Hüzündü dalından kopan yaprak. Ve bulutlar gökyüzüne küsmüştü. Bir uçurtma takılmıştı en tepesine ağacın, masum bir çocuğun küçük ellerinden firar eden. Güneş ısıtmıyordu. Ve yeryüzünün hiçbir suları fayda etmiyordu, bu yangın sönmek bilmiyordu.Daha ne kadar böyle devam ederdi? Herhangi bir çıkış yolu var mıydı düştüğü bu dipsiz kuyudan? Sonu gelmez hasretler türemişti yürekte. Yürek iflah olmazdı.
Gece ve gündüz karışmıştı; mevsimler tavaf ederken dünyayı. Uzay boşluğu o kadar da uzak değildi işte, buradaydı; tam içinde.
Ne vakit doluşmuştu içine bu duygu karmaşası bilmiyordu. Zaten o günden sonra vakit kavramı diye bir şey de kalmamıştı zihninde. Gelişine yaşıyordu, bir gayesi olmadan savruluyordu. Soruyordu kendine hep, bu gidişler niye?
Taehyung oturma odasında tekli koltuğunda, loş ışıkla kahvesini yudumlarken aklındakileri toparlamaya çalışıyordu. Fakat ne kadar düşünürse düşünsün, sorularına bir yanıt bulamıyordu. İlerdeki odadan gelen Yoongi ve Jimin'in seslerine sesli bir nefes bırakırken, yeniden bardağına uzandı.
Doğum gününün üzerinden tam bir ay geçmişti ve bu süre zarfında ne Jungkook'a ulaşabilmiş ne de ondan bir haber alabilmişti. Zihninin kırık kuytularında hep Jungkook'un anlam veremediği yüz ifadesi beliriyordu ve nedenini ne kadar zorlasa da kendini, hatırlayamıyordu. Merak, hadsafhadaydı. Ona bir şey olmuş olma düşüncesi bile tüylerini diken diken ediyordu. Fakat daha da kötüsü, onun gitmiş olma ihtimaliydi ki, Taehyung bunu yalnızca anımsadığında bile kalbinde ağır bir yük oluşuyordu.
Hastanedeki işini hiç aksatmamıştı ama hep erken ayrılmıştı. Belli başlı hastalar dışında kimseyi kabul etmiyordu. Garip bir şekilde babası da bu duruma göz yumuyordu. Ama bu dert edeceği son şeydi. En azından şu an için.
"Daha ne kadar orada acı çekmeyi düşünüyorsun?" Jimin'in önünden odaya dalan Yoongi ışığı açarak Taehyung'un tüm suratını buruşturmasına sebep oldu.
"Sayende çekemiyorum hyung." diye yanıtladı büyüğünü. Kahve bardağındaki son yudumu içmişti hemen ardından.
"Tae biz Yoongi ile dışarı çıkacağız. Hadi sen de gel." Jimin koltuğun kenarına oturarak kollarını arkadaşının boynuna dolamıştı.
"İki sevgili arasındaki üçüncü ve istenmeyen kişi olmaya niyetim yok Jiminie." diyerek sızlandı Taehyung. Bu arada Jimin'in saçlarını karıştırarak öpücük kondurmayı da ihmal etmemişti ve bu Yoongi'den sertçe bir öksürük kazanmalarına neden olmuştu. Hafifçe kıkırdadı Taehyung.
"Bu doğru değil." diye sızlandı Jimin.
"Hayır doğru." diyerek itiraz etti Yoongi. "Tüm gece aşk acısı çeken birinin suratsızlığını çekemem. Sevgilimle baş başa olmak istiyorum."
"Yoongi." Sarışın onu uyarsa da bir dönüt alamamıştı.
"O haklı Jimin." Taehyung arkadaşını başından savmaya çalışırken bir yandan da gülümsüyordu fakat çektiği acı yüzünün her bir zerresinden okunuyordu.
"Jungkook sevgiye aç biriydi Taehyung." diye söze girdi Yoongi kapının pervazına yaslanırken. "Sen ona bunu verdin. Ve o da nasıl kullanacağını bilemedi. Seni uyarmıştım demek istemiyorum ama seni uyarmıştım. Muhtemelen çok daha kötülerini de yapacaktır. Hala şansın varken söylediklerimi düşün."
Jimin sıkıntıyla yerinde kıpırdanırken Taehyung tepki vermeden Yoongi'yi dinliyordu. Sözlerinin onu kırdığını biliyordu ama Yoongi haklı olduğu için bir şey de diyemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
doctor of killer's | taekook
FanfictionHayatta herkes bir şeylere tutunmakla yükümlüydü; kimi sevgiye, kimi nefrete, kimi paraya, kimi güce... Tüm seçenekler uzayıp giderdi. Taehyung ise daha ilk seçenekten elenmişti. yoonmin namjin