Araz'ın Görüşünden
Olaylar kafamda şekillenmişti artık kaybettiğimi sandığım çocukluğumu da rahatlıkla hatıtlayabiliyordum.Başıma hiçbir ağrı girmeden,parçalar kendiliğinden ait olduğu yerde bütünleşiyordu.Tabii buna annemin büyük bir katkısı olmuştu.O kutuyu görmeseydim..
Dün sabah oturma odasına gittiğimde şöminenin üzerinde unutulmuş bir kutu gördüm.Evdeki çoğu eşyanın aksine kutu koyu renkte değildi.Hatta rengarenk bile denebilirdi.Tıpkı..bir çocuğun sahip olabileceği bir kutu gibi,günahlarla kirletilmemiş.Kutuya doğru ilerledim ve elime almadan önce birkaç saniye durup kutuyu inceledim.Ahşap kapağını yavaşça kaldırırken annemden haber var mı diye etrafa baktım.Bahçede olmalıydı.Peki bu kutunun burada ne işi vardı?İçindekileri çıkarıp koltuğa oturdum.Fotoğraf..Bir sürü fotoğraf.Hiçbirinin yüzü bana dönük değildi.Eski olduğu belli olan,kenarları sararmış fotoğrafın yüzünü çevirmeden önce arkasındaki dağılmış yazıyı okumaya çalıştım.Annemin el yazsını görünce bir anlığına kafam karıştı:
"Ares ve Alya.Çamlıkta.Türkiye"
Daha sonra fotoğrafı çevirip mutlu oldukları gözlerinin parlamasından bile anlaşılan iki çocukla karşılaştım.Uçlara doğru açılan,dalgalı,kahverengi saçlar..Belirginleşmiş bir gamze...Bu imkansız.Ben ve Alya..İmkansız.
Kapının kilidinin açıldığını duyunca fotoğrafları kutuya tekrar tıkıştırıp son baktığım fotoğrafı cebime koydum.Annem kaşlarını kaldırmış bana bakarken başımı iki yana sallayarak güneşin kızın saçlarıyla uyumunu düşüncelerimden çıkarmak istedim.Ben konuşmayınca annem sordu:
"Erkencisin?"
"Ben..Uyuyamadım."
Gözleri kutuya kaydı ve bir an gözlerinde bir gölge gördüğüme yemin edebilirdim.Başıyla kutunun olduğu tarafı işaret etti:
"İçine baktın mı?"
Bir an kararsız kaldım.Sonra bundan henüz ona bahsetmeme gerek olmadığına karar kıldım:
"Hayır.Önemli bir şey miydi?"
Gözlerini kısıp yüzümü inceledi.Sonucun olumlu olduğunu anlamıştım,şüphelenmedi.Hızlı adımlarla şömineye gidip kutuyu iki eliyle sıkı sıkı,saklamak istercesine tutarak evin arka tarafına yöneldi.Kutuyu görmemi istemiyor muydu?Kaybettiğimi,bir daha bulamayacağımı düşündüğüm çocukluğumu?Neden?
Koltuğa oturdum ve geri gelmesini bekledim ama gelmedi.Ben de en sonunda odama geri döndüm.Komodinimin üzerinde duran 'Savaş ve Barış' kitabını alıp tanıdık sayfalarda göz gezdirdim.Bu kitabı kaç kere okudum hatırlamıyorum...Rastgele bir sayfa açtım ve cebimdeki fotoğrafı çıkarıp arasında koydum.Tam okumayı düşünüyordum ki kapı çaldı.Annem olabilir mi?Belki de arka kapıdan tekrar bahçeye çıkmıştı ama düşününce saçma gedi.Acele etmeden kapıya doğru ilerledim ve seslendim:
"Kim o?"
Ses gelmedi.Kapının dürbününden baktım fakat her kimse sürprizi seviyordu.Saklanmış olmalıydı.Açtım ve açmamla kır saçlı,yaşlılığını ele veren hafif kırışıklıklarla 50 yaşlarında bir adam önüme zıpladı.Elindeki bir buket gülü uzatıyordu ki beni görünce bir an durup buketi arkasına sakladı.Sabırlı bir sesle sordum:
"Kime bakmıştınız?"
Adam boğazını temizleyerek konuşmadan önce beni uzun uzun inceledi.Bundan rahatsız olmaya başlamıştım ki konuşmaya başladı:
"Ben..Karlyn'i arıyordum fakat yanlış gelmiş ola-" Lafını kestim:
"Burada oturuyor." İçeri seslendim: "Annee??!" Bunu söylerken kafamı çevirmemiştim hatta tam aksine adamın gözlerinin içine bakıyordum.Vereceği tepkiyi izlemek istiyordum.'Annem' olduğunu duyunca gözleri faltaşı gibi açıldı.Tehditkar bir gülümseme gönderdim.Aslında...Bununla uğraşmak zorunda değilim.Arkasında sakladığı gül buketini işaret ettim:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serçe Parmak Sözü
Teen Fiction"Sana inanmıyorum Ares." "Söz veriyorum." Alışık olduğum o gamzeler yanağında yavaşça belirirken dudakları üste doğru kıvrıldı ve serçe parmağını uzattı: "Serçe parmak sözü mü?" "Serçe parmak sözü." Çocukluğunuzda hiç tutamadığınız sözler verdi...