Yine bir gece bölümüyle gelmiş bulunuyorum. Herkese iyi okumalar 😊 Bu arada hikaue hakkındaki fikir ve yorumlarınızı da merak ediyoum gercekten.
5.Bölüm
Fiona Eire'nin kendisine getirdiği krem ve mürdüm renginden oluşan iki parçalı elbise üzerinde ayna karşısında dikilirken asil bir hanımefendi gibi gözüktüğünü görerek şaşırdı. Elbisenin mürdüm rengi kumaşı sarı saçlarıyla çok hoş gözüküyordu. Elbisenin yaka kısmındaki taş işlemelerse ayrı bir guzeldi.
"Çok güzel gözüküyorsunuz," dedi Eire, Fiona'nın saçlarını taramayı bitirdikten sonra. Fiona gerginliğini saklamak için gülümsemeye çalıştı.
"Sanırım artık Prens'in huzuruna çıkabilirim."
Prens Oswulf otuzlu yaşlarının ortalarında, beyaz tenli, kuzguni renk saçlara ve neredeyse siyah denebilecek kadar koyu renk gözlere sahip heybetli bir adamdı. Kralın vekili olarak oturduğu tahtta öyle otoriter bir görüntüsü vardı ki Fiona kabul salonunda bulunan herkesin Prens'ten korktuğunu anlamıştı. Bunu fark etmek kendisinin de korkmasına neden oldu.
"İyi olmanıza çok sevindim." Diyen Prens'e tedirginlikle bakıyordu istemeden de olsa. Ağzından çıkacak her kelimeye dikkat etmesi gerektiğini hissediyordu.
"Teşekkür ederim Lordum" derken hayatında ilk kez reverans yaparak selam verdi. Bir kralın ya da prensin karşısında nasıl davranması gerektiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Neyse ki salona girdiği an kendisinden önce Prens'i selamlayanları görerek reverans yapması gerektiğini hatırlayabilmişti.
"Lütfen bana isminizi bahşedin Leydim," derken sesi sanki salonda kendisinden başka kimse yokmuşcasına baskın, belirgin ve otoriterdi.
"İsmim Fiona Evans," dedi Fiona. "Bu sabah beni bulmasaydınız soğuktan donarak ölebilirdim. Size hayatımı borçluyum Lordum," dedi sesine mahcup bir ton vererek.
"Topraklarımda olan herkesin güvenliğinden ben sorumluyum Leydi Evans. Kendinizi iyi hissetmenize çok memnun oldum." Diyen Prens tahtan kalkıp basamaklardan aşağı indi ve Fiona'nın yanına geldi.
"Şu andan itibaren benim misafirimsiniz. Lütfen sohbetimize terasta devam edelim," derken elini 'buyrun' dercesine salonun geniş pencerelerine doğru yöneltti. Fiona'da Prens'le birlikte kabul salonuna ait olan ve meşalelerle aydınlatılmış terasa doğru yürüdü.
Teras tüm kalenin denize bakan kısmını ve sahili tepeden görebilen bir konumdaydı. Hava kararmış, batan Güneşin ardında ufuk çizgisi üzerinde çok zayıf ve birkaç dakika sonra kaybolacak bir kızıllık bırakmıştı.
"Manzara çok güzel" diye fısıldadı Fiona kendine engel olamayarak. Hava serin olmasına rağmen gergin olduğundan olsa gerek üşümüyordu. Eire'nin verdiği yün şalı omuzlarına atmak yeterli olmuştu.
"Gündüz gözüyle çok daha güzeldir." Diye onayladı Prens Oswulf. "İzninizle size bazı sorular sormak istiyorumm,"
"Elbette," diyen Fiona yutkunmak zorunda kaldı.
"Northumbria halkından olmadığınızı düşünüyorum ve bu sabah sahilde neden o halde olduğunuzu merak ediyorum. Saldırıya mı uğradınız?"
"Aslında Lordum, Cornwall Krallığı'nda yaşıyordum." Diye söze başladı Fiona. Bilerek Northumbria'a uzak bir yer seçmiş, böylesinin daha güvenli olduğunu düşünmüştü. Tabi tarih bilgilerini de kafasında iyice yoklaması gerekmişti bunun için.
"Bu kadar uzakta ne işiniz var?" diye soran Prens şaşırmıştı.
"Babam hatrı sayılır bir tüccardı Lordum. Normandiya ile ticaret yapardı. Aynı zamanda iyi bir denizciydi de. Zaman zaman yolculuklarda bende ona katılırdım. Son seferinde yine malları gemimize yükletip Normandiya'ya doğru yola çıkmıştık ancak fırtına çıktı." Fiona başını eğerek yüzüne üzgün bir ifade koymaya çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK'A YOLCULUK (Devam Ediyor)
Historical FictionMitoloji #1 Tarihi Kurgu #5 Fiona Evans yirmi altı yaşında, yönetici asistanı olarak çalışan ve hayat zevklerini aldığı maaşa bağlı olarak şekillendirmek zorunda olan genç bir kadındır. Büyük annesinden kalan miras sonrası dört yıldır aynı pozisyond...