Alya'nın Görüşünden
Çağrı fotoğrafa bakarken ne yapacağımı ya da ne diyeceğimi bilemedim.Orada öylece oturuyorduk ve ben onun bakışlarını yakalamaya çalışırken,o gözlerini dikmiş,fotoğrafa bakıyordu.Birkaç kere ağzını açıp kapattı,bir şeyler söyleyemeyi deniyor ama yapamıyordu.En sonunda fotoğrafı masaya fırlatıp ayağa kalkınca ben de onunla kalktım ve bu kadar sessizliğin yeterli olduğunu düşündüm:
"Biz gerçekten yeni öğrendik." Söylemek üzere olduğum diğer şeyleri engellemek istercesine elini kaldırdı.Başını iki yana salladı:
"Biliyor musun?Umrumda değil.Size...sadece mutluluklar dilerim."
Gidiyordu.Arkasına bakmadan gidiyordu.Nedense bu sefer geri döneceğini sanmıyordum.Ağzımdan dökülen sözcüklere engel olamadım:
"Ben Ares'i sevmiyorum."
Biraz sesli söylediğimi fark edince sustum.Ares'in bulunduğu oda olduğunu tahmin ettiğim yerden bir kırılma sesi geldi ve Çağrı o tarafa yöneldi.Arkasından yetiştim.
Ares sürekli özür cümleleri tekrarlayıp Cansu'dan kırıklardan uzak durmasını istiyordu.
"Ben...Ben üzgünüm.Lütfen Cansu,bırak kalsın.Ben yaparım.Gerçekten,uzak durmalısın.Bir şey olacak şimdi."
Çağrı öne atıldı ve kalkmaya çalışmaktan yüzü kıpkırmızı olmuş Ares'in yanına gitti.Ben de böylece ona artık 'Ares' diye hitap ettiğimi fark ettim.
"Ne oldu burada?" Çağrı ne olduğunu bilse de sorma ihtiyacı duydu.Ares'den beklerken,cevap Cansu'dan geldi:
"Susadığını söyledi ve ben de ona su getirdim fakat...bardak birden elinden düştü.Ne olduğunu biz de anlamadık."
Öyle ki bunu söylerken bana bakması bunun en büyük kanıtıydı.Kabul ediyorum,suç benimdi.Geri dönüp oturma odasına yöneldim.Koltuğa oturup başımı ellerimin arasına aldım,düşünmeye çalıştım.Kime ne söyleyeceğimi öylesine bilmiyordum ki...kaybolmuş gibiydim.
Dış kapıdan çarpma sesi gelince irkildim.Çağrı gitmişti...Harika.Hayatımdaki bir şey de benim yararıma gitseydi şaşırırdım.
"Araz seninle konuşmak istiyor."
Duyduğum sesle başımı kaldırdım.Çağrı önümde duruyordu.O zaman giden...Cansu'ydu.Sevinmek ya da üzülmek arasında kalmışken utancı kendime daha uygun buldum.Yavaş adımlarla Çağrı'nın yanından geçerken onu kısa süre inceledim.İlk defa bakışlarında öfke yoktu...O her zaman asabi olmuştu-sinir krizleri,gereksiz bağırmalar.Şu an farklıydı.Hayal kırıklığı;bana,kendine,diğerlerine olan nefretini gölgelemiş gibi duruyordu.
Ares'in odasına girdiğimde kapıyı bilerek açık bırakmayı düşündüm.Bu odadan ona aşık olarak çıkmayı düşünmüyordum ve Çağrı'nın da böyle düşünmediğimi bilmesini istiyordum fakat Ares zorlanarak konuştu:
"Kapı...Kapıyı...Kapatır mısın?" Konuşurken elini sargısının üstüne bastırıyordu.Dediğini yaptım.
"Bunu yapma." Biraz durup düşündü:
"Neyi?"
Elini işaret ettim:
"Sargına bastırma.Dikişleri açacaksın."
"Bunlar sadece...görünenler.Diğerlerini...ne yapabilirim?"
Yere baktım:
"Ne demek istediğini anlamıyorum."
"Ben...anladığını biliyorum."
Hala yüzüne bakmaya cesaret edemezken başımı iki yana salladım.Gülmek isterken canının acımasıyla homurdandı.Yutkundum:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serçe Parmak Sözü
Novela Juvenil"Sana inanmıyorum Ares." "Söz veriyorum." Alışık olduğum o gamzeler yanağında yavaşça belirirken dudakları üste doğru kıvrıldı ve serçe parmağını uzattı: "Serçe parmak sözü mü?" "Serçe parmak sözü." Çocukluğunuzda hiç tutamadığınız sözler verdi...