Yüreği çöl olan bir kız ne kadar savaşabilirdi o gece?
Yavaşça yerinden doğruldu, yine sıkılmaya başlamıştı. Bir şeyler yine canını sıkmaya çalışıyordu ama ne olduğunu bir türlü kestiremiyordu. Kardeşinin yanına gittiğinde telefonla uğraştığını gördü ve onu rahatsız etmekten vazgeçip balkona çıktı. Kollarını havaya kaldırıp gerinerek güneşe selam verdi. Yaz sıcağından kaçmak için gelmişti buraya ama şimdiden sıkılmaya başlamıştı. Çam ağaçlarına bakarken uzaktan el sallayan birini gördü. Sıkkınlıkla kafasını eğerek selam verdi, her ne kadar konuşmak istemese de.
"Selam" dedi çocuk 32 dişini göstererek. "Neden bu kadar yavşak?" diye düşündü kız. Basitliğe karşı her zaman alerjisi olduğunu düşünmüştü. Pürlerden çıkan sesler bile çocuktan dolayı kulağını cırmalıyordu sanki. Fazla duraksadığının farkına vararak zoraki gülümsemesini yüzüne yerleştirdi.
"Merhaba" diye cevapladı. Lafın daha fazla uzamasını istemediği için kafasını eve doğru çevirip meşgul görünmeye çalıştı ama çocuğu tanıyorsa eğer kolay kolay gitmeyeceği kesin bir şeydi. Kardeşi Eda'ya seslenmek geldi aklından ama duyduğu ses çok geç kaldığını söylüyordu ona.
"Bu akşam gelecek misin?" deyince mecburen kafasını döndürüp çocuğa keskin bir bakış attı. Neden hala gitmiyordu ki?
"Belki, bilmiyorum. Kardeşimi tek bırakmak istemiyorum biliyorsun korkuyor" deyip istem dışı gerçekten güldü. Gülümsemesinin nedeni kardeşinin partide anlatılan hikayelerden ve karanlıktan korkuyor olmasıydı.
"Anladım, onu da getir diyeceğim ama biliyorum Eda'yı az çok. Neyse o zaman" deyip dudaklarını tek çizgi haline getirdi. Tatlı çocuktu aslında ama ilgi alanına girmeyen şey erkeklerdi onun için. Yavaşça başını sallayıp içinden gitmesi için dua ediyordu ama çocuk ağzını açıp kapatıyordu. Bir şey söylemek istediği ve çekindiği belliydi.
"Iı, şey. Yürüyelim mi biraz?" deyince içten içe küfür etti Kız. Nereden buluyorlardı bu samimiyeti. Daha dört defa gitmişti gece grubuna ve öyle hiçbir erkekle bu kadar samimi olacak kadar doğru düzgün konuşmamıştı, tabi kendine yaklaşanlar dışında.
"Pek iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum" deyip başından savmak istediyse de çocuk hala gülümsemesinden ödün vermiyordu.
"Hadi ama çok sürmez" deyince kaşlarını çatmamaya çalışarak yüzünü buruşturdu. "Yavşak" dedi içinden. Kafasını tamam anlamında sallayıp içeriye girdi. Eda'nın yanına gidince, kardeşi ona göz kırptı.
"Demek Can abiyle yürüyüş yapacaksın ha, okey" deyince ona ayağındaki terliğini fırlattı. Cevap vermeye tenezzül etmeden üzerine kalın örme mavi bir ceket alıp aşağı kata geçti. Ayağına da yürüyüş ayakkabısını geçirdikten sonra Can'ın yanına gitti. Elini uzatarak tokalaşmak isteyen Can'dan şimdiden sıkılmıştı. Sıkılmak bu kadar kolay olmamalıydı.
"Hoş geldin" diyerek elini sıktı. Bir erkek bir kadın elini uzatmadığı sürece ona el uzatmamalı, bu bir saygısızlıktır ve görgü kurallarında böyle geçer.
Yürümeye başlayınca çok uzaklaşmamak için anlaşmışlardı, anlattıkları korku dolu hikayelere pek inanmasa da yine de insanın içinde bir ürperti bırakıyordu. Can kendi hayatını anlatırken o kadar zevk alıyordu ki bir an neden kendi hayatından sıkıldığını anlamıştı kız. Çünkü kendi hayatını sevmiyordu, sevgiyi yaşamıyordu. Usulca, içten içe ona kızgınlık hissetti. Yalnızlığı bu yüzden seviyordu aslında yalandan gülümsemeler artık yormaya başlayınca yalnızlığı seçer olmuştu. Ellerini örme ceketinin cebine koyup düşüncelerine dalmaktan korksa da yanındaki çocuk halinden memnun bir şekilde yürümeye ve konuşmaya devam ediyordu. Şuan burada olmamalıydı, eve dönüp çizmeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANLIŞ KİŞİ
Teen FictionBir gece kan yağmuruyla yolculamıştı kendini, sallanıyordu denizde sandal gibi. Durmadan sesleniyordu geçmişi, sesleniyor ve yapışıyordu yakasına. Beklemek zorunda kalmıştı üstüne inciler gibi yapışmış kurtlardan kurtulmak için. Yaralarını açmaları...