Çağrı'nın Görüşünden
Buna daha fazla katlanabileceğimi onlara düşündüren neydi gerçekten merak ediyordum.Aynada kendi halime bakarken bizimkilerden gelen onaylama seslerine odaklanmamayı tercih ettim.Yan taraftan gelen kapının açılma sesiyle kafamı çevirip İrem'i görünce bir an kaldım.Gerçekten...güzel olmuştu.Evleneceği kişi olmak yerine bir yan sandalyeye oturup nikah şahidi olsaydım bu haline iltifat edebilirdim ama kendileri kaybetti.Ellerimi yanımda sabırsızca sallarken bıkkın bir ses tonuyla yakındım:
"Evet,süzmeleriniz ve kendi kafanızdan uydurduğunuz o mutluluk sahneleri bittiyse bana dar gelen şu saçma takımı çıkarabilir miyim?"
Bu ana kadar konuşmayan Elvan Hanım-İrem'in annesi- söze girdi:
"Çağrı,kırıcı oluyorsun."
Gerçekten mi?Bu sahneyi bir yerden hatırlıyorum sanırım.Anne-kız oldukları ne kadar belliydi.Bu benzerlikten nefret ettim.
Yüzüme yapay bir gülümseme yerleştirip cevap vermeyi reddederken annem yüzümdeki ifadeyi silmek adına boğazını temizledi.Geldiğimden beri beni uyarmalarına karşın kurdukları bu ittifaktan sıkılarak daha fazla devam edemeyeceğimi anladım ve onlardan mantıklı bir cevap bekleyerek ne kadar yanlış bir karar vermiş olduğumu fark edip kabinlere doğru yürümeye başladım.Arkamdan İrem'e olduğunu tahmin ettiğim teselli cümlelerine karşılık göz devirip durmayı reddederek içeri girdim.Beni hem istemediğim bir evliliğe yüzüstü atıp hem de benden güler yüz görmeyi bekliyor olamazlardı.Ya da olabilirlerdi.Aksoy ve Karaca ailesinden beklenilecek bir davranıştı.
Kabinde beni ter içinde bırakan uğraşlar verirken hangi salağın bu olay için heyecanlı olabileceğini düşünüyordum.Belki de asırlardır bu kabinde,her bir ayrı parçası beni boğmaya yemin etmiş takım elbiseyle uğraşıyordum.Hayır hayır,damatlık değil,takım elbise.
Sonunda eski rahatlığıma kavuştuğumda derin bir nefes aldım ve çıktığımda,kabindeki boğuşma seslerini duymuş olduklarını tahmin ettiğim gardiyanlar belki de bu yüzden bana acıyarak hiçbir şey söylemeden çıkıp gitmeme izin verdiler.Çıkarken İrem'i görmemiştim.Nerede olduğunu sormayı da en az evlenmeyi istediğim kadar istiyordum.Boş sayılabilecek sokağa adımımı attığımda düşünceler kafama hücum etti.Bu zamana kadar oyalanabilmeme bile şaşırıyordum aslında.Düşüncelerden kastım da Alya'ydı zaten.Nerede,ne yapıyor sorularından geçeli çok olmuştu.Şu sıralar tek düşündüğüm onun da sonunun benimkinin bir benzeri olacağını bilmemdi.Şirket batmıştı ve Eryılmaz ailesinin yeni bir şirket açmaya gücü yoktu.Yani...bu yeni bir şirketin temellerinin,İstanbul'un ünlü ailelerinden birinin veliahtı ve Alya'nın arasında atılacağı demekti.Ve bunu düşününce,İstanbul'daki her bir insandan nefret ettim.
Biz Alya ile ne kadar zıt kutupsak bir o kadar da aynı kişiydik aslında.Aramızdaki tek fark kişiliğimiz ve aynı olan her şey hikayemizdi.Bizim için yazılan senaryoları kararlarımız göz önüne alınmadan yaşıyorduk ve inkar için cesaretimiz yoktu.Düşünmek,sadece bizi ilgilendiren bir eylem haline gelmişti ve onları da sadece yalnızlığımızla paylaşabiliyorduk.
Soğuk havayla alakası olmayan bir ürperme vücudumu sardığında nereye gittiğimi bilmediğimi fark ederek kafamı kaldırdım.Düşüncelerle uğraşmak son zamanlarda en sık yaptığım şey haline gelmişti ve artık bununla yaşamayı öğrenmem gerektiğini biliyordum.Belki de gerekmezdi.Düğünden kaçacak kadar korkak değildim ama o düğünün yapılmasını istemeyecek kadar kararlıydım.Tanımadığım bir sokağın ortasında hala dikilmekte olduğumu fark ettiğimde gittiğim yolu geri dönerek uzun zamandır uğramayı unuttuğum yere gitmeye karar verdim.
Evimin önünde durduğumda düşünceler yakamı bırakmıyordu.Son zamanlarda Cansu'dan hiç haber almadığımı fark etmiştim ve annemi bir dahaki zorunlu görüşümde -yarın- bunu sormayı hatırlamayı kendime not ettim.içeri adımımı attığımda perdenin arasından evimin karanlığını aydınlatan ışık huzmesini görünce gülümsedim.Alya'nın da bana yaptığı tam olarak buydu işte.Geliyordu ve içimdeki karanlığı ben itiraz edemeden aydınlatıyordu.Bütün sorunları unutup bu ışık huzmesine kendimi kaptırıyordum ve etraftaki her şey hiç olmadığı kadar masum görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serçe Parmak Sözü
Teen Fiction"Sana inanmıyorum Ares." "Söz veriyorum." Alışık olduğum o gamzeler yanağında yavaşça belirirken dudakları üste doğru kıvrıldı ve serçe parmağını uzattı: "Serçe parmak sözü mü?" "Serçe parmak sözü." Çocukluğunuzda hiç tutamadığınız sözler verdi...