Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
KAZADAN İKİ GÜN ÖNCE
Yavuz Bahar'dan uzaklaştıktan sonra arabasına atlamış ve babasının emri üzere eve gitmişti. Bütün yol boyunca tek aklında olan Bahar'ın gülünce kısılan gözleri ve o dünyalara beden gülümsemesi olmuştu.
Bahar'ı seviyordu. Artık bu oyunlara karşı koyacak kadar, her şeyten vazgeçecek kadar seviyordu Bahar'ı. Kararlıydı. Babasına gidecek ve Bahar'ı sevdiğini söyleyecekti. Merve ile büyük bir oyuna dahil olmaktan çekilecekti. Gerekirse aç, evsiz kalacaktı ama yine de Bahar'la kavuşacaktı. Her şeyden vazgeçmesi gerekse bile.
Arabadan inip, kapıları kitledi. Derin bir nefes aldı sadece. Teselliye ihtiyacı yoktu. Ciğerlerini dolduracak oksijene ve güçlü durabilecek bir kişiliğe, babasına karşın öreceği aşk duvarının temeli için güce ihtiyacı vardı.
Kapıyı kendi anahtarları ile açıp, içeriğe geçti. Hizmetçi Yavuz'un paltosunu almak istedi ama genç adam izin vermedi. Zaten diyeceğini diyip, sonra gideceği için gerek yoktu. Hizmetçinin gösterişi ile misafir odasına doğru ilerledi genç adam. Artık ayakları yere daha sağlam basıyordu.
"Baba!" dedi kollarını iki yana açıp,
"Beni özledin mi?" dedi dalga geçerek.
"Otur!" dedi Haluk buz gibi tonlamayla.
Yavuz kafa sallayıp, Haluk'un karşısındaki tekli koltuğa geçti. Omurgasını dikleştirip, ellerini kucağında birleştirerek babasının diyeceklerini dinlemeye başladı.
"Sen ne haltlar çevirdiğini sanıyorsun? Merve Saraçoğlu ile evleneceğini biliyorsun! O doktor müsveddesi ile ne işin var senin? Hemen kurtul ondan!" dedi Haluk.
"Hişş, doğru konuş, baba! Senin müsvedde dediğin kızı seviyorum ben! Bunu kabullensen iyi olur" dedi Yavuz dişlerini sıkarak.