4.Bölüm
Fiona dün gecenin bölük pörçük anılarıyla yavaş yavaş uyanmaya çalışırken hiç olmadığı kadar üşüdüğünü hissetti. Birbirine çarpan dalga seslerini duyduğunda gözünü araladı ve önünde flu bir halde uçsuz bucaksız mavilik bir mavilik belirdi. 'Sahilde mi uyudum yoksa?' diye sordu kendi kendine.
Buz gibi soğuk dalgaların yer yer çıplak bacaklarını dövdüğünü fark ettiğinde neredeyse soğuktan uyuşmuş olduğunu hissetti. Parmaklarının altındaki kum bile sanki buz tutmuş gibi soguktu.
Kıpırdamaya çalıştığında vücudundaki tüm kemiklerin agrıdığını hissetti. Gece burada uyuyakaldıysa saatlerce üzerine yağmur yağmış olmalıydı. Bir an önce eve gidip ısınması, hatta belki de doktora görünmesi gerekiyordu. Tanrı aşkına neden kimse onu sahilde bulmamıştı?"İyi misiniz?" diye soran bir ses duyduğunda belki biraz daha zaman geçmişti. Gözlerini kırpıştırdığında bir karaltının ona doğru eğildiğini fark etti ama lanet olsun ki gözleri acıyordu ve göz kapaklarını yeteri kadar açık tutamıyordu.
"Beni duyabiliyor musunuz?" diye sordu aynı ses.
"Üşüyorum" diyen Fiona'nın görüntüsü biraz daha netleşmeye başlamıştı.
Adam giydiği pelerini çıkarıp Fiona'nın üzerine örttüğünde Fiona adamın neden pelerin giydiğine dair bir sorgulamada bulunacak halde değildi. Bunun aksine sıcak pelerine sıkıca sarınırken sadece minnettarlık hissetti.
"Teşekkür ederim" diye mırıldandı ancak sesi öyle zayıf çıkmıştı ki adamın duyup duymadığından emin olamadı. Zaten hemen ardından bilinci yine derinle dalıp gitti.
Ne kadar süre geçtiğini bilemediği bir vakitte tekrar kendine gelmeye başladı Fiona. Bu kez bir atın üzerinde dört nala gidiyordu ve arkasında belinden sıkıca kavramış yabancı adam vardı. Hırçın dalgalar sol taraflarında kalırken bir kaleye doğru ilerlediklerini fark etti. Kale deniz kıyısında gittikçe yüklselen falezlerin tepesindeydi. Fiona bu kaleyi ilk defa görmesine rağmen bir yerden tanıdık geldiğini düşündü ancak kafa yoracak halde değildi. Yüzüne çarpan ve sanki iğneler batıyormuş gibi hissettiren acı rüzgar o an için çok daha büyük bir problemdi Fiona için. Yüzünü olabildiğince eğerek rüzgardan korumaya çalıştı.
Bir süre sonra kale gittikçe büyümeye başarken Fiona'nin bilinci de kendine gelmeye başladı. Bir at üzerinde kaleye götürülmesi hiç mantıklı değildi. Onu bulan adam hastaneye götürmeliydi değil mi?
Karşısındaki kale görkemli görünüşüyle gerçeklik kazandığında şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı neredeyde. Duyduğu boru sesi hayal degildi. Öten borunun ardından kalenin devasa demir mazgallardan oluşan kapısı yukarı doğru kalktığında ve üzerleri zırhlı askerler görünmeye başladığında çığlık atmak istedi. Birisi ona kamera şakası yapıyor olmalıydı değil mi?
Kapıdan geçip toprak yolda ilerleyerek kale içindeki daha kalabalık bir meydana geldiklerinde arkasındaki adam atı durdurup indi. Çevrelerinde toplanan insanları gördükçe Fiona başının dönmeye başladığını hissetti. Bir çoğu askerdi ve zırh giyiyorlardı. Zırh! Kalan kısmı ise keçe gibi kalın ve eski kıyafetler giyen insanlardı. Sanki tarihi bir film setine düşmüş gibi!
"İnmeyi düşünmüyor musunuz?" diye soran kişiye baktı. Kendisini bulup kaleye getiren adamdı bu ve şimdi elini ona uzatmış atın üzerinden inmesi için yardım sunuyordu. Ve bu adamın diğer insanlardan farklı olarak daha kaliteli ve gösterişli giyinmiş olduğunu fark etti o an. Başka seçeneği olmayarak uzatılan elden destek alıp kendini atın üzerinden kaydırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK'A YOLCULUK (Devam Ediyor)
Historical FictionMitoloji #1 Tarihi Kurgu #5 Fiona Evans yirmi altı yaşında, yönetici asistanı olarak çalışan ve hayat zevklerini aldığı maaşa bağlı olarak şekillendirmek zorunda olan genç bir kadındır. Büyük annesinden kalan miras sonrası dört yıldır aynı pozisyond...