6.GÜN

150 72 16
                                    

Tarih: 13.03.2018

 "Hiç geçmeyen acılar var. Gülerken yüzünü kapatma görmediğim açılar var." ~Rope~

   Yine öğle vakti ve ben yine okulun arkasındaki aynı bankta oturuyorum. Yüzünü gülerken gördüğüm o anlarda, canım artık eskisi kadar çok yanmıyor. Ayrılalı 16 gün geçti ve Ben artık dayanamadığım günlerin 6.'sındayım. Hep daha fazlasını istiyor canım bu günlerde. Sınırlarımı öğrenmek istiyorum. Ölü bir insanın neler yapabileceğine şahit olacaksınız! Ama sen yokken her şey çok daha zor. Yüzümün gülmediği zamanlarda insanlarla uğraşmak çok daha zor. Tüm bu yükümlülükler... Tüm bu sorumluluklar... Sen yokken çekilmez oluyorlar. Rüzgar çok daha sert esiyormuş mesela sen yokken. Bunu ayrılığımızın ertesi öğrenmem çok kötü oldu ama, olsun.

     Seviyorken ayrılmak zorunda mıydık? Savaşsak daha acısız bir ölüm olurdu belki. Neyse işte zaman bir şekilde geçiyor falan ama, şimdilerde daha bir içten kokluyorum bana hediye ettiğin atkıyı. Kendi ellerinle ördüğün o atkı...  Değerini bilebilseydim keşke. Ama şimdi hiç olmayacak mısın? Birkaç ay sonra bile, koklayamayacak mıyım seni?

    Okşayamayacak mıyım saçlarını? Olsun. Hep daha fazlasını istiyorum ben. Daha çok karşıma çık. Daha çok umursama. Beni görünce yüzünü ekşit. Alışamayacaksam da yokluğuna, hiç azalmayacaksa da acılarım ben daha fazlasını istiyorum.

    Hiçbir zaman kurtulamayacağım bu durumdan.İntihar etmeyi kendime yasaklıyorum. Hatta beni mutlu görmesini de sağlayabilirim. Unutmuş beni deyip gönül rahatlığıyla hayatına devam eder. Ne acıtabilir ki canımı en çok? Bu cehennemde yandığımı görmüyorlar. İşlerine telaşla koşuyorlar, bu dünyada sıkışmış kalmış olan insanlar.

     Bazen beynimi oyalamak için böyle yazılar yazıyorum. Bazen konuşup kelimeler kusuyorum. Şu bir şeyler öğrendikten sonra öğrendiklerini başkalarına anlatarak yaşayanlar var ya, kopsa dilleri de konuşamasalar; fazla uzun sürmez intiharları. Aşkımı hafife almamalıydın.

     Belki ben de bir şeyler öğrenip bu konuları düşünmemek için uğraşmalıyım. Ama her şey çok yorucu. Her şey çok boş bu günlerde. "Sen doldur o zaman." diyecek olan edebiyat öğretmenim... Senin de amına koyayım, diğerlerinin de.

     Evet, dayanmak zor. Benim için imkansız belki. Ama her geçen saniye işime yarıyor. Her geçen saniye zorlaşsa da dayanmak... Ama ben hep fazlasını istiyorum. Mesela dün karanlık korkuma inat; gece girdiğim karanlık odada, başım dik ve sinirli bir şekilde şeytanı karşıma çağırdım. "Gelsene lan! Göster kendini! Görelim şu iblisi." dedim. Gelmedi. Oysaki ben şaka yapmıyordum.

    Hiçbir şeyden korkum yok artık. Kaybedecek bir şeyi olmayan ölünün, korkusu da kalmıyor.

    Bazen tekrar korkmaya başlasam da yakında tamamen kaybederim bütün endişelerimi. Sıradaki deney yükseklik. Çıkacağım yüksek yerde bekleyeceğim yalnız başıma. Atlarsam hiç şaşırmayın. Arkamda üzerine mavi balina çizilmiş bir kağıt bırakırım belki. Arkamdan insanların saçma sapan tahminler yürüttüğünü izlemek çok zevkli olur.

    Neyse işte... Çok soğuk esiyor rüzgar. Yine ruhum dondu. Okulun içine girerim şimdi. Yine gelmedin yanıma. Kim bilir saat kaç oldu? Yarın sabah olmayacağım okulda. Biraz içeceğiz arkadaşlarla. Öğlen ziyaretine gelirim. Ve satranç tahtası şeklinde boyanmış betona göz yaşlarımı dökerim. Mezarına çiçekler bırakırım. Sarhoş kafayla da olmayışını anlatırım.  Bir aksilik olmazsa...

   Çok titriyorum. Daha fazla yazamayacağım. İçeri geçmeliyim. Hoşçakal!

 Hoşçakal!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
MİSERİCORDİA  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin