28.Bölüm
Henüz daha ilk satırı okuyabilmiş olan Lucy'nin kalbi hızla çarpmaya başlamıştı bile. Elleri titremeye başlamış, kağıt üzerindeki yazılar bulanıklaşmıştı ancak görüyordu işte, orada kendi adı yazıyordu; Lucy Graham! Gözlerini yumdu, birkaç derin nefes aldı ve tekrar açtı. Değişen bir şey yoktu, ismi hala oradaydı.
Kağıdı dikkatlice sehpanın üzerine bıraktı ve titreyen ellerini birbirine bastırdı. Sakin olması gerekiyordu çünkü görünüşe göre okunacak çok şey vardı. En baştan başladı.“Bu mektubu aslında hiç okuyamayacağını bildiğim, en yakın arkadaşım Lucy Graham'a yazıyorum. Başıma neler geldiğini hayatta asla tahmin edemezsin... Çok uzaklardayım Lucy, hem de çok. Kulağa çılgınca geldiğinin farkındayım ancak başıma bu inanılmaz olay geldi, artık 21. Yüzyılda değil 8. Yüzyıldayım. Bu satırları Walkworth Kalesi'nde yazıyorum, burayı biliyorsun değil mi? Büyükannemin evinde geçirdiğimiz yazı ve oradaki kaleyi hatırlıyorsun değil mi?Hani büyük bir kısmı yıkılmış ve harabe halinde olan... İşte tam da oradayım. Aslında ne kadar görkemli olduğunu görebilmeni isterdim. ”
Lucy okumaya ara verip küçük oturma odasının penceresine ilerledi ve perdeyi ardına kadar açtı. İleride, bir yanını öfkeli dalgarın dövdüğü kayaların oluşturduğu tepenin üzerinde Walkworth kalesinin harabeleri görünüyordu. Şimdilerde tarihi sit alanı olarak koruma altında olan bir yerdi burası.
'Tanrım sen aklımı koru' diye düşündü Lucy. 'Tüm bunlar nasıl oldu böyle?'
Bir yandan aslında sevinmişti çünkü artık arkadaşının ölmediğini ya da zarar görmediğini biliyordu. Ancak bu okuduğu satırlara kimse inanmazdı. Hiç kimse!
Kendisinin dahi inanası gelmiyordu. Ama geeçekti işte. Bulduğu sandık, kağıtlar, yazılanlar...Usulca dönüp tekrar kanepeye oturdu ve Fiona'nın ona daha neler yazdığını okumaya devam etti.
“Bu satırları hiçbir zaman okuyamayacağını biliyorum ama yazmak zorundayım Lucy. Birilerine anlatmaya ihtiyacım var. Sıradan bir insan olarak hayat sürerken önce Ortaçağ da bir leydi oldum, sonrasında cadılıkla suçlanıp ölüme mahkum edildim, ardından Vikingler tarafından esir alınıp İskandinavya'ya götürüldüm, bir Viking komutanı ile rızam dışı evlenmek zorunda kaldım ve şu anda ise Northumbria Kraliçesiyim. Tüm bunlara inanabiliyor musun? Nasıl diye soruyorsun değil mi? Hepsini bir bir anlatacağım...”
***
Lucy sırt çantasına aldığı mektuplarla birlikte Northumberland şehir merkezine yol alırken aklında hala okuduğu satırlar vardı. Okuduğu her satırla birlikte daha da şaşkına dönmüş, aklı karman çorman olmuştu.
“Sana kocam Arven'den bahsedeyim. Sanırım buradaki hem en büyük şansım, hem de en büyük sınavım. Beni cadılıkla suçlayan Ortaçağ Katolikleri'nin elinden kurtarıp kendi yurduna, İskandinavya'ya götüren bir güçlü bir Viking komutanı. Şimdi ise Northumbria Kralı. Çok şey yaşandı Lucy... Ona aşık olarak evlenmedim, bu diyarda aşkın anlamı bizim bildiğimizden çok daha farklı. Evlendim çünkü mecburdum, bu dünyada beni koruyabilecek tek kişi oydu. Sonrasında sevdim de. Çok sevdim...Tanrı beni onun uğruna yaptığım şeylerden dolayı affetsin...”
Lucy bir eliyle direksiyonu kontrol ederken diğer eliyle alnında biriken teri sildi. Sıcak değildi ancak düşünceleri onu boğuyordu. Fiona neler yaşamıştı öyle? Okuduğu her satır için saatlerce açıklama dinleyebilirdi. Nasıl olmuştu da Fiona gibi bir insan cadılıkla suçlanmıştı aklı almıyordu. Peki ya barbar bir Viking ile evlenmesi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK'A YOLCULUK (Devam Ediyor)
Ficción históricaMitoloji #1 Tarihi Kurgu #5 Fiona Evans yirmi altı yaşında, yönetici asistanı olarak çalışan ve hayat zevklerini aldığı maaşa bağlı olarak şekillendirmek zorunda olan genç bir kadındır. Büyük annesinden kalan miras sonrası dört yıldır aynı pozisyond...