Gönderen; Jungkook
Hazırlan. 15 dakika sonra ordayım.Taehyung okuduğu şeyden emin olamadığı için sesli bir şekilde birkaç kez daha tekrar etmişti. Telefonunun mesaj geldiğini bildiren sesini duyduğundan beri göğsünde baş gösteren daralma, okuduğu satırlar ile kasılmalara yol açmıştı. Heyecandandı bu değil mi? Ölecek gibi hissediyordu çünkü. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki sakinleşmek için elini göğsüne bastırarak derin soluklar alması gerekmişti. O halde ne kadar kaldığının bile farkında değildi öyle ki çalan zille irkilerek geriye sendeledi.
"Tanrım..." Kendi kendine söylenerek bu haline gülümsedi. Az sonra Jimin'in ona seslendiğini duydu.
"Taehyung, Jungkook geldi."
Duyduğu şeyi idrak ettikten sonra kapıya doğru koşarak kitli olduğundan emin oldu. Daha kılını bile kıpırdatmamıştı hazırlanmak için.
"Tae?" diye seslendi yeniden Jimin arkadaşından ses gelmeyince.
"Geliyorum." diye cevap vermişti kapının ardından.
Jimin kıkırdayarak uzaklaşmıştı.
Oturduğu yerden kalkarak dolabına yöneldi. Nereye gideceklerini, ne yapacaklarını bile bilmiyordu. Nasıl giyinecekti? Ufak bir selam verme bahanesiyle salona çıkıp Jungkook'u incelese miydi? Hayır, hayır. Umutsuzca kafasını iki yana salladı. Peki ya Jimin'den fotoğraf istese? "Ah Taehyung, saçmalıyorsun." İnce parmaklarıyla yüzünü sıvazlarken söylendi kendi kendine.
Nihayet dolabının kapağını açtığında, en risksiz parçaları seçmeye karar verdi. Jimin'in geçen seneki doğum gününde hediye ettiği bordo kazağa gitti eli ilk önce. Neticede kıştı ve Taehyung boğazlı kazakları çok severdi. Altına kot yerine kumaş pantolon giymeyi tercih etti. Siyah paltosuyla çok daha iyi görünürdü. Üzerindekileri ev kıyafetlerinden kurtulurken, bir yandan da hızlı davranmaya özen gösteriyordu. Sonunda işini bitirdiğinde aynadaki görüntüsüyle göz göze geldi. Kazağın uçlarını pantolonun içine sokarak hoş bir görünüm elde etmişti. İnce beli bu kombinin içinde oldukça zarif görünüyordu.
Sarı saçlarının rengi iyiden iyiye açılmış, ensesine uzanan tutamlar ise dalgalanarak doğal bir görünüm oluşturmuştu. Saçını böyle kullanmayı seviyordu. Yüzünü kısaca nemlendirip parfümünü de sıktıktan sonra artık tamamen hazırdı.
Kendi kendine gülümseyerek kitli kapıyı açtı ve ayaklarını sürüye sürüye konuşma seslerinin geldiği salona yürüdü. Kapı pervazına yaslanarak hayatını şekillendiren bu üç güzel adama bakıyordu şimdi. Henüz onun geldiğini fark etmemişlerdi. Jungkook ve Yoongi siyasi gündemin konuşmasını yaparken Jimin Yoongi'ye dayadığı kollarıyla sakince onları dinliyordu.
Sonra Jungkook'la göz göze geldi. Hala Yoongi'yi dinliyor ve arada başını sallıyorken gözlerini bir an olsun Taehyung'dan çekmiyordu.
İçinde gezinen kanın damarlarından geçişini hissedebiliyordu esmer olan. "Hoş geldin." dedi yaslandığı yerden ayrılarak içeri adımladığında. Jungkook hala ona bakarken dudaklarını kıvırmış ve gülümsemişti.
"Bir an o odadan hiç çıkmayacaksın sandım." Jimin'in iğnelemesini duyduğunda göz devirdi. "Tam bir saattir ne yapıyorsun orda Tanrı aşkına?"
"O kadar oldu mu?" Taehyung mahcupça söylenirken elini ensesine atarak karşı koltuğa yönelmişti. Sonra birden duraksayarak Jungkook'a döndü. "Hemen kalkar mıyız?"
Jungkook ona ayaklanarak cevap vermeyi tercih etmişti. "Aslında bakarsan, geç bile kaldık."
"Öyle mi?" diye şaşkınca sordu Taehyung. "Nereye gidiyoruz ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
doctor of killer's | taekook
أدب الهواةHayatta herkes bir şeylere tutunmakla yükümlüydü; kimi sevgiye, kimi nefrete, kimi paraya, kimi güce... Tüm seçenekler uzayıp giderdi. Taehyung ise daha ilk seçenekten elenmişti. yoonmin namjin