Sesin sahibi tanıdıktı ama nereden?
"Ece?" Şaşkın bakışları üzerimdeydi. "Kızım senin burada ne işin var?" dedi. "Hüsnü asıl senin burada ne işin var?" Yandaki adamlar bizden daha şaşkındı.
"Karabela Abi siz tanışıyor musunuz?" Şaşkınca ağzımı açtım.
"KArabela mı?"
"E... Evet de... Senin kolun kanıyor...." dedi. Evet kolum cidden acıyordu. Yanıma yaklaşıp, "koluna ne oldu?" dedi. Arkadaki ayıyı gösterip:
"Şu ırz düşmanından kaçmaya çalışırken oldu." dedim. Hüsnü sert bir şekilde ona baktı. Sakin duruyordu ama bir anda adamın suratına yumruğu çaktı. "Lan sen kimsin ayı? Sen kendini ne zannediyorsun orospu çocuğu. Ulan İbne..." ve evet bunun gibi bir takım tatlı sözler ediyordu. Tabi ona vurduğu yumruklardan bahsetmiyordum da.
Ayıyla işi bittiğinde daha doğrusu ayının işi bittiğinde bana döndü. "Gel benim odama geçelim, kolunu pansuman ederiz." dedi. Bende onunla beraber gittim.
Odam dediği yer bildiğin ahır gibi bir yerde. Sanırım milleti dövmek ya da binimum başka amaçlar için kullanılıyordu. Ama anlayamadığım şey yerdeki samanlarda.
"Hüsnü burada niye saman var. Tamam kapıdakiler inek ama bunlarla beslendiklerini de sanmıyorum." dedim. Suratında çarpık bir gülüş oldu. "Tıpkı eskiden olduğu gibi hala çok komikssin Ece(!)" dedi. Ben de çarpık bir şekilde gülüp "evet canım öyleyimdir(!)" dedim.
"Samanlı Karabela ismini duymadın mı hiç?"
"Karabelayı duydum ama en yakın arkadaşımın samanlı karabela oldduğunu unuttuğunu sanmıyordum" dedim.
"Bende senin REcep'in kızı olduğunu sanmıyordum." dedi ve ezca dolabından "yuh ecza dolabınız mı var lan?" sargı bezi alıp yanıma geldi. "Arada lazım oluyor diiye hazırladık. Malum bizim işler... Bu arada olanlar için üzgünüm." Sesi gerçekten üzgün çıkıyordu. "Merak etme ben artık o eski küçük kız değilim kendimi koruyabiliyorum." Hüsnü benden yaklaşık 8 yaş büyüktü. Küçükken babamın alacaklıların kaçtığımda beni o kurtarırdı. Uzun bir ara görüşemesekte hala birbirimizin en yakın arkadaşlarıydık. "Farkındayıım gerçekten büyümüşsün ve hala baban yüzünden başın derde giriyor." Dalga alarak:
"Yine de dünyanın en kötü babası sayılmaz." dedim ve yalancı bir gülümseme koydum suratıma.
"Haklısın benimkisi çok mju iyidi sanki? Her gece içip içip millete olan sinirini bizi döverek geçirirdi." dedi. Onu üzmek istemiyordum. Biraz gülmesi gerekti.
"Gördün mü bak? Sana onun dünyanın en kötü babası olmadığını söylemiştim. Benimkisi en azında alacaklıları döverdi. Malum bizim alacaklılar da eksilmedi için hiç siniri kalmazdı şeker gibi olurdu." O da gülmeye başladı.
"Ah! Sen ve Polyanna'lığın. Ama bazen olmayacak dualar ediyorsun." Evet kesinlikle böyle aptal bir huyum vardı. Kesinlikle olmayacak dualar ediyordum. Hatta belki Caner de onlardandı...
"Evet haklısın. Sen gittiğinde de döneceğini beklemiştim mesela. Sen dönersin diye dua etmeye başlamıştım." O gittiğinde 15 yaşındaydım ve o zamandan sonra artık kendi başımın çaresine bakmaya başlamıştım. Artık ne babam kalmıştı ne de o. Peşime düşen alacaklılarla benim ilgilenmem gerekiyordu.
"Gitmek zorundaydım."
"Biliyorum tabi. Babam da gitmek zorundaydı ama bir tek ben kalmak zorundaydım." Kolumu sardıktan sonra gözlerimin içine baktı. "Üzgünüm." dedi. Küçükken bu bakışlarına aşık olmuştum. Benden büyük olması umrumdda değildi. Zaten hangi kız kendini koruyan ve böyle bakan birine aşık olmazdı ki.
"Ee.. Sen ne yaptın? Nasıl Karabela oldun?" dedim. Konuyu değiştirmek istercesine. O "boşver, kasvetli konular." dedi. "En azından burada niye saman olduğunu söyle."
"He! O konu mu? O şey ya..."
"Ne ya?"
"Küçükken bana diklenen bir çocuk vardı. Malum içkicibabanın oğlu olmak kolay değil... Bu çocukta bana sataşırdı. Benden biraz büyüktü mahallenin çocuklarrını da alır beni döverlerdi."
"Ee..."
"İşte dövdükten sonra da hani şu meşhur Hüsnü türküsü var ya onu söylerlerdi."
"Hangisi?"
"Hani Hüsnü der, saman der..."
"Yok Valla çıkaramadım."
" Hani samanı der, Hüsnü der.." Türküyüü çıkarmıştımama bilerek böyle davranıyordum. Bu türküye gıcık olduğunu biliyordum.
"Yahu yok mu işte 'samanlıktan kaldıramadın samanı da Hüsnü...' diye"
"Yok ya Hüsnü tam çıkaramadım, sen böyle düz söyleyince anlamadım. Sen havasına gir havasına..." dedim ama sonunda dayanamayıp gülmeye başladım. Hüsnü de durumu anladı.
"Ben giricem şimdi havasına... Havasına!"
"Hahhahah! Yedin ama."
"Hığğh! Çok komik."
"Ya tamam surat asma ne olmuş bu türkücü çocuğa? Ya tamam hadi anlat işte." Bu biraz surat astı ama sonra anlatmaya devam etti.
"Ya işte ben de Karabela olunca bunu getirttim bu depoya. Yere de önceden saman döktürtdüm. 'Lan kimmiş samanı kaldıramayan' diyerek..."
"Ee.."
"E işte adım ondan sonra samancı karabela oldu. Aslında tek seferlikti ama sonra namım öyle kalınca ben de her defa saman döktürmeye başladım."
"Ya uff! Onu demiyorum. ADama ne oldu?"
"Ha! O mu ne olabilir? Burada siktim onu?"
"Siktin mi? Nasıl yani sen gay misin?" Suratı bozuldu.
"Ece siktirtme belanı. 'siktim' dediysem lafın gelişi dövdüm anlamında yani."
"Ha!"
"Ha! Tabi mal." Biz konuşurken biri içeri girdi.
"Karabela Abi."
"Ne var lan?"
"Abi Rüstem dışında ablanın fidyesi için enişteye de gitmiştik ya hani." Enişteye mi? Yani Caner'e mi?
"Abi parayı vermem demiş. 'Ona inanmıyorum ne hali varsa görsün' demiş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İYİ AİLE Gelini (!) ...
DragosteKocasına ilk görüşte aşık olan bir kadın. Her zaman boşanmayı düşleyen çapkın bir adam. Ama karısı herkesin gözünde mükemmel bir eş. Anlayışlı, sabırlı iyi kalpli, iyi bir ev hanımı, güzel bir kadın. STOP! Bazı şeyler yanlış. Öncelikle sevgili ge...