyorlardı. Nasıl gördüğümü, ne zaman gördüğümü ve bunun gibi bir ton soruyu tek tek cevapladım. Ama Yiğit'le ilgili bir şey söylememiştim ne de olsa kesin bir şey yoktu ortada.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefretin Bedeli
RomansaBüyük bir nefret ve alınması gereken bir intikam... İntikam için oynanan iğrenç oyunlar... Oyunlardan habersiz masum bir kız... Oyunu kazanan kim olacak ?