Araz'ın Görüşünden
Dinlenmem gerekiyordu,dinlenmem gerekiyordu,Alya'yı görmem gerekiyordu.Hayır,yanlış oldu.Dinlenmem gerekiyordu...
Gözlerimi sıkarken bir yandan da yapmamam gerektiği halde yara bezime bastırıyordum.O kadar sıkılıyorum ki...
Kapı sesini duyduğumda merakıma yenik düşüp gözlerimi açmak istedim fakat bir şey bana engel oldu.Bu yüzden sadece dinledim.Adımlar,sessizliğin hüküm sürdüğü odamda giderek yaklaştığını belli ederken ürperdim.Sandalye çekildi.Oturduğunu tahmin ettim.Ne beklediğimi bilmiyorum;konuşmasını mı,dokunmasını mı...Yapmadı.Öylece oturdu.Birini uyurken niye izlersin ki?Bekledik.Sadece oturduk ve ben onun bakışlarının üstümde olmasının ağırlığını hissettim.Görünmez bir yük.
En sonunda kalktığını işittim,sıkılmıştı belli ki.Kapı sesini tekrar duymayı beklerken,olmadı.Odadan çıkmadı.Sesler geliyordu ama anlam veremiyordum.Gözlerimi hafifçe açıyordum ki yatağımın ucuna oturmak üzere olduğunu gördüm.Uyandığımı sanarak toparlandı,tekrar ayağa kalktı.Akılsız ben!Keşke biraz daha bekleseydim.Devamında neler olacağını artık rüyalarımda görürdüm.
"Uyandın mı?Ben de tam...şey...seni uyandıracaktım.Evet evet,haplarının zamanı geldi." Önce duvardaki saate ardından kendi saatine baktı:
"Aa,yanlış alarm!Üzgünüm.Saatim yanlış.Bu yüzden ben şey-" Kapıyı işaret etti.Elimi yatağa paralel olacak şekilde güç bela kaldırabildim:
"Kal..san?" Kesik kesik konuşmaktan başka çarem yoktu.O kadar acı içindeydim ki yüzümü buruşturmama engel olamadım.Koşar adımlarla yanıma geldi:
"Konuşma,hayır.Sakın.Ah,zaten senin dinlenmen gerektiğini söylemişlerdi.Ben gitsem iyi olur,uyumana bak."
Kapıdan çıkmasını seyrederken kendi kendine 'Ne yapıyorum ben?' gibisinden söylendiğini duydum.
Alya'nın Görüşünden
Odasına girerek ne yapmaya çalıştığımı kesinlikle bilmiyorum.Orada ne işim vardı benim?Koltuğa geçip dumanı hala tütmekte olan yeşil çayıma baktım.O kadar az zamanda kaldıramayacağım o kadar çok şey yaşanmıştı ki,anlamakta güçlük çekiyorum.Önce çayı almak üzere uzansam da ani bir kararla 'Savaş ve Barış'ı aldım.Sayfalarını karıştırdığımda tanıdık paragraflara baktım.Fotoğrafı bulduğum gün,çoğu aynı paragraf olmak üzere birkaç paragrafın daha fosforlu kalemle çizildiğini fark etmiştim.İki farklı kitapta tek düşünce...Bu düşünceye gülerek fotoğrafın olduğu,bütünden ayrılan,sayfayı kolaylıkla açtım.Elime almadan inceledim.Öylesine yabancı ki bu iki çocuk.Şu anda birbirine tanımıyormuş muamelesi yapan iki kişinin bir zamanlar bu kadar yakın olabilmesi...İnanılmaz geliyor işte.
Önceden bilmem kaçıncı defa bitirdiğim kitabın tekrar başladığımda en son kaldığım yerini kolaylıkla buldum.Okumaya devam etmek istiyordum,düşüncelerden uzaklaşmak.
Ne kadar oldu bilmiyorum fakat uyuyakalmıştım.Şu an ise beni uyandıran şey,kapının arsızca çalınmasıydı.Gövdemde duran kitap ben kalkınca yere düştü.Kitabı bile kaldırmadan kapıya koştum.Umarım Ares uyanmamıştır.Kapının ardındakine 'Geldim!' derken kapıyı açtım.O kız...Hastanede gördüğüm.Kızı bir daha inceledim:birbirine karışmış sarı saçları ve yarı silinmiş makyajıyla yorgun görünüyordu.Türkçe anlamayacağımı biliyordum bu yüzden önceden yaptığım gibi İngilizceyi kullanarak anlaşmaya varmaya çalıştım:
"Ares uyuyor."
Bana cevap vermek yerine yarım açtığım kapıyı iyice ittirip içeri girdi ve ben evi bilmediğini fark ederken Ares'i görmek umuduyla bütün odaları gezmeye başladı.Ares'in odasını açmadan önce kolundan tuttum:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serçe Parmak Sözü
Teen Fiction"Sana inanmıyorum Ares." "Söz veriyorum." Alışık olduğum o gamzeler yanağında yavaşça belirirken dudakları üste doğru kıvrıldı ve serçe parmağını uzattı: "Serçe parmak sözü mü?" "Serçe parmak sözü." Çocukluğunuzda hiç tutamadığınız sözler verdi...