-Buraya yazı yazmayı çok sevmem o yüzden kısa tutacağım:
En azından bölümü okuduğunuza dair bir beğeni veya yorum beni mutlu etmeye yetiyor fakat aksi takdirde yazmak hiç içimden gelmemekle birlikte final yapma olasılığını bile düşünüyorum.Tek söyleyebileceğim:Lütfen...
(Multimedia'da Araz var.)
--------
Araz'ın Görüşünden
Cevap vermemi beklemeden ayağa kalktı.Ben bile kendimi zar zor alıştırırken ne diyebilirdim ki?'Gitme' gibi bir seçeneğim yoktu.Çantasını alıp kapıya ilerledi.Daha sonra başını hafifçe yana çevirdi ama yüzüme bakmadı.
"Tek bir soru.Bunca zamandır biliyor muydun?" Tereddüt etmeden cevapladım:
"Tabii ki hayır.Dün sabah buldum bu fotoğrafı.Bilmiyordum." Ona bakamıyordum.Aslında şu an yaptığım bencillikti.Muhtemelen beni bir daha görmek istemeyecektive ben ona son bir defa bakabilmek yerine belirsiz bir sebepten dolayı ortaya çıkan utancımı yaşıyordum.Kapının açılma sesiyle kendime geldim.Kelimeleri zorlukla seçtim:
"Bir daha görüşecek miyiz?" Bakışlarımı yerden kaldırdım ve duvarla karşılaştım.Gitmişti.
...
Uyandığımda öğleni geçiyordu.Telefonuma baktım:1 yeni mesaj.Ellerim titrerken mesajı açtım.
Gönderen:Alya
'Konuşmalıyız.'
Bunun için çok geç olmaması için dua ederek gönderdiği saate baktım:11 dakika önce.
'Peki.Ne zaman ve nerede?' Mesajı gönderdiğimde saati takip etmeye başladım.Her iki saniyede bir telefonu kontrol ediyordum.Sonunda beklediğim mesaj geldi.Açmadan önce son bir kez saate baktım.Tamı tamına 11 dakika olmuştu.Ah,şu kadınlar!
'Cafe Bistro 15.Saat 16:30'da.' Yani..Yarım saat sonra.Gitmeden önce duş aldım,en sevdiğim parfümü sıktım ve her şeyi tekrar tekrar kontrol ettikten sonra çıktım.Cafe Bistro 15'in önünde duruyordum ki asmalardan birine asılmış,büyük,eski bir saat dikkatimi çekti.Tam zamanında.İçeri girip bakınmaya başladım.Yolun kenarında,cafenin en köşesinden ürkek bir el kalkınca Alya'yı gördüm.Masada eliyle ritim tutuyordu ve onun da en az benim kadar gergin olduğu yüzünden anlaşılıyordu.Hızlı adımlarla yanına gittim.Ne olacaksa bir an önce olsun istiyordum.Ayağa kalktı.Bir süre ne yapacağımızı bilemez halde birbirimize baktık.Daha sonra elini uzattı.Bir zamanlar birbirlerine sözler veren o masum çiftt değildik artık anlaşılan.Elini sıktım.Aslında çok kısa bir dokunuştu.Çünkü elim eline değdiği an ürpererek kendini geriye çekti.Yerine oturdu.Ben ise hala onu inceliyordum.Nasıl buraya kadar geldiğimizi,bundan sonra ne olacağını merak ediyordum.Bana beklenti ve şüpheyle bakmaya başlayınca karşısındaki yerimi aldım.Dikkatimin tamamıyla onda olduğundan emin olduktan sonra söze başladı:
"Anlat." Sesini bile özlemiştim.Evet,daha dün görmüştüm onu ama artık gözlerimin önünde bir perde yok,gerçek ortada.Şimdi,konuştuğumuz her dakikaya dikkat kesilseydim keşke diyorum,onca şeyi yaparken gülüşlerini izleseydim.Kaşlarını kaldırdı ve birbrine kenetlemiş olduğu ellerini bırakıp ritim tutma işine geri döndü.
"Araz?" Ona baktım.Kaşları bir anda çatıldı:
"Yoksa Ares mi demeliyim?Terk edip gittiğin biriyle yüzleşirken sana nasıl seslenmesini isterdin?" Derin bri nefes aldım:
"Ben seni terk etmedim." Dudağını büzdü.Alay eder gibi bir hali vardı.Ne dese haklıydı.
"Ah,aslına bakarsan bal gibi de terk edildim."
Çevreye göz attıktan sonra cevap verdim:
"Eğer böyle düşünseydin beni buraya çağırmazdın."
"Dün bir daha görüşüp görüşemeyeceğimizi soran sen değil miydin yoksa?"
"Gittiğini sanıyordum."
"Duymama yetecek kadar kalmıştım."
Başımı iki yana salladım.Oysa 'seviyorum' dese her şey çözülürdü.Yineledim:
"Ben seni terk etmedim."
Sesini hafifçe yükseltti:
"Bunu sürekli tekrarlayıp duruyorsun ama ne olduğunu hiç anlatmıyorsun!"
Bunun üzerine ona;anne ve babamın ayrıldığını,bu yüzden annemin bir sabah beni alıp apar topar Yunanistan'a götürdüğünü,evi bile daha sonra internetten sattığını anlattım.Bittiğinde uzunca bir süre bekledi.Çayından bir yudum aldı,gözlerini kapattı.Bana sonsuzluk gibi gelen bir süre sonra:
"Burada babanla mı kalıyorsun?" diye sordu.Yutkundum.
"O öldü.Buraya yarışlar için gelmiştim,bir arkadaşımın ayarladığı evde kalıyorum.Tek başıma."
Gözlerini tekrar açıp omzumun üzerinde bir yere sabitledi.Tuttuğu ritmin hızlandığını fark ettim.Sanki düşüncelerini,kafasındaki soruları ritme aktarıyordu.
"Beni aramak hiç aklına gelmedi mi?"
Sorunun beklemediğim bir anda gelmesiyle afalladım.
"Ben..bir kaza geçirdim." Bakışlarını en sonunda benimle buluşturduğunda bağlantı kuramıyormuş gibi bir hali vardı.O sormadan cevap verdim:
"Hafızamı kaybettim.Yakın zamanı değil.Çocukluğuma dair olan her şeyi.O kutuyu görmeden önce de-"
"Hangi kutu?"
"Ah,şey,içinde fotoğraflarımızın olduğu kutu."
Gülümsermiş gibi oldu fakat sonra yüzündeki o ifade her neyse yerini sabitlik ve ciddiliğe bıraktı.
"Sonra ne oldu?"
"Hatırladım."
"Bu kadar basit mi?" Yaptığı imayı görmezden geldim:
"Doktorlar bazen eski zamanlara ait küçük bir anının,fotoğafın vb. geçmişi tetikleyebileceğini söyledi."
Başını salladı ve açıkçası ona baktığımda ikna olup olmadığını göremedim.
"Eklemek istediğin başka bir açıklama var mı?"
Biraz düşündükten sonra başımı iki yana salladım.Çantasını aldı.
"Güzel.O zaman bu konuşma bitti.Bir daha görüşüp görüşemeyeceğimizi bilmiyorum ama bildiğim bir şey var...Çağrı'yla evleneceğim.Umarım sen de en kısa zamanda kendine göre birini bulursun."
Yanımdan geçecekken bileğinden tuttum.Hala karşımda bıraktığı boşluğa bakıyordum:
"Çağrı sana göre birisi değil."
Bileğini elimden kurtardı:
"Sen de değilsin." Topuk sesleri uzaklaşırken bitirmediği,soğumaya yüz tutmuş yeşil çayına baktım ve sadece izledim;onun geçip gitmesini,zamanın geçip gitmesini ve en önemlisi zamanın bizden geçip gitmesini...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serçe Parmak Sözü
Teen Fiction"Sana inanmıyorum Ares." "Söz veriyorum." Alışık olduğum o gamzeler yanağında yavaşça belirirken dudakları üste doğru kıvrıldı ve serçe parmağını uzattı: "Serçe parmak sözü mü?" "Serçe parmak sözü." Çocukluğunuzda hiç tutamadığınız sözler verdi...